Bilimin kanıtlara ihtiyacı vardır, ama hayalgücünün yoktur. Dolayısıyla her isteyen evrimci, istediği bir “evrim tarihi” hayal edip yazabilmektedir. Akşam gazetesinin ekindeki incelediğimizde, bu gerçek hemen ortaya çıkmaktadır.
15 Nisan 2001 tarihli Akşam gazetesinin Pazar Sürprizi adlı ekinde, Fatih Öter imzasıyla “Konuşuyorum, Öyleyse Varım” başlıklı bir yazı yayımlandı. Dört bir tarafı hayali yarı maymun-yarı insan resimleriyle süslenmiş olan yazıda, açıkça Darwinizm propagandası yapılıyordu. Bazı Darwinistlerin insan dilinin kökeni hakkındaki temelsiz yorumlarını bilimsel bir gerçek gibi aktaran Fatih Öter isimli yazar, insanın “zaman tünelinde evrim geçirerek” konuşma yeteneği kazandığını öne sürüyordu.
Oysa bu haber, sadece hayali yorumlardan, spekülasyonlardan ve hatta bilimsel anlamda “yalan”lardan oluşuyordu.
Dilin Kökeni: Evrimcilerin Büyük Çıkmazı
Öncelikle belirtmek gerekir ki, dilin kökeni konusu, Akşam gazetesinin ekindeki yazıda iddia edildiğinin aksine, evrim teorisi savunucuları tarafından bir türlü aşılamayan bir çıkmazdır. İnsan dilinin özellikleri ve dil konusunda yapılan araştırmalar, dilin evrimleşmiş olduğuna dair en ufak bir kanıt sunmamaktadır. Aksine, araştırmalar, dilin sadece insanlara özgü olduğunu göstermekte ve tarihte en eski insanlarla birlikte ortaya çıktığına işaret etmektedir.
Öncelikle insanlar ile hayvanlar arasındaki büyük uçuruma değinelim. Doğada konuşma yeteneğine sahip tek canlı insandır. Eğer evrim teorisinin iddiası doğru olsaydı, yani insan gelişmiş bir hayvan olsaydı, o zaman hayvanların da yetersiz ve ilkel de olsa bir konuşma yeteneğine sahip olmaları beklenirdi. Oysa araştırmalar bunun tam tersini göstermektedir. Evrimcilerin bu konudaki tüm zorlamaları boşa çıkmıştır. Maymunlar üzerinde yıllarca yapılan çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanmış ve insandan başka hiçbir canlının bu özelliğe sahip olmadığını ortaya koymuştur. Dünyanın en ünlü birkaç dilbilimcisinden biri olan Noam Chomsky “hayvanlara konuşma becerisinin öğretilmesi irrasyonaldir ve insanlara kollarını açıp kapayarak uçmayı öğretmeye benzer” demektedir (Language and Linguistics Cambridge Univ Pr, 1981, s.65)
Hayvanların konuşma yeteneğine sahip olduğu yönündeki iddia ve sözde “kanıtlar” dilbilim literatüründe “akıllı Hans etkisi” olarak adlandırılır. (R.L.Trask, A Student’s Dictionary Of Language And Linguistics s.43).
Uzun zaman önce Hans isimli bir atın sayı sayabildiğine ait bir olayı yansıtır bu deyim. Sözkonusu olay, I. Dünya Savaşı”nın öncesinde Alman ordusunda geçer. Hans isimli atın eğiticisi olan Willhelm von Osten, atının sayı sayabildiğine inanmaktadır. Von Osten iki rakam söylediğinde at ayağı ile iki rakamın toplamı olan sayıya ulaşıncaya kadar yere vurur. Hans 1907’ye kadar Berlin’in öğünç kaynağıdır, ta ki aslında sayamadığı anlaşılana kadar. At gerçekte Von Osten’in yüzünde oluşan ifadedeki anlık değişikliklerle, ayağını vurmakla, havuç kazanma arasında bir bağlantı kurmuştur. Von Osten ise farkında olmadan yüz kaslarını Hans doğru sayıya ulaştığında germektedir.
Thomas Sebeok isimli dilbilimci 1986 yılında düzenlediği bir konferansla, tüm maymun konuşma deneylerinin “akıllı Hans” olayı gibi olduğunu göstermiştir.
Diğer pek çok hayvan sahiplerinin de besledikleri hayvanlar için “olağanüstü anlayışlı”, “zeki” vs. yakıştırmalar yaptıkları görülür. Ünlü dilbilimci Steve Pinker bu konuda hayvanlarla uzun süre geçiren kimselerin onlarla iletişim kurmadaki güçleri ile ilgili fazla iyimser olduğunu belirtmektedir. (S.Pinker,The Language Instinct, Allen Lane, The Penguin Press, 1994, s. 337).
Bu gerçekler, dilin sadece insana özgü olduğunu ortaya koymaktadır. Peki insanlar konuşma yeteneğine nasıl sahip olmuştur? Evrim teorisi her şeyi mutasyonlarla açıklamaya çalıştığı için bu konuda da aynı iddiaya başvurur: Evrimcilere göre konuşma, insan beynini etkileyen mutasyonların (genetik değişimlerin) sonucu ortaya çıkmış olmalıdır. Bu, bir radyoya isabet eden elektrik akımının onu televizyona dönüştürdüğünü iddia etmek gibidir.
Nitekim Hawaii Üniversitesinden evrimci bir dilbilim profesörü olan Derek Bickerton, dilin tesadüfe bağlı mutasyonlarla gelişmiş olduğu tezinin “inanılması güç” olduğunu şöyle kabul eder:
“Yukarıda incelenen gerçekler dilin kademe kademe bir ilk dilden gelişmediğini ve bir ara formunun olamayacağını ortaya koymaktadır. Eğer böyle ise tümcebilim (syntax) bir anda ve tek parça olarak ortaya çıkmış olmalıdır. En muhtemel sebep beynin organizasyonunu etkilemiş olan bir tür mutasyondur. Mutasyonlar tesadüflere bağlı ve yararlı olanları çok seyrek olduğu için bir çok mutasyon olabileceği savına inanmak güçtür. (Derek Bickerton, Language and Species, The University of Chicago Press,1992, s.190)
Bickerton”un sözlerindeki “tümcebilim (syntax) bir anda ve tek parça olarak ortaya çıkmış olmalıdır” ifadesi de oldukça önemlidir. Bu, insanın konuşma yeteneğinin, kendisine Allah tarafından verildiği gerçeğinin bir itirafıdır aslında. Allah, ilk insan olan Hz. Adem”e “isimleri”, yani konuşmanın ve düşünmenin temeli olan tüm kavramları öğrettiğini Kuran”da bildirir: “Ve Adem”e isimlerin hepsini öğretti…” (Bakara Suresi, 31)
Evrim teorisi ise, konuşma mucizesini açıklamaktan çok uzaktır. Bu konudaki araştırmaları ve yayınları ile tanınan Martin Novak da, 30 mart 2000 tarihinde Nature dergisinde yayınlanan “The evolution of syntactic communication” (cümlelerle iletişimin evrimi) başlıklı makalesinde “çoğu filozoflar dilbilimciler ve biyologlar dilin Darwinist evrimle nasıl oluştuğunu hayal etmekte çok zorlanırlar” demektedir. (“The Evolution Of Syntactic Communication”, Martin A..Novak, Joshua B.Plotkin, Vincent A.A. Jansen, Nature 30 March 2000 s.495-498)
İnsan dilinin son derece kompleks ve mükemmel yapısının tesadüflere dayalı evrim teorisi ile açıklanamayacağını, David Premack “insan dili evrim teorisi için bir utançtır” diye özetler. (D.Premack, “Gavagai! Or The Future History Of The Animal Language Controversy”. Cognition, 19, 281-282)
Akşam Gazetesi”nden Engels Masalları
Peki madem insan dili evrim teorisi için bir utançtır, o halde Akşam Gazetesi”nin Pazar Sürprizi adlı ekinde, Fatih Öter imzasıyla yayımlanan “insan dilinin evrimi senaryoları” nasıl ortaya çıkmaktadır?
Cevap basittir: Evrimciler, insan dilinin evrimine dair tek bir kanıt dahi olmadığını bilmekte, buna karşın hayalgüçlerini devreye sokmaktadırlar. Bilimin kanıtlara ihtiyacı vardır, ama hayalgücünün yoktur. Dolayısıyla her isteyen evrimci, istediği bir “evrim tarihi” hayal edip yazabilmektedir.
Akşam gazetesinin ekindeki yazıyı biraz dikkatli incelediğimizde, bu gerçek hemen ortaya çıkmaktadır. Yazıda, “insan dilinin nasıl evrimleşmiş olabileceğine” dair bir çok “tez” vardır. Örneğin birinde şu senaryo anlatılmaktadır:
“Konuşma yeteneğine “benim sırtımı kaşırsan, ben de senin sırtını kaşırım” özgeci prensibinin ivme verdiğini belirten bilim adamı Derek Bickerton, bu yardımlaşmanın avda da başarıyı getirdiğini vurguluyor. Sürek avında, aurulduktan sonra avın, sürüyü kovalayan yardımcılar ile paylaşılmaması halinde bu kişilerin yeni bir ava destek vermeyeceğini ileri süren Bickerton… “kim ne kadar katkıda bulundu, kim ne kadar pay aldı” diye ilk insanların hafızalarını zorladıklarını ve bu sayede beyin hacimlerini geliştirip sonuçta konuşma yeteneğini kazandığını ileri sür(üyor).”
Belki bu satırları dikkatsizce okuyan bazı insanlar “bilimsel” bir tezle karşılaştıklarını zannetmiş olabilirler. Oysa dikkat ederseniz tüm bu senaryo sadece hayal ürünüdür ve bilim ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu senaryoyu yazan “bilim adamı”, tarif ettiği “avlanan, ama konuşamayan, hafıza zorlayarak yavaş yavaş konuşan” insanlara dair bir kanıta sahip midir? Fosillerde böyle bir iz mi bulmuştur? Veya böyle bir süreç yaşandığına dair bir mağara resmi, hiyeroglif, eski yazıya vs. mi rastlamıştır? Böyle bir sürecin halen doğada yaşandığını mı gözlemlemiştir?
Elbette bunların hiç biri olmamıştır. Senaryonun sahibi sadece hayal kurmuştur. Ama kurduğu bu hayal, Akşam gazetesi tarafından bilimsel bir gerçek gibi gösterilmektedir.
Aslında tüm evrimci ve materyalist literatür bu gibi masallarla doludur. Bu masalların en detaylılarını uyduranların başında ise, komünizmin Karl Marx”la birlikte kurucusu olan Friedrich Engels gelir. Engels 1884″de yayınlanan “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı kitabında, “Tarih Öncesi Uygarlıklar” başlığı altında şöyle yazar:
1.Aşağı aşama. – Sıcak ve ılıman ormanlarda, henüz ilkel barınaklarda, hiç olmazsa kısmen ağaçlar üzerinde (büyük yırtıcı hayvanlara karşı korunabilmiş olmasını yalnız bu açıklar) yaşayan insan türünün çocukluğu. Kabuklu ya da kabuksuz yemişlerle ve köklerle beslenirlerdi. Bu dönemin başlıca sonucu, heceli (aıticule) bir dilin ortaya çıkışıdır. Tarihsel dönem boyunca bilinen bütün halklardan hiçbiri, bu ilkel durum içinde yaşamıyorlardı. Binlerce yıl sürmüş olmasına karşın, bu durumu dolaysız tanıklarla gösteremiyoruz. AMA, BİR KEZ İNSANIN HAYVANDAN GELDİĞİ KABUL EDİLİNCE, BU GEÇİŞ DÖNEMİNİN KABULÜ DE KAÇINILMAZ OLUR.
Kısacası Engels, “ilkel insan” masallarının hiçbir bilimsel dayanağı olmadığını, ancak “bir kez insanın hayvandan geldiği kabul edilince” bu masalları da yazmak ve bunlara inanmak gerektiğini ifade etmektedir. Akşam gazetesindeki evrim masalları da işte bu türden yalanlardır.
Sadece Akşam gazetesinde değil, dünyanın dört bir yanındaki Darwinist kaynaklarda rastlayabileceğiniz tüm “ilkel insan” masalları (ve çizimleri) de, hiç bir bilimsel dayanağı olmayan, ancak “bir kez insanın hayvandan geldiği kabul edilince” mecburen üretilen yalanlardan ibarettir.