26 Ocak 2017 tarihinde Cell dergisinde Jun Wu tarafından bir makale yayınlandı. Bu makaledeki iddialara dayanılarak National Geographic ve Fox News gibi pek çok basın-yayın organında “insan-domuz hibrid canlı geliştirildi” şeklinde haberler yer aldı. Bu gibi haberlerin içeriğine detaylı olarak bakmayan bazı kişilerin aklına ilk anda “laboratuvarda yeni bir canlı türü üretilmiş” benzeri yanlış bir fikir gelmiş olabilir. İşte bu nedenle yapılan çalışmaların detaylarını ve söz konusu haberlerdeki yanıltıcı noktaları ortaya koymak üzere bu yazıyı hazırladık.
Çalışmanın metodu ve sonucu neydi?
Bildiğimiz gibi her canlı, zigot denen tek bir hücrenin bölünmesiyle oluşan kök hücre topluluğundan meydana gelir. Kök hücreler, zaman içinde bölünerek çoğalırken, bir müddet sonra çeşitli dokuları oluşturmak üzere farklılaşmaya başlarlar. Söz konusu çalışmada, blastokist safhasındaki domuz embriyosu içine yine aynı gelişim safhasında bulunan insana ait kök hücreler yerleştirilmiştir. Daha sonra embriyolar domuz rahmine yerleştirilmiş ve gebelikler izlenmeye alınmıştır. 4. haftada gebelikler sonlandırılarak embriyoların hücre yapısı incelenmiştir.
Araştırmanın sonucu olarak, üzerinde çalışılan embriyoların her 100 bin domuz kökenli hücresine karşılık 1 adet insan kökenli hücre içerdiği, ancak insana ait hücrelerin, “bir organı toplu olarak oluşturmadığı tam tersine tüm dokularda dağınık olarak yer aldığı” bilgisi de aktarılmıştır.
Elde edilen bu sonuçlara bir çok basın organında yer verildi. Ancak sonuçlar yorumlanırken yapılan bazı yanlışlar vardı. “Nakil İçin Laboratuvarda İnsan-Domuz Melezi Geliştirildi!”, “Kimerizmin Yükselişi: Bilim insanları ilk kez başarılı bir şekilde insan-domuz melezi geliştirdi” gibi gerçeği yansıtmayan başlıklar atıldı. Şimdi bu konudaki bazı yanlışları tek tek ortaya koyup doğrularını açıklayalım:
Hibrit çalışmasında elde edilen aslında ne?
Yazılan makale detaylı şekilde incelendiğinde görülecektir ki, bu çalışmanın “yenilik” olarak nitelendirilebilecek tek noktası, domuz embriyosunun insana ait kök hücrelerle bir arada iken 4. gebelik haftasına kadar yaşamış olmasıdır. Gebeliğin 4. haftasında embriyo, organların mikroskop altında bile seçilemediği, sadece bir kaç milimetre boya sahip bir doku parçası niteliğindedir. Yani daha gelişimin başı sayılan bir evrededir. Yoksa ortada basında yansıtılan anlamda hibrit yani melez bir canlı yoktur.
Sağlıklı bir embriyo gelişimi görülmemiştir
Çalışma sonucunda ortaya çıkan en önemli nokta, başlangıçta embriyoda yer alan insan/domuz kök hücre oranının yüksek değerlerden, 100 binde 1 gibi çok düşük oranlara inmiş olmasıdır. Yani insan kök hücreleri domuz kök hücrelerine göre çok daha az bölünme geçirmiştir. Dolayısıyla bir süre daha beklenecek olsa, sağlıksız işlediği açıkça görülen yapıdaki bu oran daha da düşecektir. Buradan da anlıyoruz ki insan kök hücrelerinin embriyo gelişimine eklenmesi, normalde sağlıklı devam edecek olan domuz gelişim sürecinin bozulmasına neden olmaktadır.
Gelişim yavaşlıyor
Bu çalışmadaki olumsuzluklardan biri de makalede açıklanan bilgiye göre, insan kök hücresi taşıyan domuz embriyolarının, normal domuz embriyosuna göre gelişimlerinin yavaşlamasıdır. Bu durum, daha başlangıçta ortaya çıkmıştır ve ileride gelişimi yavaşlatarak ölüme götürecek bir sürecin de belirtisidir. Araya giren yabancı hücreler, sağlıklı gelişebilecek domuz hücrelerinin etkileşimini engellediğinden, gelişim süreci bozulmuştur.
İki ayrı canlı türüne ait hücreler arasında DNA paylaşımı gerçekleşemez
Bu çalışmada yapılan işlemin, domuz embriyosuna daha başlangıç aşamasında iken insan kök hücreleri enjekte etmek olduğunu belirtmiştik. Yani bu işlemde, kendi DNA’sına sahip ve düzgün olarak işleyen domuz hücreleri ve yine insana özgü DNA’ya sahip insan kök hücreleri bir araya getirilmiştir. Bu, başlangıçta yer alan DNA bilgisinde hiç bir değişim olmaması demektir. Embriyo bir süre canlı kalmaya devam etse de hücreler arası DNA alışverişi gerçekleşemediğinden aslında bir gen entegrasyonundan yani gen bütünleşmesinden de söz etmek mümkün değildir. Domuz hücreleri domuz, insan hücreleri insan hücresi olarak kalmışlardır.
İnsan-domuz hibrit çalışması evrime delil oluşturmaz
Evrimcilerin temel iddiası, canlıların tesadüfe dayalı mutasyonlarla zaman içinde yeni özellikler kazanarak değişim gösterdiği ve farklı türlerin bu şekilde ortaya çıktığıdır. Darwinistler, bu iddiayı destekleyecek fosil ya da moleküler kanıtlara sahip olmadıkları için, genetik ve hücresel alanda yapılan araştırmaları kendilerince yorumlayarak sanki evrime delilmiş gibi gösterme çabasına girerler. Nitekim bu çalışmada da görülen budur ve yeni bir genetik bilgi kazanımı olmadığından, evrime delil oluşturamaz.
Çok hücreli canlılarda hücreler arası tam uyum şarttır
Çok hücreli canlıların vücutları, bir araya gelmiş hücre topluluklarından daha fazla bir organizasyonu gerektirir. Bildiğimiz gibi çok hücreli canlıların bir arada tutunmasını, organların bütün olarak kalmasını sağlayan çok önemli yapılar mevcuttur. Bunlardan bir kısmı “desmozom, tight junction ve gap junction” protein kompleksleridir. Yan yana bulunan iki hücre bu yapılardan en az bir tanesi ile birbirine bağlanır. Aşağıdaki şekilde de görüldüğü gibi bu iki hücrenin proteinleri birbirine tam olarak uyum sağlamadığında hücreler birbirine bağlanamayacak ve organlar için gereken dokuları oluşturamayacaktır. Domuz embriyosundaki insan hücreleri de tam olarak bu durumda olacak, hiç bir şekilde dokulara tam katılım sağlayamayacaktır; dokular arasında sıkışan, hatta bulunduğu organın yapısını bozan yabancı cisimlerden ibaret olarak kalacaklardır.
Canlının yaşamını sürdürebilmesi için hücreler arası organizasyonda yakın iletişim kadar uzak iletişim de çok önemlidir. Bu çalışmada olduğu gibi, farklı türlerin hücrelerinin birarada uyum içinde hareket etmeleri mümkün değildir. Mesela, beyinden salgılanan bir hormon sinyalinin hedef organda etki edebilmesinin tek yolu, o organın hücrelerinde yer alan algılayıcı proteinlerin hormonla anahtar kilit uyumunu göstermesidir. Bu proteinlerin bilgisi, DNA üzerinde her canlı için kodlanmış halde nesilden nesile aktarılır. Hücreler farklı türlere ait olduğunda bu hayati uyum da ortadan kalkacaktır. Domuz hücresinden gelen hormon sinyali ancak hedef organdaki domuz hücresine etki edecek, insana ait hücre içinse bu sinyal bir anlam ifade etmeyecektir. Dolayısıyla domuza ait organda bulunan insan hücresi, o organın işlevine yarar değil zarar verecektir.
Amaç organ nakli için organ üretmek mi?
Laboratuvarda insan-domuz melezi bir canlı geliştirme çalışmasının temel amacı, “organ nakli gereken hastalara yedek organ üretmek” olarak açıklandı. Ne var ki bu çok gerçekçi bir yaklaşım değildir. Hastalıklı ya da eksik organın değiştirilmesi için yeniden geliştirilmesi elbette ki ideal bir tedavi olacaktır; ancak böyle bir yöntem günümüzde henüz başarılamamıştır. Kök hücreler kontrol edilerek bir organa dönüşümleri sağlanabilirse, bunun için en uygun ortam yine kişinin kendi vücudu olacaktır ve bu sayede doku uyumu problemi olmadan organ gelişebilecektir. Amaç doku geliştirmekse ve kök hücre bir gün kontrol edilebilirse, insanın kendi vücudunda bunu yapmak, domuz embriyosuyla yapılan çalışmalardan çok daha uygulanabilir bir metoddur. Dolayısıyla organ elde etmek amacıyla domuza insan hücresi verilmesi, pek de inandırıcı ve gerçekçi bir çalışma değildir.
Basında yer alan bazı başlıklarda yer alan “Nakil için hibrid canlı geliştirildiği” iddiası da başka bir yanılgıdır. Çünkü elde edilen embriyolarda insana ait hücreler, dokular arasında dağınık vaziyettedir yani domuz dokusundan ayrı olarak, sadece insan hücreleri içeren bir organ oluşmamıştır. Dolayısıyla nakil için kullanılabilecek bir organ da mevcut olamayacaktır.
Yarı domuz-yarı insan (Kimera) hayali
Bu çalışmayı yapan bilim adamlarının muhtemel hayali, masal kahramanları gibi yarı insan-yarı balık, yarı insan-yarı at benzeri bir kimera canlı elde etmek olabilir. Ancak elde edilen sonuç, bir süre beraber yaşaması sağlanan domuz embriyosu içinde dağılmış, nadir olarak rastlanan insan hücrelerinden ibarettir. Yukarıda açıkladığımız gibi, dokular bir yana, tek tek hücrelerin bile başka bir tür canlı içinde varlığını sürdürmesi zaman içinde mümkün olamayacaktır. Aksine böyle bir uygulama organizmanın tümüne zarar verecektir. Dokuların hatta organların oluşabildiğini düşünsek bile, bu organlar nakil amaçlı kullanılamayacaktır. Çünkü insandan çok domuza ait dokular içerecektir. Bu ise organın dakikalar içinde reddi anlamına gelecektir.
Bilindiği gibi günümüzde organ nakli, doku uyumu en fazla oranda eşleşen insanlardan ve kadavralardan yapılabiliyor. Ancak çok küçük farklar dahi olsa yüksek oranda doku reddi durumlarıyla karşılaşılabiliyor. Doku reddi olmaması için de uzun süre, bağışıklık sistemini baskılayıcı kemoterapi ilaçları hastalara verilmek zorunda kalınıyor. Doku reddini engellemenin tek yolu ise %100 uyumlu bir organ nakli yapmak. Bu da ancak kişinin kendi DNA’sından oluşan bir organın nakli ile mümkün oluyor. Bu yöndeki bütün çalışmalara rağmen bugüne kadar bu yönde de bir başarı sağlanabilmiş değil.
Allah her canlıyı en güzel haliyle yaratır
Embriyonik gelişim sürecinde hücrelerin sayısı ve birbirleri ile olan etkileşimleri çok hassastır. Her gebelikte mucizevi şekilde işleyen bu sürecin nasıl ilerlediği ise şu an için bilinmemektedir. Bu bir mucizedir; çünkü yaşayan bütün insanlar ve diğer canlılar gelişimlerini -hastalık durumları hariç- her seferinde başarılı bir şekilde tamamlarlar. Kök hücrelerin bir müddet sonra tam bir uyum içinde farklılaşmaya başlayarak çeşitli organları oluşturması gibi muhteşem bir durumun şuursuz hücreler tarafından belirlenmediği açıktır.
Yukarıda bahsettiğimiz çalışmadan da anladığımız gibi, her canlı, Allah’ın yaratma sanatının en güzel haliyle tecelli eder. İnsan eliyle canlıya verilen bir değişim onun yaratılışındaki hassas dengelerin bozulmasına neden olur. Tek başına insan da, domuz da kusursuz özellikleri ile yaşamına devam ederken, bu muhteşem yapıya dışarıdan yapılan müdahalelerle bir araya getirilen hücrelerde dengeler altüst olmaktadır. İşte bütün bu detaylar canlıların yaratılışındaki mükemmelliğin açık bir ispatıdır. Allah üstün güç sahibi Yaratıcımızdır.
Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? (Nahl Suresi, 17)
Kaynaklar