Dünyaca ünlü BBC kanalının sürdürdüğü bir yanlış var. BBC, evrim teorisiyle ilgili düşünceleri yaygınlaştırmada özel bir hassasiyet sergiliyor. Çoğu zaman Darwin’in İngiliz olmasının getirdiği duygularla hareket ediyor ve hiçbir bilimsel dayanağı olmayan evrimci iddiaları programlarına kolaylıkla taşıyabiliyor. Bu programlardan biri ünlü Horizon programı. Programda bu defa Homo sapiens’in tarih öncesi yerleşim alanlarında son elli bin yıllık dönemde yaşandığı anlaşılan sanatsal patlama hakkında bazı evrimci spekülasyonlara yer veriliyor. “The Day We Learned To Think – Düşünmeyi Öğrendiğimiz Gün” isimli program mağara resimleri ve alet teknolojilerinde hızlı bir yükselme gösteren Homo sapiens’in, bu yükselişte rol oynayan zihin gücü, evrimci bir bakış açısıyla yorumlanıyor. Bu konuda bazı evrimci bilim adamlarının görüşlerine de yer veriliyor.
Richard Klein’ın Mutasyonla Gelişen Akıl Yanılgısı
Biz burada söz konusu araştırmacıların evrimci iddialarını kısaca değerlendirmek istiyoruz. Bu bilim adamlarından ilki Richard Klein. ABD’nin Stanford Üniversitesi antropologlarından Klein, günümüzden yaklaşık 50.000 yıl önce görülen bu kültürel sıçramayı garip bir şekilde biyolojik bir değişime dayandırıyor. Diğer antropologlar -gayet mantıklı olarak- bunun kültürel veya demografik (nüfusla ilgili) kökenli olduğunu düşündükleri halde Klein, mutasyona dayalı bir açıklamayı sahneye getiriyor. Klein, insanın sözde evriminde yaklaşık 50.000 yıl önce meydana gelen bir mutasyonun, bu dönemde sanat ve teknolojide görülen hızlı değişime neden olduğunu iddia ediyor.
Bu iddianın ne kadar mantıksız olduğunu görmek için önce mutasyonlarla ilgili kısa bir bilgi verelim. Mutasyonlar genlerimizde rastgele meydana gelen kopyalama hatalarıdır. Genlerimizin yürüttüğü işlevler, genler üzerinde A, T, G, C harfleriyle gösterilen nükleotidlerle “kodlanmıştır”. Bu kodlamanın içerdiği bilgi oldukça hassastır. Mutasyonların, son derece hassas bir kodlama sistemine sahip genlerin üzerindeki etkileri büyük ölçüde yıkıcıdır. Mutasyonlar tamamen rastgele aralıklarla meydana gelirler ve bugüne kadar bir organizmayı türdeşlerine göre avantajlı hale getiren tek bir faydalı mutasyon bulunmamıştır.
Elbette böyle yıkıcı etkileri olan bir değişimin insan zekasında artışa neden olacağını düşünmek, gerçeklerden tamamen uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Bir saate vurulan çekiç darbelerinin o saati geliştirmeyeceği gibi mutasyonlar da insan beynindeki organizasyonu geliştiremez. Aslında buradaki temel düşünce bozukluğu sanat gibi soyut düşünceyle alakalı bir yeteneği beyinde meydana gelen mutasyonlarla açıklama çabasıdır. Mutasyona uğramış olsun veya olmasın, beyin düşüncenin üreticisi değildir. İri veya küçük; çok kıvrımlı veya az kıvrımlı olsun, beyin nöronlardan ve nihayet şuursuz atomlardan meydana gelir. Şuursuz atomlardan meydana gelen bir yapının sanat gibi soyut düşünceyle ilgili bir yeteneğin kaynağı olduğunu düşünmek tek kelimeyle hezeyandır.
Dünyanın en ünlü tabloları, en harika mimari yapıları, en gelişmiş teknolojik cihazları… Tüm bunlar üreticilerinin ilhamlarının bir sonucudur. Peki ama bir manzaraya baktığında ondan ilham alan bir ressam veya aklına daha önce kimsenin düşünmediği bir cihaz geliştirme projesi gelen bir mühendis bu durumu beyinlerindeki şuursuz atomlara borçlu olabilir mi?
Bunu kabul ederek, tarihteki kritik icatları, (örneğin telefon, pusula vs) mucitlerinde meydana gelen genetik değişikliklerle açıklamak ya da 18. yy’da İngiltere’de başlayan sanayi devrimini bir dizi mutasyona dayandırmak tutarlı bir davranış olur mu?
Elbette hayır. Çünkü atomlar ne bir tablodaki renkler arasındaki kontrastı “ölçüp değerlendirebilir”; ne de bir elektronik devreyi geliştirecek detayları “bilebilir”. Bir tabloya bakan insanın beynindeki atomlar sanattan “zevk alamaz”.
Görüldüğü gibi sanatı mutasyonla açıklama çabası daha en başta hatalıdır. Bu hatanın temelinde ise sanatın akılla ilgili bir kavram olması ve aklın da maddeye indirgenemez olması gerçekleri yatmaktadır.
“Bilinç Problemi” kitabının yazarı Colin McGinn zihinsel faaliyetlerin bedenle açıklanamayacağını kabul ederek şu itirafı yapmaktadır:
“Uzun bir süredir beden-zihin problemini çözmeye çalışıyoruz.. Bütün çabamıza rağmen bir sonuç alamadık. Bu problem gizemini hala sürdürüyor. Bana kalırsa bu sırrı çözemediğimizi samimi bir şekilde itiraf etmenin vakti geldi..” 1
Richard Klein, kendine sorulacak olsa, bu iddiasına dayanak gösterebileceği tek bir bilimsel kanıt gösteremeyecektir. Çünkü McGinn’in de belirttiği gibi, insan aklının bedeninden (örneğin genlerden) kaynaklandığını gösteren tek bir gözlem yoktur.
Klein’ın iddiası sadece bir spekülasyondan ibarettir. Aslında bu iddia, ancak hayvanat bahçesinde tutulan bir şempanzenin, maruz kaldığı bir mutasyon sonucu hücresinin duvarlarına özlemini çektiği ormanların resmini yapabileceği iddiası kadar bilimsellikten uzaktır.
BBC Horizon’da Dil ve Konuşmayla İlgili Yanılgılar
BBC Horizon programında ayrıca insanın konuşma yeteneği de evrimle ilişkilendirilmektedir. Jeffrey Laitman isimli anatomi profesörünün gırtlakla ilgili çalışmalarına yer verilmekte ve insanın sözde evriminde rol oynadığı ileri sürülen hominidlerde gırtlağın konumunun yukarıdan aşağıya doğru indiği iddia edilmektedir. (Konuşma yeteneğimizde önemli rol oynayan gırtlak, bizde aşağıda bulunduğu halde iri maymunlarda yukarıdadır).
Ancak gerçekte -BBC Horizon programında yansıtıldığı gibi- fosil kayıtlarında gırtlağın konumunda düzgün ve aşamalı bir kayma bulunmaz. Evrimci senaryolarda başvurulan Australopithecus (soyu tükenmiş maymunlar) ve Homo (eski ve modern insan ırkları) genusları arasında gırtlak konumu bakımından belirgin bir ayırım vardır. Richard Leakey’nin de belirttiği gibi, Homo erectus’tan önceki bütün türlerde gırtlak iri maymunlarda olduğu konumdadır.2 Homo erectus, iskelet yapısı, dik duruşu ve boyuyla günümüz insanından farksızdır. Bundan önceki sözde hominidler ise 130 cm.yi geçmeyen boyları, oldukça küçük beyin hacimleri ve iskelet yapılarıyla maymundan farksız canlılardır.
Bu durumda Sayın Laitman’ın önyargısı ortaya çıkmaktadır. Kendisi evrimci bir bakış açısıyla bazı fosilleri sıralamakta sonra da kendi subjektif sıralamasına göre konuşmanın sözde evrimini ispatladığını zannetmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu sıralanmış fosiller arasında “evrim” yaşandığına dair tek bir bilimsel kanıt olmadığı, öne sürülen senaryonun tamamen “hayalgücü”ne dayalı olduğudur. Kısacası BBC Horizon’da gırtlak konumuyla ilgili olarak ortaya konan bu iddialar sadece önyargıya dayalıdır.
Kaldı ki gırtlak yapısının şekli ve konumu konuşmada ancak bir “araç” olabilir. Nitekim BBC Horizon programında da “Elbette fiziksel yetenekler zihinsel yeteneklerin kanıtı değildir” denerek bu durum kabul edilmektedir. Örneğin bir maymun insan gırtlağına sahip olarak doğsa bile bu onun konuşmasını sağlamayacaktır. Çünkü dil, sözdizimi ve anlambilimi gibi karmaşık kurallara dayalı ve ancak akıl yoluyla kavranabilen ve kullanılabilen bir yetenektir.
Darwinizm’in Büyük Çıkmazı: İnsan Aklı
Görüldüğü gibi insan aklıyla ilgili sanat ve konuşma gibi faaliyetler hakkında ortaya konan bu iddialar tamamen tutarsızdır. BBC Horizon’da yansıtılanın aksine bunlar konuyu açıklık getiren izahlar değil, insan aklının Darwinizm’e dayattığı çıkmazdan kurtulma çabalarının bir ürünüdür. Bilindiği gibi Darwinizm herşeyin maddeyle sınırlı olduğunu savunan materyalist felsefeye dayanır. Yukarıda gösterdiğimiz gibi insan aklı Darwinizm’in dayandığı maddeye indirgenemez özelliktedir.
İnsan aklının kaynağı, yaratıcısı olan Allah’ın one üflediği ruhtur. Allah Kuran’da bizlere bu gerçeği şöyle haber vermektedir:
“Sonra onu “düzeltip bir biçime soktu” ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde Suresi, 9)
BBC’ye insanın yaratıldığı ve aklının kaynağının da Allah’ın insana üflediği ruhu olduğu gerçeklerini kabul etmesini tavsiye ediyoruz.
1. Colin McGinn, “Can We Solve the Mind-Body Problem?” Mind, 98 (1989), s. 349
2. Leakey, R., The Origin of Humankind, Weidenfeld and Nicolson, London, s. 131, 1995