Bazı evrimciler prekambriyen devrine ait bir tavşan fosili gösterildiği takdirde evrimin çürütüldüğünü kabul edeceklerini söylerler. Bunun için de yaratılışçıları böyle bir tavşan fosili getirmeye çağırırlar. Peki böyle bir fosilin bulunması mümkün müdür? Bulunması ya da bulunmamasının yaratılış açısından anlamı nedir? Tavşanların prekambriyen devrinde yaşamamış olmaları evrimi kanıtlar mı?
Hayali Prekambriyen Tavşanı
Böyle bir fosil, ilk olarak 19.yy’da tanınmış İngiliz evrimci J.B.S. Haldane tarafından ortaya atılmış bir metafordur. Haldane, kambriyen-öncesi katmanlarda bulunacak bir tavşan fosili keşfinin evrime olan inancını yok etmeye yeteceğini söylemiş, yaratılışçıları prekambriyen devri katmanlarından bir tavşan fosili getirmeye çağırmıştır. Günümüzde Richard Dawkins gibi bazı evrimciler de bu sembol iddiayı tekrar etmektedirler. Evrimcilere göre tavşan gibi, onların deyimiyle “modern” bir canlı sözde “ilkel” canlıların bulunduğu bir devirde bulunamayacaktır. Böyle bir tavşan fosili bulunursa, ilkelden gelişmişe doğru olduğu iddia edilen evrim süreci çürütülecek, evrimciler de evrime olan inançlarından vaz geçeceklerdir.
Yeryüzünün Yaşama Hazırlanışı
Öncelikle fosil bilimi yeryüzünde canlılık tarihine ait milyonlarca yıllık bir süreci açıkça ortaya koymaktadır. Bu süreç 3,6 milyar yıl önce ortaya çıkan ilk canlı organizmalar olan algler (stromatolitler) ile başlar. Günümüzün en ileri laboratuvarlarında bile taklidi mümkün olmayan fotosentez yeteneğine sahip bu canlılar hiç de öyle ilkel değillerdi ve ilk olarak okyanusları oksijenle doldurdular.
Hemen sonrasında deniz canlılarının jeolojik olarak çok kısa bir dönemde, tüm çeşitliliğiyle ortaya çıkışı literatürde “Kambriyen patlaması” diye anılır ve günümüzden 540 milyon yıl öncesine denk gelir. Tarih boyunca bilinen 100 kadar filum, yani birbirinden farklı vücut planı ve yapısı, canlılık tarihinin henüz en başında, hep birlikte bu devirde ortaya çıkmıştır. Günümüzde yaşayan canlı filumlarının sayıca daha az olup, yalnızca 50 kadar filumun kalmış olması, evrime tamamen ters olup, çeşitliliğin hiç de öyle ilkelden gelişmişe doğru bir süreç izlemediğinin çok açık bir göstergesidir.
Karadaki kompleks bitkisel yaşam ise, son verilere ve analizlere göre Kambriyen dönemi ile birlikte yine 500 milyon yıl kadar önce başlamıştır.[1] Atmosferimizin yaşanabilir hale gelmesi, oksijenle dolmasıyla sağlanmış, algler başta olmak üzere kara bitkilerinin yaptığı fotosentez sayesinde mümkün olmuştur.
Kara canlıları ise, mevcut fosil kayıtlarına göre daha sonra ortaya çıkarlar. Her ne kadar bu bir sıra gibi görünse de, önce yaşama elverişli ortamın oluşması gerektiği bir zorunluluktur. Solunabilir bir atmosfer olmadan canlılar tabi ki karada hayat bulamazlardı.
Verilere göre, Kambriyen dönemi kara canlılarının yaşayabilecekleri atmosferin hazırlanmakta olduğu bir dönemdir. Atmosferimizin solunabilir hale getirildiği dönem olan kambriyen döneminde veya öncesinde kara memelilerinin yeryüzünde hayat bulamayacakları ise çok açıktır. Yaşayacağı şartlar henüz hazır olmadığı içindir ki, tavşan gibi bir kara memelisinin bu devirde fosiline rastlamak mümkün olmaz.
Kompleks Canlılar Tarihin En Başında Vardı
Evrimcilerin buradaki asıl iddialarının üzerinde durmamız şarttır. Bu iddia, ilkelden gelişmişe doğru bir sürecin yaşandığı ön-kabulüdür ki, zaten Kambriyen dönemi canlılarıyla çürümüştür.
Kambriyen canlılarından olan trilobit bile çift mercekli binlerce gözüyle, günümüz canlılarından daha kompleks bir göz yapısına sahiptir. Pek çok canlıya ait sindirim, dolaşım ve solungaç gibi kompleks sitemler ortaya çıktıkları daha bu ilk devirde zaten en kompleks, en gelişmiş halleriyle mevcutturlar.
Canlılar Değişmedi ve Dönüşmedi
Fosil kayıtlarına girmiş, tarihlendirilmiş ve sınıflandırılmış 800 milyona yakın canlı fosili simetrik tam vücut yapıları ve eksiksiz uzuvları ile ilk ortaya çıktıkları halleri nasıl ise tarih boyunca hep aynı şekilde kalırlar.
Fosil kayıtlarında, canlı türleri herhangi bir değişime ya da dönüşüme uğramadan, milyonlarca yıl geçse de hep sabittirler. Bu yüzdendir ki, türlerin var olma süreçlerindeki böyle bir değişmezlik paleontolojide “durağanlık” (stasis) olarak tanımlanır. Amerikalı paleontolog ve bilim tarihçisi Stephen Jay Gould bir evrimci olmasına rağmen, fosil kayıtlarının en belirgin iki özelliğini şöyle tarif eder:
“Fosilleşmiş türlerin çoğunun tarihi, kademeli evrimle çelişen iki farklı özellik ortaya koymaktadır:
1) Durağanlık: Çoğu tür, dünya üzerinde var olduğu süre boyunca hiçbir yönsel değişim göstermez. Fosil kayıtlarında ilk ortaya çıktıkları andaki yapıları ne ise, kayıtlardan yok oldukları andaki yapıları da aynıdır. Morfolojik (şekilsel) değişim genellikle sınırlıdır ve belirli bir yönü yoktur.
2) Aniden ortaya çıkış: Herhangi bir lokal bölgede, bir tür, atalarından kademeli farklılaşmalara uğrayarak aşama aşama ortaya çıkmaz; bir anda ve “tamamen şekillenmiş” olarak belirir.”[2]
Görüldüğü gibi, canlı türlerinin tarih sahnesinde bir anda ortaya çıkmaları ve hep sabit kalmaları hayali evrim sürecinin yaşanmadığını şüphe bırakmayacak şekilde kanıtlamaktadır.
Sonuç
Evrimciler, hayali örnekler yerine, ilk canlının bir yaratıcı güç olmaksızın nasıl ortaya çıkabileceğini göstermek zorundadırlar. Bu temel konuya girmek yerine, tartışmalarda kendi kendilerini çürüten örnekler vererek kendi inanç sistemlerini geçersiz kılmaktadırlar. Evrimciler de çok iyi bilmektedirler ki, bir protein tek başına meydana gelemez, kompleks bir hücre kendi kendine oluşamaz. Canlılık her düzeyde oldukça kompleks bir organizasyona sahiptir ve her şeyi bilen, üstün akıl sahibi, sonsuz yaratıcı güç olan Allah’ın yaratmasının eseridir.