Ntvmsnbc.com’un Son Darwinist Masalı: Dinozorlarla Kuşlar arasındaki sahte bağlantı

120 MİLYON YILLIK KUŞ FOSİLİ
Liaoxiornis

  Ntvmsnbc.com sitesinde 26 Nisan 2008 günü “Kuşların atası Tyrannosaurus” başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, Harvard Üniversitesi’nden Chris Organ ve ekibince, 2003’te ABD’nin Montana eyaletinin doğusundaki Hell Creek bölgesinde yapılan kazılarda bulunan, 68 milyon yıllık Tyrannosaurus’un kemik dokusundan elde edilen proteinler üzerinde yapılan bir çalışma konu ediliyordu. Sözkonusu proteinleri 21 modern kuş türününkiyle kıyaslayan araştırmacılar, elde ettikleri moleküler verileri evrim teorisinin dogmalarına göre yorumluyor, bu dinozor türünün tavuk ve devekuşu ile doğrudan akrabalığı olduğunu öne sürüyorlardı.

  Araştırmacılar sözkonusu çalışmada elde ettikleri moleküler verileri (proteinlerin karşılaştırmalı yapılarını) evrim teorisinin varsayımları doğrultusunda ve kuşların dinozorlardan evrimleştiği dogması çerçevesinde yorumlamışlardır. Kuşlarla dinozorlar arasında sözde evrimsel bir bağlantıyı en baştan benimsemiş oldukları için, proteinler arasındaki benzerlikleri de hayali evrim sürecinin bir ürünü olarak yorumlamaktadırlar. Darwinist çizgide yayın yapan Ntvmsnbc.com sitesi de bu çalışmayı, “etobur dinozor Tyrannosaurus’un bugünkü kuşların atası olduğu kesinleşti” şeklinde iddialı ve gözboyayıcı yorumlarla topluma aktarmakta, evrim propagandası yapmaktadır.

  Oysa bu çalışmada ortaya konan iddialar tamamen spekülasyonlara ve ön yargıya dayalıdır, ve araştırmanın kendisi evrim teorisine hiçbir bilimsel kanıt oluşturmamaktadır. Birincisi, çok iyi bilindiği ve evrimci bilim adamları tarafından dahi kabul edildiği gibi, canlılar arasındaki benzerlikler evrime kanıt oluşturmamaktadır. İkincisi, araştırmacılar benzerliklerin evrim ürünü olduğunu varsayıp, buldukları benzerlikleri evrim kanıtı olarak yorumlamakla mantık hatası ortaya koymaktadırlar. Üçüncüsü ve en önemlisi, kuşların dinozorlardan evrimleştiği iddiası önde gelen ornitologların (kuşbilimci) açık ve net kanıtlar ortaya koyarak çürüttükleri bir masaldan ibarettir. Ntvmsnbc.com sitesindeki Darwinizm propagandasının geçersizliği aşağıda madde madde açıklanmaktadır.

  Protein Benzerlikleri, gerçekte sözde “Evrim Şeması”nı Alt-Üst Etmektedir

  Ntvmsbc.com haberi, kuşlarla dinozorlar arasında öne sürülen evrimsel akrabalık bağlantısını moleküler karşılaştırmaya dayandırmaktadır. Oysa moleküler karşılaştırmalara dayanarak soy ağacı oluşturmanın herhangi bilimsel bir dayanağı bulunmamaktadır. Bugüne kadar yapılmış karşılaştırmaların ortaya koyduğu genel tabloya bakıldığında, “moleküler benzerlikler” konusunun evrime delil olmadığı, aksine teoriyi çaresiz bıraktığı görülmektedir. South Carolina Üniversitesi Tıp Fakültesi”nden biyokimya araştırmacısı Dr. Christian Schwabe, moleküler alanda evrime delil bulabilmek için uzun yıllarını vermiş evrimci bir bilim adamıdır.

  Özellikle insülin ve relaxin türü proteinler üzerinde incelemeler yaparak canlılar arasında evrimsel akrabalıklar kurmaya çalışmıştır.

  Fakat çalışmalarının hiçbir noktasında evrime herhangi bir delil elde edemediğini pek çok kereler itiraf etmek zorunda kalmıştır. Schwabe, Science dergisindeki bir makalesinde şöyle demektedir:

  “Moleküler evrim, evrimsel akrabalıkların ortaya çıkarılması için neredeyse paleontolojiden daha üstün bir metod olarak kabul edilmeye başlandı. Bir moleküler evrimci olarak bundan gurur duymam gerekirdi. Ama aksine, türlerin düzenli bir gelişme kaydettiğini göstermesi gereken moleküler benzerliklerin pek çok istisnası olması oldukça can sıkıcı görünüyor. Bu istisnalar o kadar çok ki, gerçekte, istisnaların ve tuhaflıkların daha önemli bir mesaj taşıdıklarını düşünüyorum.” (Christian Schwabe, “On the Validity of Molecular Evolution”, Trends in Biochemical Sciences, c. 11, Temmuz 1986)

  Ünlü biyokimyacı Prof. Michael Denton da moleküler biyoloji alanında elde edilen bulgulara dayanarak şu yorumu yapar:

  “Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir… Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin “atası” değildir, diğerinden daha “ilkel” ya da “gelişmiş” de değildir… Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı… organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi.” (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, ss. 290-91)

  Canlılar arasında moleküler benzerliklerin olması elbette son derece doğaldır; çünkü aynı moleküllerden oluşmakta, aynı suyu ve atmosferi kullanmakta, aynı moleküllerden oluşan besinleri tüketmektedirler. Metabolizmaları ve dolayısıyla genetik yapılarının birbirine benzemesi de çok normaldir.

  Örneğin farklı modellerde bilgisayarların paylaştığı çip, hard disk gibi ortak yapılar da mevcuttur. Ancak, elbette, bu durum bilgisayarların birbirlerinden evrimleştiklerini göstermeyecektir. Canlıların ortak yapılarındaki plan ve kompleks tasarım, tüm bunların tesadüfi bir süreçte ortak atadan evrimleştiklerini değil, üstün bir Akıl tarafından yaratıldıklarını kanıtlamaktadır. Hiç Şüphesiz bu Yaratıcı, göklerin ve yerin arasındaki herşeyin Rabbi olan Yüce Allah’tır.

  Benzerlikleri evrim ürünü olarak yorumlayan evrimciler, bir kısır döngü içindedirler

  “Kısır döngü içinde düşünmek”, varsayılan birşeyi kanıtlamak için varsayımda bulunma davranışıdır ve felsefede temel bir mantık bozukluğudur. Örneğin, “A doğrudur” şeklinde bir ifadeyi, yine A”nın doğruluğunu kanıtlamada kullanan birisi, kısır döngü içerisinde düşünmünmektedir.

  Evrimcilerin canlılardaki benzerlikleri evrim kanıtı olarak yorumlamaları da, örneğin “dünyadaki kırmızı renkli ve üstü açık arabalar aynı fabrikadan çıkmış olmalıdır” diye bir tanımlama yapmak, sonra da her kırmızı renkli üstü açık arabayı “bakın, işte birbirlerine benziyorlar, demek ki aynı fabrikadan çıkmışlar” diye yorumlamak gibidir. Gerçekte ortada herhangi bir şeyin kanıtı yoktur; sadece kanıtsız bir varsayım ve bu varsayıma göre yorumlanmak istenen durumlar vardır.

  Kuşların Evrimi İddiası Neden Çıkmazdadır?

  Evrimciler kuşların sürüngenlerden türediği iddiasındadırlar. Ama bu iddianın hiçbir kanıtı yoktur. Aksine, böyle bir evrimin imkansız olduğunu gösteren pek çok kanıt vardır.

  Kuş Akciğerinin İndirgenemez Kompleks Yapısı

Dinozorlar sürüngen sınıfına ait bir türdürler. Kuşlarla sürüngenler çok farklı fizyolojik özelliklere sahiptirler. Öncelikle kuşlar sıcakkanlı oldukları halde sürüngenler soğukkanlıdır. Soğukkanlı sürüngenlerin metabolizmaları yavaş işler. Kuşlar ise uçma gibi yorucu bir hareket için çok fazla enerji tüketirler. Metabolizmaları sürüngenlerinkinden çok daha hızlıdır. Kuşlarda hücrelere oksijenin iletilmesi çok çabuk gerçekleşmelidir. Bunun için özel bir solunum sistemiyle donatılmışlardır. Akciğerlerde hava tek yönde ilerleyerek organizmanın oksijen kazanımını geciktirmez. Sürüngenlerde ise alınan hava aynı kanallardan tekrar geri gönderilmelidir. Tek yönlü hava kanalı sadece kuş akciğerinde bulunan, özgün bir tasarımdır. Böyle kompleks bir yapının aşamalarla ortaya çıkması mümkün değildir. Çünkü canlının hayatta kalması için söz konusu tek yönlü hava kanalı sistemi ve akciğerler kusursuz bir şekilde ve her an var olmalıdır. Darwinizm’e getirdiği eleştirilerle tanınan moleküler biyolog Michael Denton bu konuda şunları söylemektedir:

  “Böyle özgün bir solunum sisteminin evriminin, omurgalılardaki standart tasarımdan aşamalarla ve belli bir yön olmaksızın nasıl gerçekleşmiş olabileceğini zihinde canlandırmak; özellikle solunumun organizmanın hayatta kalmasında üstlendiği kritik rol gözönüne alındığında, çok zordur.” (Michael J. Denton, Nature”s Destiny, Free Press, New York, 1998, s. 361)

  Kuş Kanadının İndirgenemez Kompleks Yapısı

  Uçuşun hayali evrimini kabul etmek, belli aşamalarda kanatların “ikel” ve dolayısıyla yetersiz olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Ancak “yetersiz bir kanat” çok az da olsa uçmak için bile yeterli değildir. Uçuşun gerçekleşebilmesi için, canlıda kanatların eksiksiz ve kusursuz olarak bulunması gerekir. Bu durumu bir evrimci biyolog Engin Korur şöyle itiraf etmektedir:

“Gözlerin ve kanatların ortak özelliği ancak bütünüyle gelişmiş bulundukları takdirde vazifelerini yerine getirebilmeleridir. Başka bir deyişle, eksik gözle görülmez, yarım kanatla uçulmaz. Bu organların nasıl oluştuğu doğanın henüz iyi aydınlanmamış sırlarından birisi olarak kalmıştır.” (Engin Korur, “Gözlerin ve Kanatların Sırrı”, Bilim ve Teknik, Ekim 1984, Sayı 203, s. 25)

  Bir paleontolog olan ve fosil kayıtlarının Darwinci kademeli evrim modelini açıkça yalanladığını gösteren Stephen J. Gould ise kuşların kanatlarının yavaş yavaş gelişmiş olamayacağını şu sözlerle ifade eder:

  “Ancak eğer evrim, her biri doğal seleksiyonla seçilen ara geçişlerden oluşan uzun bir seriyi katetmek zorundaysa, böyle detaylı yapıları nasıl elde edebilirsiniz? % 2 kanatla uçamazsınız… Diğer bir deyişle, doğal seleksiyon ancak çok detaylı formlarda kullanılabilen böyle yapıların başlangıç aşamalarını nasıl açıklayabilir?” (Stephen. J. Gould, “Not Necessarily a Wing”, Natural History, Ekim 1985, sf. 12-13)

  Burada vurgulanması gereken çok önemli bir nokta daha vardır. Evrim teorisine göre bir özelliğin seçilmesi için fonksiyonel olması gerekir. En önemlisi, rastlantısal değişimlerin aşama aşama gelişmesi sürecinde canlının yaşamını sürdürebilen “fonksiyonel bir bütün” olması şarttır.

   American Zoology dergisinde yayınlanan bir makalesinde, biyoloji profesörü ve aynı zamanda bir kuşbilimci olan Walter. J. Bock bu konuda şunları yazar:

  “…evrimsel bir seride organizmalar, bu serinin her bir aşamasında belli çevrelerden [çevre şartlarından] doğan seçilimsel ihtiyaçlarla başarılı bir şekilde etkileşim içinde olan fonksiyonel bütünler olmalıdır.” (Walter j. Bock, “Explanatory History of the Origin of Feathers”, American Zoology, 40: sf. 482, (2000))
Burada kanatların evrimi iddialarıyla ilgili çok önemli bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Çünkü ön ayaklarda meydana gelecek mutasyonlar, canlıya çalışır bir kanat kazandırmadığı gibi, onu ön ayaklarından da mahrum bırakacaktır. Bu ise, bu canlının, diğer türdeşlerine göre daha dezavantajlı (yani sakat) bir bedene sahip olması anlamına gelir. Elbette ön ayakları ne fonksiyonel bir ayak ne de fonksiyonel bir kanat olarak işe yaramayan bir canlı, avcılardan korunma, avlanma, eşleşme gibi yaşamsal faaliyetlerini eskiden olduğu gibi rahat bir şekilde yerine getiremeyecek, kazandığı bu dezavantaj yüzünden elenip yok olacaktır.

  Kuşların Doğa Tarihi ve Archaeopteryx

  Kuşların anatomileri bizlere Allah’ın kusursuz yaratışını gösterirken, fosil kayıtları da bu canlıların “aniden ortaya çıktıklarını” göstermektedir.

  Bilinen en eski kuş fosili, 150 milyon yıl yaşındaki Archaeopteryx”tir. Bu canlı, kusursuz uçuş kasları ve uçuşa uygun tüyleriyle, uçucu bir kuştur. Daha önce yaşamış yarı sürüngen-yarı kuş hiçbir canlının fosiline rastlanmamıştır. Dolayısıyla Archaeopteryx”in ilk kuş olduğunu ve modern kuşlar kadar “uçucu” olan yapısıyla evrim teorisi aleyhinde bir delil olduğunu söyleyebiliriz.

  Yine de evrimciler 19. yüzyıldan bu yana Archaeopteryx hakkında spekülasyon yapmaktadırlar. Ağzında dişlerin, kanatlarında pençe benzeri tırnakların var olması ve uzun kuyruğu, fosilin bu açılardan sürüngenlere benzetilmesine neden olmuştur. Pek çok evrimci Archaeopteryx”i “ilkel kuş” olarak tanımlamış, hatta bu canlının kuşlardan çok sürüngenlere yakın olduğunu iddia etmiştir.

  Ancak bu efsanenin çok yüzeysel olduğu; canlının hiç de “ilkel kuş” olmadığı; aksine iskelet ve tüy yapısının uçmaya son derece elverişli olduğu; sürüngenlere benzetilen özelliklerinin tarihte yaşamış ve hatta günümüzde yaşayan diğer bazı kuşlarda da bulunduğu zamanla ortaya çıkmıştır. Archaeopteryx hakkındaki evrimci spekülasyonlar günümüzde büyük ölçüde dinmiş durumdadır. Dünyanın en önde gelen ornitoloji (kuş bilimi) uzmanlarından biri olan Kuzey Carolina Üniversitesi Biyoloji Bölümü profesörü Alan Feduccia”nın belirttiği gibi “Archaeopteryx”in çeşitli anatomik özelliklerini inceleyen yeni araştırmacıların pek çoğu, bu canlının daha önce hayal edilenden çok daha kuş-benzeri olduğunu göstermiştir”. Archaeopteryx hakkında çizilen “yarı sürüngen canlı” portresinin ise yanlışlığı ortaya çıkmıştır; yine Feduccia”ya göre “Archaeopteryx”in theropod dinozorlara olan benzerliği çok büyük ölçüde abartılmıştır.” (Alan Feduccia, The Origin and Evolution of Birds, Yale University Press, 1999, p. 81)

  Kısacası kuş evrimi, biyolojik veya paleontolojik kanıtları olan tutarlı bir tez değil, Darwinist önyargılardan kaynaklanan tamamen hayali ve gerçek dışı bir iddiadır. Bazı uzmanların bilimsel bir gerçekmiş gibi söz etmeyi sevdiği kuş evrimi konusu, felsefi nedenlerle ayakta tutulan bir masaldan ibarettir.

  Sonuç:

  Yukarıda ortaya konan somut kanıtların da gösterdiği gibi, kuşlarla dinozorlar arasında protein karşılaştırmalarına dayanılarak kurulmaya çalışılan bağlantının herhangi objektif bir zemini bulunmamaktadır. Araştırmacılar, bu kanıtları tamamen gözardı ederek sadece hayalgücü ve önyargıya dayalı dogmalarını empoze etmekte, Ntvmsnbc.com sitesi de Darwinizm’e olan körükörü bağlılığı dolayısıyla bunu benimseyip topluma propaganda malzemesi olarak aktarmaya çalışmaktadır.

  Ancak bu çabalar boşunadır. Modern bilim, yaşamın kökeninde olağanüstü bir kompleksliğin yanısıra maddeci bir bakış açısından açıklanması mümkün olmayan, yüklü miktarda genetik bilginin yattığını ortaya koymutur. Ntvmsnbc.com sitesindeki bu haber, materyalist dünya görüşüne bağlı çevrelerin gözboyayıcı taktiklerle sürdürdükleri aciz çabalardan ibarettir. Canlılar tesadüfi bir süreçte evrimleşmemiş, Yüce Allah’ın OL emriyle yoktan yaratılmışlardır.

Ayrıca bakınız

99 Milyon Yıl Öncesine Ait Yavru Kuş Fosili, Kuşların Evrimi Masalını Bitirdi

2014 yılında Myanmar’da 99 milyon yıl öncesine ait bir Birmanya Amberi (ağaç reçinesi) fosili bulundu. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.