Archaeopteryx”in beyin rekonstrüksiyonu üzerinde yapılan bilimsel inceleme, bu canlının beyin yapısının günümüz kuşlarının beyin yapısından farksız olduğunu ve uçma yeteneği için gerekli yapısal ve nörolojik donanıma sahip olduğunu ortaya koydu. Söz konusu çalışma, Londra”daki Doğa Tarihi Müzesi”nden paleontolog Angela Milner”ın başkanlığındaki uluslararası bir uzmanlar ekibince gerçekleştirildi ve İngiliz bilim dergisi Nature”da yayınlandı .
Bilim adamları Archaeopteryx fosilinin beyin yapısının rekonstrüksiyon bir modelini ürettiler ve bunu Austin”deki Teksas Üniversitesi”nin modern X-ışınlı tarama cihazlarıyla incelediler. Bunun sonucunda, Archaeopteryx”in, üstün bir görüş ile oldukça gelişmiş uzaysal algılama yeteneklerinin yanısıra, bunları koordineli şekilde yönetebilecek araçlara sahip olduğu ortaya çıktı. Kulak içinde bulunan ve dengeyi sağlama fonksiyonunu yerine getiren yarıçembersel kanalları inceleyen bilim adamları “Archaeopteryx”in uçuş için gerekli yapısal ve nörolojik uyumlara sahip olduğu” sonucuna vardılar.
Archaeopteryx”, evrimcilerin ara geçiş formu olarak sunduğu fosillerin başında gelir. Ders kitaplarında evrim kanıtı olarak gösterilen ikonların belki de en yaygın olarak bilinenidir. Ancak Archaeopteryx”in bu sembolik statüsü, bilimsel bulgulara rağmen sürdürülen asılsız propagandaya dayalıdır.
Bu canlıya ait ilk fosil, 1861 yılında, Charles Darwin”in Türlerin Kökeni isimli kitabını yayınlamasından iki sene sonra ele geçirildiğinde evrimin bir kanıtı olarak karşılanmıştı. Bundan yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşadığı belirlenen canlı, bedeninde barındırdığı diş, kemikli bir kuyruk ve kanatlarında pençeler ile sürüngenlerden kuşlara bir ara geçiş formu ve günümüz kuşlarının atası olarak öne sürüldü. (Oysa pençeler günümüzde yaşamakta olan bazı kuşlarda, dişler ise eski dönemlerde yaşamış başka kuş türlerinde mevcuttur ve dolayısıyla bunların Archaeopterx”te bulunuyor olması sürüngenlerden evrim iddiasına bir kanıt oluşturmamaktadır)
Archaeopteryx”in evrimcilerce bir ara geçiş formu olarak kabul edilmesinin önemli nedenlerinden birisi, bu canlının kuş uçuşu için kritik fonksiyona sahip göğüs kemiğinin bulunmadığı yönündeki sanıydı. Ancak bilimsel bulgular evrimcilerin bu kabulünün aceleci yorumlardan ibaret olduğunu ortaya koydu. 1992 yılında ele geçirilen yedinci Archaeopteryx fosilinde bu canlının söz konusu kemiğe sahip olduğu belirlendi[*]. Dahası Archaeopteryx, tüm uçucu kuşların sahip olduğu asimetrik tüy yapısına da sahipti ve bunların formu günümüz kuşlarındaki tüylerin formundan farksızdı. Bir diğer deyişle 150 milyon yıllık Archaeopteryx tüylerinde tam bir “evrimsizlik” gözlemleniyordu.
Böylece Archaeopterx”in uçamadığı yönündeki iddiaların geçersiz olduğu anlaşıldı. Kısacası Archeopteryx uçuş yeteneği olmayan bir ara geçiş formu değil, uçma yeteneğine sahip, soyu tükenmiş bir kuş türüydü.
Peki bu son çalışma, Archaeopterx”le ilgili evrimci senaryo için ne gibi sonuçlar ortaya koyuyor?
Bu çalışma evrimcileri iki açıdan kıskaca alıyor. Birincisi, Archaeopteryx”in uçma yeteneği, göğüs kemiğinden sonra beyin incelemesinden gelen bulgularla pekişiyor. İkincisi ise, Archeopteryx”in beyin yapısı sürüngenlerin beyin yapısına hiç benzemiyor. Milner, evrimci beklentilerin tam aksi yönde sonuçlar koyan bu durumu şöyle ifade ediyor:
“Tamamen dinozorlara özgü bir beyin ile karşılaşmayı umuyorduk. Onun yerine, bütünüyle kuşlara özgü bir beyin çıktı.”
“Archaeopteryx”in beyni yaşayan bir sürüngen[in beynin]e hiçbir şekilde benzemiyor.”
Yani evrimciler Archaeopteryx”in, sürüngenlerden henüz ayrılmış olarak ilk uçucu kuş ve günümüz kuşlarının atası olduğunu savunuyorlar ama bilimsel bulgular bunu yalanlıyor. Uçuş gibi indirgenemez komplekslikte bir yetenek için gerekli donanım ve düzenlemelerin, günümüzden yüz elli milyon yıl önce Archeopteryx”in bedeninde kusursuz bir şekilde bulunduğu anlaşılıyor.
Böylece Archaeopteryx”le birlikte tüm kuşların kökeninin yaratılış olduğu bilimsel bulgularla bir kez daha doğrulanmış oluyor. Bir kuş için uçmayı mümkün kılan tek yönlü solunum sistemi, aerodinamik tasarım, tüyler arasındaki kancalar, içi boş kemikler ve daha birçok biyolojik yapı, apaçık bir tasarımın varlığını ortaya koymaktadır. Bir kuşun uçarken gerçekleştirdiği manevralar, günümüzün gelişmiş teknolojisiyle üretilebilen hiçbir makine ile gerçekleştirilememektedir. Böylesine üstün bir komplekslik ortaya koyan bu tasarım, Allah”ın yaratmasının kesin bir delilidir.
[*]. (Göğüs kemiği, uçmak için gerekli olan kasların tutunduğu göğüs kafesinin altında bulunan bir kemiktir. Günümüzde uçabilen veya uçamayan tüm kuşlarda, hatta kuşlardan çok ayrı bir familyaya ait olan uçabilen memeli yarasalarda bile bu göğüs kemiği vardır.)