Hydra”da opsinlerin (görme ile ilgili proteinler) bulunması evrim kanıtı değildir
Oakley”in saçma iddiası
Makalenin yazarları arasında yer alan Todd H. Oakley isimli biyoloji profesörü, evrim karşıtlarının mutasyonlarla ilgili kanıtlarına itiraz etmekte ve mutasyonların mevcut özellikleri elimine ettiği, yeni özellikler ortaya çıkaramadığı gerçeğine karşı bu çalışmalarını sözde delil olarak sunmaktadır. Oakley bu konuda evrimcilerin ne denli yüzeysel ve hayalperest bir bakış açısı içinde olduklarını ortaya koyan şu sözleri sarfetmektedir:
“Duplike olmuş (kopyalanmış) belli bir gendeki belirli mutasyonel değişimlerin yeni genlerle yeni şekillerde etkileşime elverdiğini çok açık bir şekilde göstermekteyiz. Bugün, bu değişik etkileşimler, çeşitli hayvan gruplarında değişkenlik gösteren görme işlevine ait genetik mekanizmanın temelini oluşturmaktadır.”
Görüldüğü gibi Oakley, anlattığı evrim masalını “yeni genler”, “yeni şekiller” gibi ifadelerle süslemekte ancak görme organlarında kullanılan bir protein ile göz gibi karmaşık bir organ arasındaki sözde evrimsel aşamaların nasıl aşılmış olabileceğine dair hiçbir somut yol önermemektedir. Buradaki yüzeysel yaklaşımı basitçe “gören canlılar ile görmeyen Hydra”da ortak proteinler var. O halde bunlar ortak atadan evrimleşmiş olmalı” mantığında dogmatik bir yaklaşımdır. Evrimciler benzerliklere işaret ederek sözde evrimi kanıtladıklarını, bilimsel olarak çok değerli makalelere imza attıklarını düşünmektedirler. Oysa bu bir aldanıştır. Bilim, tekrarlanabilir deneyler ve test edilebilir varsayımlara dayanır. Benzerliklerden yola çıkarak anlatılan hikayeler ise ne test edilebilir ne de bunların deneyi yapılabilir.
Göz, teknoloji harikası en gelişmiş kameradan daha üstün komplekslikte ve mükemmel işlev gören bir yapıdır. Kameranın tesadüfi ve amaçsız bir süreçte meydana gelmesi mümkün olmadığı gibi, göz gibi karmaşık bir biyolojik sistem de tesadüfen ve kendiliğinden meydana gelmiş olamaz. Kamera, birbirinden farklı parçalarıyla belli bir amaca yönelik bir organizasyon ve uyum göstermektedir. Göze baktığımızda da benzer bir durumla karşılaşırız. İris, kornea, retina, göz kapağı gibi parçalar görüntüyü iletme amacına yönelik olarak bedenimizde belli bir organizasyon içinde uyumlu şekilde bir araya getirilmiştir. Bu durumda, göz gibi bir organın, Hydra gibi görmeyen canlılarda proteinlerin tesadüfi etkileşimiyle ve tamamen kör bir süreçte gelişmeye başladığı, dünyanın en ileri kamerasından dahi üstün kalitede görüntü sağlayan bir yapıya dönüştüğü; çeşitli yönlere hareketi mümkün kılan kasların, gözyaşı bezlerinin, kirpiklerin, göz kapağının, göz çukurlarının, korneanın, lensin, odaklama mekanizmalarının ve ışığı elektrik sinyallerine dönüştüren retina tabakasındaki yüzbinlerce ışığa duyarlı hücrenin tesadüfen ve tam olması gereken yerde ortaya çıktığını iddia etmenin akıl ve bilimle bağdaşır bir yönü olmadığı açıktır. Evrimciler, tüm bu kompleks yapıların üstün akıl ve kudret sahibi bir Yaratıcı”nın, Yüce Allah”ın eseri olduğu gerçeğini kabullenmedikleri için körü körüne inandıkları maddeci felsefe uğruna bu masalları kurgulamakta ve bunu bilim adı altında insanlara sunmaya çalışmaktadırlar. Oysa bu büyük bir aldatmacadır.
(Gözün kompleks yapısı hakkında daha fazla bilgi için bkz. Gözdeki Mucize, Harun Yahya: http://www.harunyahya.net/V2/Lang/tr/Pg/WorkDetail/Number/1609)
Evrimcilerin bilim dışı bakış açılarının en belirgin göstergelerinden birisi, inceledikleri canlının evrimi reddeden özelliklerini görmezden gelmeleri, açıkça evrimi yalanlayan biyolojik özelliklere rağmen evrim masalları anlatmayı sürdürmeleridir. Birincisi, Science Daily haberinde de açıkça itiraf edildiği gibi, Hydra”nın bağlı olduğu Nayderyanlar grubu, yüzmilyonlarca yıldır temel beden yapılarını koruyarak hiçbir evrimsel değişim ortaya koymamışlardır. İkincisi, Hydra, ortaya koyduğu sistemlerle evrimcilerin doğal seleksiyonla evrim tezini açıkça yalanlamakta, evrimcilerce dahi evrimin açmazları arasında gösterilmektedir.
BBC”nin eski editörü Gordon Rattray Taylor, “evrim teorisini kalbinden vuran ve bilim tarafından açıklanamamış bir taktik” olarak tanımladığı bu sistemi Büyük Evrim Gizemi başlıklı kitabında ele alır ve Darwinist dogmanın çöküşünün çarpıcı bir örneği olarak anlatır.
Hydra, boyu yaklaşık 1.2 cm”ye kadar uzayabilen ve sualtı bitkilerine tutunarak yaşayan bir canlıdır. Bu canlı, etrafında yiyecekleri ağzına doğru yönlendiren kolların bulunduğu bir tüp ve bitkilere tutunmasını sağlayan bir ayaktan oluşmaktadır. İlginç bir özelliği, takla (parende) atarak ilerlemesidir. Önce başını tutunmuş olduğu yüzeye doğru eğer ve sonra ayağını atarak yer değiştirir.
Hydra”nın bazı türleri nematokist olarak bilinen ısıran hücrelere sahiptirler. Bu hücrelerin her birinde patlayıcı güç ile fırlatılabilen kıvrımlı, zehirli tüycükler bulunmaktadır. Bir başka duyusal tüycük ise hücrenin dışına doğru büyür ve herhangi bir şeye dokundukları anda nematokistlerin deşarjını sağlayan tetikleyici mekanizma olarak görev yapar. Bu tip hücreler Hydraların yüzeyinde gruplar halinde bulunmaktadır.
Hydra”nın bu savunma sistemi başlı başına ilgi çekicidir ama daha da dikkat çekici olan, Hydraları yiyerek beslenmelerini çeşitlendiren Microstomum denilen su kurtlarının bundan faydalanma şeklidir. Bu su kurdu Hydraları yediğinde nematokistleri ya da geliştiklerinde bunları oluşturacak olan genç hücreleri sindirmez. Ancak bir şekilde bu hücreleri vücudundan geçirir ve ısıran noktaları dışarı gelecek şekilde yüzeyine -yani derisine- yerleştirir. Sonra bir düşman yaklaştığında bu nematokistleri deşarj eder: Microstomum”un bir başka çeşidi ise, düşmanın yaklaşıp dokunmasını bile beklemeden zehirli küçük oklarını bir mermi veya roket gibi fırlatır.
Microstomum |
Microstomum, silahlarıyla tamamen donandıktan sonra, Hydralarla beslenmeyi keser ve normal beslenmesine döner. Ancak bütün cephanesini kullandıktan sonra yeniden silahlanmak için tekrar Hydralarla beslenir. Bu olağanüstü programı uygulayabilmek için Microstomum”un üç değişik dokusunun işbirliği yapması gerekmektedir: Endoderm, parankim ve epiderm. Peki ama Microstomum bu kompleks yapıyı nasıl edinmiştir? Beslenmesini bu şekilde ayarlamayı nasıl öğrenmiştir?
En çarpıcı nokta, bunların hepsinin beyni ya da sinir sistemi olmayan küçücük bir canlıda meydana gelmesidir. Buna rağmen bu canlı bir hafıza ortaya koyabilmektedir.
Tesadüflerin nematokist hücresi üretmesi, bir kısım tesadüflerin bunları bazı canlılar için zararlı kılması, bir başka kısım tesadüflerin Microstomum”un zarar görmemesini, diğer tesadüflerin de bunları sırtına yerleştirmeyi sağlaması kesinlikle imkansızdır ve buna inanmanın akıl dışı bir kabul olacağı da açıktır.
Canlılardaki silahların bir “amaç” ortaya koyduğu, tesadüfleri ve şuursuz doğa olaylarını dayanak alan evrimcileri açıklamasız bıraktığı bir gerçektir. Nitekim Gordon Rattray Taylor kitabında, evrim teorisinin, doğal seçilim ve rastlantısal varyasyonların, bu kadar koordinasyon gerektiren bir programı nasıl meydana getirebildiğini açıklamakta tamamen yetersiz kaldığını belirttikten sonra şunları yazmaktadır:
Sonuç
Görüldüğü gibi, evrimcilerin görmenin evrimiyle ilgili masallarıyla bağdaştırdığı Hydra, aslında evrimi açıkça yalanlayan özellikler ortaya koymaktadır. Buna rağmen evrimciler bazı yüzeysel benzerliklerden heyecan duymakta ve kendi dogmatik inançları doğrultusunda kurgular yaparak teorilerine bilimsel kanıt sağladıklarını zannetmektedirler. Oysa gerçek ortadadır. Hydra da diğer canlılar da, bedenlerindeki sistemleri kör ve şuursuz bir süreçte evrimle kazanmışlardır. Bütün bunları, bu canlılara veren üstün bir Yaratıcı vardır. Kuşkusuz bu Yaratıcı, tüm canlıların Rabbi olan Yüce Allahtır.