Discovery Channel TV’de geçtiğimiz günlerde “Keşif Güncesi” isimli bir belgesel yayınlandı. Yazıda çeşitli kedigillerin özellikle de aslanların yaşayışı konu ediliyordu. Ne var ki TV kanalı belgeselin başından sonuna kadar izleyicilerine evrim masalları anlatmayı sürdürdü. Anlatımda izlenen yöntem Darwinistlerin klasik “beyin yıkama” metoduydu: Önce canlıdaki yapılar ve bunların faydaları anlatılıyor sonra da hiçbir delil gösterilmeksizin bunlar evrimle ortaya çıkmış gibi hikayeler anlatılıyordu. Bu yazıda TV kanalının masallarının neden gerçek dışı olduğu açıklanacaktır.
Programın başlarında kedilerin dişleri hakkında şu yorum yapılmaktadır: “Kedilerin çoğu özel görevler üstlenen ve avın cinsine göre evrimleşmiş dişlere sahiptir. Çoğu kez ölümcül olan iri ve keskin köpek dişleri avladıkları hayvanın belkemiğine uygundur böylece hayvanın belkemiğini bir neşterle kesercesine kırabilirler.”
Görüldüğü gibi burada kedi dişinin sözde evrimine destek olarak hiçbir delil sunulmamakta, sadece önyargıya dayanılarak dişlerden “evrimleşmiş” olarak söz edilmektedir. Köpek dişlerinin kökeni evrim teorisiyle açıklanamayan özel bir tasarıma sahiptir. Dişler son derece sert bir yapı olan diş minesiyle kaplıdırlar. Bunlar bedendeki en sert, kemikten bile sert olan dokudur. Dişler bu sert yapılarıyla çiğnemede çok faydalıdırlar. Vücudun başka bir yerinde değil de tam gerekli oldukları yerde bulunurlar. Tam gerektiği gibi alt ve üst çenede sıralanır ve sivri bir şekil alırlar. Evrim teorisinin bu yapının kökenine getirdiği açıklama ‘rastgele mutasyonlar’dır. Tamamen tesadüfi süreçlerin bu özel dokuya sahip dişleri meydana getirdiği, üstelik bunların düzenli bir sıra halinde dizildiklerini farzederler. Dolayısıyla DNAda bulunan ve dişlere ait olan ‘bilgi’ nin kaynağını da tesadüflere dayandırmış olurlar. Oysa rasgele mutasyonların organizmanın DNAsına bilgi ekleyerek onlara yeni faydalı yapılar kazandırabileceklerine dair en küçük bir kanıt dahi bulunmamaktadır. Aksine mutasyonlar etkili oldukları zaman genlerdeki bilgiyi ‘tahrip etmekte’ ve canlıda anormal yapıların gelişmesine yol açmaktadır.
Doğada uzun köpek dişi ve kısa köpek dişine sahip kediler arasında bir elenme gerçekleşmesi mümkündür. Örneğin avlanma imkanlarının kısıtlı olduğu bölgelerde uzun köpek dişlerine sahip kedilerin hayatta kalma ihtimali artabilir ve kedi popülasyonun köpek dişi uzunluğu ortalaması giderek artabilir. Belki bir dönem sonra kısa köpek dişli kediler tamamen ortadan kalkabilirler de. Ancak dikkat edilirse bu örnekte uzun köpek diş, kedilerde en baştan beri bulunmaktadır. Söz konusu seçilim uzun ve kısa dişe zaten sahip olan kedilerin oluşturduğu gen havuzu içinde gerçekleşmekte; bilgide de bir ‘artış’ değil ‘elenme’ görülmektedir. Mesele, zaten diş sahibi kedilerin nasıl seçildiği değil, dişin nasıl ortaya çıktığı meselesidir. Ve doğal seleksiyon bu dişi kodlayan genetik bilginin kökenini açıklayamamaktadır.
Discovery Channel TV elbette köpek dişlerinin rasgele mutasyonlar ve doğal seleksiyonla açıklanamayacağının farkındadır. Bu yüzden bu konulara hiç girmemekte ve ‘özel görevler üstlenen ve avın cinsine göre evrimleşmiş dişler’ gibi yüzeysel kavramlarla konuyu geçiştirmeye çalışmaktadır. Oysa bu kavramlar da durumu kurtarmaya yetmemektedir. Çünkü bir organizmanın, avının yapısına, dolayısıyla kendi ihtiyaçlarına göre özel görevler yerine getirebilecek dişler evrimleştirmesi mümkün değildir. Ünlü evrimci Douglas Futuyama bu konuda şunları ifade etmektedir:
“Türlerin uyumsal ‘ihtiyaçları’ uyumlandırıcı bir mutasyonun ortaya çıkacağı ihtimalini yükseltmez; mutasyonlar o anın uyumsal ihtiyaçlarına yönelmiş değildir. Mutasyonların sebepleri vardır, ancak türlerin uyum sağlama ihtiyaçları bunlardan biri değildir”
Futuyama’nın sözleri Discovery Channel TV veya National Geographic TV gibi popüler Darwinist televizyon kanallarındaki belgesellerde ısrarla anlatılan evrim masallarını topluca çürüten bir gerçeğe işaret etmektedir. Bu masalların ortak özelliği, canlıların içinde bulundukları ortam nedeniyle duydukları ihtiyaçları belirtmek sonra da, bu ihtiyaçlar nedeniyle şu veya bu organı “geliştirdiklerini” anlatmaktır. Oysaki ihtiyaçlar, yeni organlar, yeni sistemler meydana getirmez. Bu, “çöldeki susuzluk nedeniyle, arabalar hava soğutmalı motorlar geliştirdiler” demek gibi bir safsatadır: Hava soğutmalı motorlar kendiliğinden “gelişmemiş”, II. Dünya Savaşı”nda Kuzey Afrika çöllerindeki zorluk üzerine Alman mühendislerce bilinçli bir tasarımla geliştirilmiştir. Doğadaki canlıların organları da “ihtiyaç” üzerine evrimleşmemiş, onlara bilinçli bir tasarımla verilmiştir.
Discovery Channel TV, rasgele mutasyonların evrimleştirici hiçbir rolü bulunmamasına rağmen hayalgücüne dayalı kısa hikayeler vermeyi sürdürmektedir: “Evrim ölüm makinelerini yaratmış ama bunu yaparken diğerlerini asla savunmasız bırakmamıştır. Avlar ve avcılar saldırı ve savunmanın daima karşılıklı olduğu sonsuz bir mücadelededir”. Bu da Darwinizm”i empoze etmek için kullanılan bir aldatmacıdır: Avlar ve avcı arasındaki mücadele bu canlıların evrimle ortaya çıktğını göstermez. Bu yorum, sadece TV kanalının Darwinist inançlarını yansıtmaktadır. Tesadüfler hiçbir kompleks yapı yaratamaz. Çölün ortasında bulunan bir kervansaray gördüğümüzde bunun rüzgarla tesadüfen biriken kumlarla olmadığını, insanlar tarafından yapıldığını anlarız. Doğadaki canlılarda ise örnek verilen binadan çok daha kompleks bir tasarım ve bilgi bulunur. Bu kadar kompleks tasarımların ve bilginin tesadüfi evrimle ortaya çıktığını kabul etmek, kervansarayın rüzgar ve kumla meydana geldiğini kabul etmekten çok daha akıl dışıdır.
Discovery Channel TV’de kedilerin kökeni evrimin klasik hikaye anlatımıyla ortaya konmaktadır:
“Etoburların kökenleri nereye uzanmaktadır? Kedilerin ilki otuzyedi milyon yıl önce ortaya çıkmıştır. İlk kediler ormanda ağaçlarda yaşayan küçük hayvanlardı. Son derece çeviktiler dürbün gibi kullanabildikleri gözleri ve üstün bir işitme yetenekleri vardı. Nihayet ağaçlardan indi ve ilk defa olarak ovalara uzandı. İki milyon yıl gibi kısa sürede içinde bir dizi yeni kedi türü evrimleşti.”
Buradaki kaçamaklara dikkat etmek gerekir: ” Kedilerin ilki otuzyedi milyon yıl önce ortaya çıktı” demek, “nasıl ortaya çıktı” sorusuna bir cevap değildir, ama Discovery Channel TV bunu Darwinist bir üslupla sanki evrimsel açıdan açıklanmış bir konu gibi geçiştirmektir. Gerçekte ise hem kedigillerin (Felidae), hem de diğer memeli ailelerinin kökeni evrim teorisi açısından belirsizdir: Hepsi aniden ortaya çıkmışlardır ve ortak ataları yoktur.
Discovery Channel TV belgeselinde anlatılan bir başka hikaye de insanın ve kılıç dişli aslanların sözde evrimlerinin birbirine olan etkisi hakkındadır. Kılıç dişli kaplanlar çok uzun köpek dişlerine sahip olan ve soyu tükenmiş bir kaplan türüdür. Programda kılıç dişlilerin soyunun tükenmesiyle insanın sözde evrimle ortaya çıkması arasında bağlantı kuran tamamen spekülatif hikayeler anlatılmaktadır:
“Kılıç dişli kedilerin yok olma nedenlerinden biri birkaç milyon yıl önce yine Afrika ovalarında ortaya çıkmış bir diğer yaratık olabilir mi? En az üç kılış dişli kedi türü ve panterler tarafından yönetilen bir dünya, insansı atalarımız için gereğinden fazla tehlikeli olmuş olabilir. Güney Afrika’da bulunan ilkel insanlara ait kafatasları üzerinde leoparlara ait diş izleri bulunmuştur. Belki de Afrika ovalarında hayatta kalmak için uyum göstermek zorunda olanlar, bizim atalarımız olmuştur. Tanzanya’nın Olduvai vadisi bir anlamda insanlığın beşiğidir… Belki kılıç dişlileri uçurumun kenarına biz itmiş olabiliriz ama büyük kediler olmasaydı belki de bugünkü gibi zeki ve işbirliğine yatkın yaratıklar haline gelemeyecektik”.
Bu hikayelerin bilim içerikli bir TV kanalında yayınlanması izleyicileri aldatmamalıdır. Evrimle ilgili ortaya konan bu hikayeler hiçbir bilimsel kanıta sahip değildir. Yeryüzündeki milyonlarca canlı türünün evrimle ortaya çıktığı dogmasını benimsemiş Darwinistler, buldukları fosilleri de bu önyargılarıyla yorumlamakta ve Discovery Channel TV gibi evrimci yayın kuruluşları aracılığıyla izleyicilere hikayelerini empoze etmektedirler. Hayatın tarihi hakkında ortaya konan bu gibi evrim senaryoları, bilimsel açıdan hikaye anlatımının ötesine gidememektedir. Bu durumu İngiliz Doğa Tarihi Müzesi paleontoloji bölümü başkanı ünlü evrimci Colin Patterson 4 Mart 1982’de BBC televizyonuna verdiği bir ropörtajda açıkça şöyle belirtmiştir: “Hikayeleri, zaman içindeki değişimlerin hikayelerini kastediyorum. Dinozorların nasıl ortadan kalktığı, memelilerin nasıl evrimleştiği, insanın nereden geldiği. Bunlar bana hikaye anlatımından fazla birşey ifade etmiyor…Bir [evrimsel] ağacın uçlarına erişimimiz var ama ağacın kendisi bir teori. Ağaç hakkında bilgili gibi gözüken ve ağaçla ilgili olup bitenleri, ince ve kalın dalların nasıl ortadan kalktığını açıklar gibi görünen insanlar, bana göre sadece hikaye anlatıyorlar” .
Discovery Channel TV bu hikaye anlatımında dozu o kadar kaçırmaktadır ki 3 santimlik bir kemik parçasına dayanarak bunu kırmış olduğunu varsaydığı “hominid”ler hakkında detaylı hikayeler anlatabilmektedir. Olduvai vadisinde araştırmalar yapan Robert Blumenschine isimli paleoantropolog bir serçe parmak boyunda olan ve silindir şekilli bir kemiğin kırılmış bir parçası olan kemikle ilgili şu spekülasyonları yapmaktadır: “Bu [kemik]şahane bir örnek. Ne tür bir hayvana ait olduğunu söylemek zor. Ama üzerindeki kırıklara bakılırsa ilkel insanların yaptığı taştan aletlerle kırıldığı ve içindeki iliği yemiş oldukları söylenebilir. Birkaç vuruşla kemiği kırmış olabilirler. Bazen kemiğin ucunu bile kırmak yeterli olabilir”.
Bu hikayenin dayanağı, bilim değil hayalgücüdür: Tek bir kemiğe bakılıyor, kemiğin kenarındaki kırık şeklinden taştan yapılma bir aletle kırıldığı varsayılıyor, sonra da bu taştan aletin bir “hominid”, yani “insansı maymun” tarafından üretildiği farzediliyor! Aynı yaklaşım, 1920″li yıllarda da Nebraska Adamı skandalına yol açmıştı. Evrimciler 1922 yılında Nebraska Çölü”nde bulunan tek bir dişe bakarak, bunun sözde insan evriminde bir ara türe ait olduğunu iddia etmiş hatta yaptıkları canlandırma resimlerinde hayali canlının bedenini üstelik ailesiyle birlikte göstermişlerdi. Oysa bir dişe bakıp bunun kıllarla kaplı bir vücuda ve maymunla insan arası görünüme sahip bir canlıya ait olduğunu kestirmek imkansızdı. Nitekim evrimci hayaller kısa süre sonra boşa çıktı ve fosilin bir domuz dişi olduğu anlaşıldı!
Discovery Channel TV, yeni “Nebraska Adamı” hikayeleri anlatmaktan vazgeçmeli, hayalgücüne dayalı evrim senaryolarını bilimsel gerçekler gibi göstermeye çalışmayı bırakmalıdır. Eğer gerçekten canlıların kökeni konusundaki bilimsel gerçekleri anlatmak istiyorsa, işe; farklı canlı kategorilerinin neden yeryüzünde aniden ortaya çıktıklarını; neden genetik bilgiyi geliştiren hiç bir mutasyon gözlemlenmediğini; veya canlılardaki kompleks organların indirgenebilir olup olmadıklarını ele alarak başlayabilir. Bu durumda hem Discovery Channel TV hem de izleyicileri, evrim teorisinin neden “kriz içinde” olduğunu görecekledir.