Geçtiğimiz günlerde evrimci medyada, yeni bulunan bir fosil hakkında bazı spekülaktif haberler yer aldı. Bu yeni fosil, günümüzden 195 milyon yıl önce yaşamış olan bir memeliye ait. Dinozorlar döneminde yaşadığı tespit edilen, ilk olarak Science dergisinde duyurulan ve Hadrocodium wui adı verilen bu fosil, bir kağıt atacından daha küçük. Evrimci medyanın bu fosil hakkındaki iddiası ise bu canlının tüm memelilerin atası olduğu yönünde.
Hiçbir bilimsel delili olmayan bu iddianın tüm evrimci basında aynı şekilde yeralmasının tek nedeni, “her fırsatta evrim propagandası” yapma ihtiyacıdır. Gerçekte bu canlıyı “tüm memelilerin atası” olarak göstermek için hiç bir bilimsel dayanak yoktur. Canlının özelliği, bugüne kadar bilinen en eski memeli fosili olmasıdır. Ancak, bu fosilin “en yaşlı memeli” olması, onun tüm memelilerin atası olduğunu göstermez. Kendisinden sonra yaşamış herhangi bir memeli sınıfının atası olduğunu da göstermez.
Darwinist meydanın yorumu, sadece evrimci önyargılarla ortaya atılmış bir iddiadır. Gerçekte ise, “memelilerin kökeni” konusu, evrim teorisinin büyük açmazlarından birini oluşturmaktadır.
Memelilerle, Sözde Ataları Olan Sürüngenler Arasında Aşılmaz Farklar Vardır
Evrimciler memelilerin sürüngenlerden evrimleştiklerini iddia ederler. Ancak bu iki canlı sınıflaması arasında çok büyük ve aşılması imkansız farklar vardır. Memeliler sıcakkanlı hayvanlardır (vücut ısılarını kendileri üretir ve sabit tutarlar), yavrularını doğururlar, emzirirler ve vücutları tüylerle kaplıdır. Sürüngenler ise soğukkanlıdır (ısı üretemezler ve vucüt ısıları dışardaki havaya göre değişir), yumurtlayarak çoğalırlar, yavruları emzirme gibi bir özellikleri yoktur ve vücutları pullarla kaplıdır.
Evrimcilerin memelilerin kökenine açıklama getirebilmeleri için, öncelikle bir sürüngenin nasıl olup da, vücut ısısı üretmeye başladığını, bu ısıyı kontrol edecek bir terleme mekanizması oluşturduğunu, pullarını tüylere nasıl dönüştürdüğünü ve süt salgılamaya nasıl başladığını açıklamalıdırlar.
Oysa evrimci kaynaklara baktığımızda, ya bu konuda ısrarlı bir sessizlik olduğunu ya da tümüyle hayali ve bilim dışı senaryolar anlatıldığını görürüz.
Sürüngen-memeli evrimi senaryosuna göre evrimcilerin açıklamaları gereken bir başka konu, her iki farklı canlı grubunun sahip olduğu çene yapılarındaki farklılıklardır. .Memelilerde alt çenede tek bir kemik vardır ve dişler bu kemiğin üzerine oturur. Sürüngenlerde ise alt çenenin her iki yanında üçer tane küçük kemik bulunur. Bir başka temel farklılık, tüm memelilerin orta kulaklarında üç tane kemik (örs, üzengi ve çekiç kemikleri) bulunmasıdır; buna karşılık tüm sürüngenlerde orta kulakta tek bir kemik yer alır. Evrimciler, sürüngen çenesinin ve sürüngen kulağının aşamalı olarak memeli çenesine ve kulağına dönüştüğünü iddia ederler. Bu dönüşümün hangi aşamalarla gerçekleştiği sorusu ise cevapsızdır. Özellikle tek kemikten oluşan bir kulağın üç kemikli hale nasıl dönüştüğü ve işitme duyusunun bu sırada nasıl devam ettiği, asla cevaplanamayan bir sorudur.
Memeliler Fosil Kayıtlarında Aniden Belirir, Ataları Yoktur
Fosil kayıtları da sürüngen-memeli evrimini reddetmektedir. Sürüngenlerin memelilere evrimleştiğini gösteren tek bir ara form fosili yoktur. Evrimcilerin ara form olarak öne sürdükleri Synapsida grubuna bağlı canlıların ara form özelliği taşımadığı ise, bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. Ashby L. Camp, 1998 yılındaki makalesinde “fosil kayıtları, memelilerin herhangi bir sınıfının kökenine dair bir bilgi sunmamaktadır; monotremlerin, keselilerin ve çeşitli plasentalı memeli alt sınıflarının kökeni belirsizdir” diye yazar. (Ashby L. Camp “Reappraising the “Crown Jewel””, Creation Matters, September/October 1998)
Fosil kayıtlarındaki bu önemli boşluk nedeniyle, evrimci paleontolog Roger Lewin, “ilk memeliye nasıl geçildiği hala bir sırdır” demek zorunda kalır.(Roger Lewin, “Bones of Mammals, Ancestors Fleshed Out”, Science, cilt 212, 26 Haziran 1981, s. 1492.)
Memeliler, arkalarında herhangi bir “ata” olmadan, aniden ortaya çıkmışlardır. 20. yüzyılın en büyük evrim otoritelerinden ve Neo-Darwinist teorinin kurucularından biri olan George Gaylord Simpson ise, evrim teorisi açısından çok şaşırtıcı olan bu gerçeği şöyle ifade eder:
“Dünya üzerindeki yaşamın en kafa karıştırıcı olayı, Mezozoik Çağı”nın, yani sürüngenler devrinin, memeliler devrine aniden değişmesidir. Sanki bütün başrol oyunculuğunun çok sayıda ve türdeki sürüngenler tarafından üstlenildiği bir oyunun perdesi bir anda indirilmiştir. Perde yeniden açıldığında ise, bu kez başrolünde memelilerin yer aldığı ve sürüngenlerin bir kenara itildiği yepyeni bir devir başlamıştır. Ortaya çıkan memelilerin bir önceki devire ait izleri ise yok gibidir.” ( George Gaylord Simpson, Life Before Man, New York: Time-Life Books, 1972, s. 42.)
Öte yandan, aniden ortaya çıkan bu memeli sınıfları birbirlerinden çok farklıdır. Yarasa, at, fare ve balina gibi son derece farklı canlıların hepsi memelidir ve aynı jeolojik dönemde ortaya çıkmışlardır. Bu canlıların aralarında evrimsel bir bağ kurmak, en geniş hayal gücü içinde bile imkansızdır. Evrimci zoolog Eric Lombard, Evolution (Evrim) adlı dergide şöyle yazar:
“Memeliler sınıfı içinde evrimsel akrabalık ilişkileri (filogenetik bağlar) kurmak için bilgi arayanlar, hayal kırıklığına uğrayacaktır.” (Eric Lombard, “Review of Evolutionary Principles of the Mammalian Middle Ear, Gerald Fleischer”, Evolution, cilt 33, Aralık 1979, s. 1230.)
Kısacası memelilerin kökeni, diğer canlı gruplarında olduğu gibi, evrim teorisiyle hiçbir şekilde uyuşturulamamaktadır. George Gaylord Simpson, bu gerçeği uzun yıllar önce şöyle itiraf etmiştir:
“Bu, memelilerin 32 ayrı takımının hepsi için geçerlidir… Her takımın bilinen en eski ve en ilkel üyesi, bu takıma ait temel karakterlerin hepsine zaten sahiptir ve hiçbir durumda bir takımdan bir diğerine doğru ilerleyen devamlı bir gelişim bilinmemektedir. Çoğu örnekte farklılık o kadar keskin ve boşluk o kadar büyüktür ki, tüm bir takımın kökeni spekülatif ve son derece tartışmalıdır…
Ara formların bu sistemli yokluğu, sadece memelilere has değildir ve paleontologların uzun zamandır fark ettiği gibi neredeyse evrensel bir olgudur. Bu olgu, omurgalı ya da omurgasız neredeyse tüm hayvan sınıfları ve tüm takımlar için geçerlidir. Açıkçası aynı olgu, bitkilerin farklı kategorileri için de söz konusudur.” (George G., Simpson, “Tempo and Mode in Evolution”, Columbia University Press, New York, 1944, s. 105, 107)
Sonuç: Yeni Bulunan Fosil “Tüm Memelilerin Atası” değildir
Hadrocodium wui fosilinin tüm memelilerin atası olarak tanımlanması için. bu canlıdan türeyen başka memeli türlerinin izlerinin bulunması ve bunlar ile diğer 32 memeli takımı arasında ara form fosillerinin ortaya konması gerekir. Örneğin bu canlının soyundan gelen memelilerin, zaman içinde bir yarasaya, ata veya balinaya dönüştüğünü gösteren ara formlara ait fosiller olmalıdır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, fosil kayıtları bunun tam aksi bir tablo ortaya koymaktadır. Memeliler evrimleşmemiş, aniden ortaya çıkmışlar, yani yaratılmışlardır.
Dolayısıyla Hadrocodium wui fosili sadece “bugüne kadar bulunan en eski memeli fosili” olma ünvanına sahip olabilir. Bunun dışında insanlar da dahil olmak üzere tüm memelilerin atası olamaz. Evrimcilerin bu küçük canlıyı “tüm memelilerin atası” olarak göstermeleri, bulunan her fosile, hiç bir bilimsel delil olmasa da, bir şekilde bir evrim etiketi yapıştırma çabasının bir örneğidir sadece.