Hürriyet Bilim dergisinin 14 Ocak 2006 tarihli sayısında “İşte bilime damga vuran 35 olay ve buluş” başlıklı bir yazı yayınlandı. 2005 yılının önemli bilimsel bulgularını özetleyen yazının 29. maddesinde, Stanford Üniversitesi’nden David Kingsley’in dikenli balıklarla (stickleback) ilgili bulgularına yer veriliyordu. Bunlardan birincisi, Science dergisinin 25 Mart 2005 tarihinde yayınlanan çalışma 1, diğeri ise bir önceki sene Nature dergisinin 14 Nisan 2004 tarihli sayısında yayınlanan çalışmaydı. 2
“Balığı tek nesilde değiştiren gen” başlığı altında verilen yorumlarda, balığın tuzlu suda yaşayan örnekleri ve tatlı suda yaşayan örnekleri arasındaki farklılıkların tek bir gene bağlı olduğu anlatılıyordu. Kingsley, Science dergisinde yayınlanan çalışmasında, tuzlu suda yaşayan balıkların, tatlı suya geçtikten sonra vücutlarını kaplayan zırhlı yapıdan kurtulup daha hafif ve hareketli canlılara dönüştüklerini saptamıştı. Bunun genetik altyapısını inceleyen bilim adamı, Eda isimli gendeki bir mutasyonun bundan sorumlu olduğunu keşfetmişti.
Nature dergisindeki çalışma da aynı şekilde, tuzlu sudan tatlı suya geçen balıklarda sadece tek nesil sonra burgulu omurga yapısının yok olduğunu belgelendiren bir çalışmaydı. Hürriyet Bilim haberinde bu çalışmalara dayanılarak, bilim adamlarının evrim hakkındaki düşüncelerinin değiştiği, evrim için çok uzun bir sürenin gerekmediğinin anlaşıldığı öne sürülüyordu. (Biz Nature’da yayınlanan bu araştırmayı daha önce analiz etmiş, bununla ilgili evrimci iddiayı çürütmüştük. Cevabımızı buradan okuyabilirsiniz.)
Ancak Kingsley ve Hürriyet Bilim’in bu bulgularla ilgili evrimci yorumları, önemli bir mantık bozukluğuna dayanmaktadır. Bu bulgular aslında evrim teorisini desteklememekte, mutasyonların ancak kayıp meydana getirdiğini belgelendirmektedir. Bu durum, Kingsley’in Eda geniyle ilgili değişim hakkındaki senaryosuna bakıldığında kolaylıkla görülebilmektedir.
“Muhtemelen diğerlerinden izole olan bir grup dikenli balığın Eda geninin mutasyonlu kopyasına sahipti. Bu balıklar kendi aralarında üremeye başlayınca yavruların bazıları Eda geninin her ikisi de mutasyonlu olan kopyalarına sahip oldu. Böylelikle yavrunun bedeninde zırh üretilmesi engellenmiş oldu. Bu yavrular tatlı su ortamında üredikçe daha zırhsız popülasyonların yayılmasına yol açtılar”.
Görüldüğü gibi Eda geninin mutasyonlu hali, zırhın üretimiyle ilgili gelişimsel yolları engellemekte, bunun sonucunda yavrular zırhsız doğmaktadırlar. Buradaki durumu “evrim” olarak lanse etmek, ciddi bir mantık bozukluğudur. Çünkü ortada yeni genetik bilgiye dayalı yeni yapının kazanılması gibi bir durum sözkonusu değildir. Mevcut yapının kaybedilmesi durumu sözkonusudur. Bu durumun balıkların zamanla karaya çıkıp amfibiyenlere, amfibiyenlerin sürüngenlere, sürüngenlerin de kuşlara ve memelilere evrimleştiğini iddia eden evrim teorisine hiçbir destek sağlamadığı açıktır. Çünkü iddia edilen büyük dönüşümler, canlıların önceden hiç sahip olmadığı biyolojik yapıların evrimleşmesini gerektirmektedir. Kingsley’in çalışmasında elde ettiği bulguların ise bu yönde bir milimetre dahi ilerleme sağladığı savunulamaz.
Kingsley’in evrim hikayelerini evrim teorisine bilimsel destek sağlarmış gibi gösteren Hürriyet Bilim yetkililerine bu tip çarpıtmalara son vermelerini tavsiye ediyoruz.
1. Colosimo, P. F., K. E. Hosemann, et al. (2005). “Widespread parallel evolution in sticklebacks by repeated fixation of ectodysplasin alleles.” Science: 307:1928-1933.
2. Shapiro, M. D., M. E. Marks, et al. (2004). “Genetic and developmental basis of evolutionary pelvic reduction in threespine sticklebacks.” Nature 428: 679-782.