Stephen Jay Gould, onu, “herkesin en gözde omurgasız fosili” olarak adlandırmıştı.i Çünkü trilobit, en iyi korunmuş, mükemmel bir görünüme ve müthiş bir kompleksliğe sahip deniz kabukluları sınıfından, özel bir canlı idi. 530 milyon yıl öncesinin sessiz Dünyası”nda, çok sayıda mercekten oluşan gözleri ile, görüp avlanabilen mükemmel yapısı ile, rahatlıkla yüzüp beslenebilen olağanüstü bir keşifti. Darwin”in ve sonraki yıllarda Darwin destekçilerinin en büyük hayal kırıklıklarından, içinden çıkmaları gereken en büyük problemlerden biriydi.
Şu bir gerçektir ki, daha önce de genel hatlarıyla bahsettiğimiz gibi, istisnalar dışında yumuşak dokular kaybolmaya mahkumdur. Çünkü dokular, etrafta bulunan avcıların yemeğidir. Bakteriler ise her yerde çürüyen dokulara karşı hazır bekleyen avcılardır. Yaşam boyunca bu organik moleküllerle beslenirler. ii
Bizler, işte bu nedenle soyu tükenmiş bir canlının nasıl yaşadığını, hangi organı nasıl ve ne için kullandığını, iç organlarının nasıl bir yapısı olduğunu tam olarak bilemeyiz. Onları tanımamıza, genel anlamda nasıl bir sisteme sahip olduklarını anlamamıza yetecek kadar bilgiyi sağlayan, ancak fosillerin bizlere bıraktıkları izlerdir.
Fakat Kambriyen canlıları söz konusu olduğunda, durum değişir. Bu canlılar, yumuşak dokularının büyük bir çoğunluğu ile o kadar iyi korunmuşlardır ki, geride bıraktıkları kalıntılardan, nasıl yaşadıklarını, nasıl beslendiklerini, avcı olup olmadıklarını, hızlı yüzüp yüzmediklerini bilmek mümkündür. Trilobitler ise, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşamış, Kambriyen döneminin en fazla iz bırakan canlılarıdır. İşte bu nedenle, örnekleri bir araya getirerek, bu canlıların özelliklerini detaylı olarak belirlemek mümkün olmuştur.
Trilobitin fiziksel özelliklerini genel hatlarıyla şöyle özetleyebiliriz: Trilobitler, arthropoda filumunun alt filumunu oluştururlar ve göğüs bölümleri üç parçadan oluşan eklem bacaklılardır. (Trilobit ismi de bu yapılarından gelmektedir). Bedenlerinde, hem kafalarını hem göğüslerini kaplayan ve keratinden meydana gelen bir kabuk bulunur. Bu canlıların özellikleri, günümüz eklem bacaklıları gibi, kabuklarını değiştirerek gelişmeleridir. Kambriyen fosillerinin yarısından çoğu trilobitlere aittir. Kabuklu canlılar olmaları dolayısıyla fosilleri iyi korunmuştur. Trilobitler detaylı bir beden yapısına, hassas bir sinir sistemine ve birleşik gözlere sahiptirler. Tüm bu özellikleri, kusursuz gelişmiş halleri ile, Kambriyen patlamasının başlarında benzer kompleksliğe sahip birçok diğer filumla birlikte ortaya çıkmıştır.
Trilobitin en uzun bölgesi, kafası ile karın bölgesi arasındaki kısımdır. Bu bölge, çeşitli parçalı bölümlerden oluşmaktadır. Bu bölümlerin tümü birbiriyle bağlantılıdır. Her biri diğerine önden ve arkadan küçük menteşe tarzı bağlarla bağlanmıştır. Dışarıdan bakıldığında bir tren görünümü oluşturmaktadır.
Bu parçalar, birbirlerine bağlanmış eklemlerdir. Arka kısımları denizin dip kısımlarında oturur vaziyette olsa da bu canlılar, özel eklemler sayesinde kıvrılarak yukarı doğru kalkabilirler. Trilobit, raylara ihtiyacı olmayan bir tren gibi engeller üzerinde hareket edebilir, bükülebilir, dilediği tarafa dönebilir. iii
Kuyruğa yakından bakınca, bunun da parçalardan oluştuğu anlaşılır. Ama bu parçalar açıkça görünmemektedir. Birbirlerine tam olarak kaynaşmış durumdadırlar. Bazı trilobitlerde, kuyruk kısmı kafa kısmından daha uzundur ve pek çok bölme içerir.iv
|
Trilobiti oluşturan her bölmeden çift halinde uzantılar çıkmıştır. Eklemli bacaklar, üç parçadan oluşan bronşiyel uzantılar ve iç organların bulunduğu parçalı yapı, canlının gövde kısmını oluşturur. Canlının kompleks gözlerinin bulunduğu baş kısmında da antenler bulunmaktadır. Bu antenler, dokungaç görevi görmektedirler.
Parçalardan oluşan günümüz canlıları, trilobitlerle benzerlik gösterirler. Böcekler, kabuklular, örümcekler, kırkayaklar, birbiri ardına gelmiş çeşitli parçalardan oluşurlar. Bunlar trilobitlerle başka bir ortak özelliği daha paylaşırlar: Eklemli bacakları. İlk bakışta, bir sineğin bacakları ile bir ıstakozun bacakları arasındaki benzerliği anlamak zordur. Ancak her ikisi de aynı şekilde eklemlidir. Her eklem, bir eksen üzerinde ve kendi ekseninde dönebilir. Eklemli bacaklı canlılar arthropodlar olarak adlandırılırlar ve bu nedenle trilobitlerin de arthropodların bir türü olduğu düşünülmektedir.
Trilobiti oluşturan her bölmeden çift halinde uzantılar çıkmıştır. İç organların oluşturduğu bölüm, canlının genellikle orta kısmında bulunmaktadır. Orta kısma doğru beliren eklemli bacakların dışındaki diğer uzantılar ise üç parçadan oluşan bronşiyel uzantılardır. Yani, tüm arthropodların mutlaka yapmaları gerektiği gibi, nefes almak ve deniz suyundaki oksijenden faydalanabilmek için kullandıkları solungaçlardır .
Kısa bir süre sonra, trilobitlerin baş kısmından çıkan antenler de keşfedilmiştir. Mercek altında incelendiğinde uca doğru incelen ve yine bölmelerden oluşmuş antenler, arthropod bedeninin en gelişmiş koruyucularıdır. Bu antenler, parmakların ve burnun gerçekleştirdiği görevi yapmakta ve canlının kendi çevresini büyük bir hassaslıkla algılamasını sağlamaktadırlar. Trilobitteki bu yapılar, Kambriyen dönemi öncesi canlılarıyla kıyaslanmayacak derecede komplekstir. Bunlar içinde bir tanesi vardır ki optik fizikçilerinin hayal edebileceği en iyi yapıya sahiptir. Bu yapı, muhteşem bir yaratılış sergileyen trilobit gözüdür.
Bir trilobit gözü, bu küçük, uzun prizma yığınlarından oluşan bir mucizedir. Uzun, yarım daire şeklindeki göz, yüzlerce, hatta binlerce merceğe sahip olabilir. Bunların her biri farklı yönlerdeki görüntüyü algılar. Bazıları öne doğru bakar, bazıları yanlara, bazıları da arkaya doğru bakar. Merceklerin her biri kendileri için belirlenmiş bir alana odaklanırlar. Böylelikle canlı, her yönden gelen tehlikenin farkında olabilir, avlanabilmek için de büyük bir avantaja sahip olur.
Trilobit, günümüz sineklerinin üstte görülen petek gözlerinin yapısına sahiptir. Merceklerin sayısı, kimi trilobitlerde binlercedir. Her bir mercek, odaklandığı bölgenin görüntüsünü algılar. Mercek sayısı ne kadar fazla ise, görüntünün çözünürlüğü de o kadar iyidir. Günümüzden yarım milyar yıl öncesine ait bu mükemmel gözler, kusursuz bir yaratılış harikasıdır.
Londra Doğa Tarihi Müzesi paleontologlarından evrimci Richard Fortey, bazı trilobitlerin sahip olduğu gözlerdeki mercek sayısının üç binden fazla olduğunu hesaplamıştır. Üç binden fazla mercek, üç binden fazla farklı görüntünün bu canlıya ulaşması anlamına gelmektedir. Bu da, 530 milyon yıl önce yaşayan bir canlının, göz ve beyin yapısının ne kadar büyük bir kompleksliğe sahip olduğunu ve evrimle hiçbir şekilde meydana gelemeyecek kusursuz bir yapı sergilediğini açıkça göstermektedir. Bu durumu Harvard, Rochester ve Chicago Üniversitelerinden jeoloji profesörü David Raup şu şekilde açıklamıştır:
Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti.
Trilobitlerdeki bileşik göz yapısı, günümüzde yusufçuk böceği ve arı gibi eklem bacaklılarda aynen mevcuttur. Bu göz tipi, trilobitlerde ilk olarak günümüzden 530 milyon yıl kadar önce ortaya çıkmıştır ve günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Eklem bacaklıların “tüm” tarihine yayılan bu “evrimsizlik”, Darwinizm”e tam anlamıyla bir reddiye oluşturmaktadır.
Kambriyen döneminde son derece kompleks bir canlı yaşamıştır. O dönemin dünyasını mükemmel gözleri ile görebilmiş, mükemmel yapısı ile tüm yeryüzüne yayılmıştır. Canlıların en karmaşık organlarından “göz”, hiçbir ara aşama geçirmeden, hiçbir hayali “ilkel forma” sahip olmadan aniden ortaya çıkmıştır. Bu canlının da, sahip olduğu mükemmel gözün de bir evrimsel kökeni yoktur. Çünkü bu canlı da, onun mükemmel gözleri de evrim geçirmemiştir. Bu canlı, sahip olduğu tüm mükemmellikler, tüm kompleks yapılar, hayranlık uyandırıcı gözler ve şu anda göremediğimiz renkleriyle bundan tam 530 milyon yıl önce yaratılmıştır. Onun nasıl özelliklere sahip olduğunu, nasıl yaşadığını, nasıl gördüğünü ve nasıl göründüğünü tam olarak bilen, onu yoktan var edip yaratan Allah”tır. Allah bu gerçeği ayetinde bildirmiştir:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah”a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)
i R. Levi-Setti, Trilobites: A Photographic Atlas, University of Chicago Press, Chicago, 1975, http://www.answersingenesis.org/creation/v21/i1/trilobite.asp
ii Richard Fortey, Trilobite, “Eyewitness to Evolution”, Vintage Books, 2000, s. 27-28
iii Richard Fortey, Trilobite, “Eyewitness to Evolution”, Vintage Books, 2000, s. 30-31
ıv Richard Fortey, Trilobite, “Eyewitness to Evolution”, Vintage Books, 2000, s. 30-31
v Richard Fortey, Trilobite, “Eyewitness to Evolution”, Vintage Books, 2000, s. 62-63
vi David Raup, “Conflicts Between Darwin and Paleontology”, Bulletin, Field Museum of Natural History, cilt 50, Ocak 1979, s. 24
vii R. L. Gregory, Eye and Brain: The Physiology of Seeing, Oxford University Press, 1995, s. 31