Mikrosefali, beynin tam olarak gelişmesine engel olan ve küçük bir beyinle sonuçlanan bir hastalıktır. Bruce Lahn’ın ekibinin incelediği gen varyasyonlarından birisi, bu hastalıkla ilgili olduğu bilinen varyasyondur. Diğeri ise ASPM olarak bilinen varyasyondur. Araştırmacılar, mikrosefalin varyasyonunun insanların %70’inde, diğer varyasyonun ise %30’unda bulunduğunu tespit etmişlerdir.
Ancak araştırmacıların burada doğrudan gözlemlediği gerçek, genin varyasyonlarının bulunmasından ibarettir. Söz konusu varyasyonların günümüzden binlerce yıl once evrimleştiği iddiası herhangi doğrudan bir gözleme değil, körü körüne yapılan evrimci yorumlara dayanmaktadır. Araştırmacılar, genin varyasyonlarındaki dizilim farklılıklarını belirledikten sonra moleküler saat ismi verilen (ve tamamen dogmatik olan) bir yöntemle bunların sözde evriminin ne zaman gerçekleşmiş olabileceğine dair tarihsel hesaplamalar yapmaktadırlar. 5.600 ve 50.000 yıllık tarihlere de, bu yolla ulaşmışlardır.
Bu bakış açısı ise, evrimi en baştan bir dogma olarak temel alan bir bakış açısıdır. Çünkü genlerdeki dizilim farklılıklarının evrimle ortaya çıktığını en baştan kabul etmektedirler. Sonra da, bu varyasyonların yayılımıyla ilgili verileri bu doğrultuda yorumlamaktadırlar. Ancak evrimci araştırmacıların buradaki davranışı, “kısır döngüde düşünmek” şeklinde özetlenebilecek mantık bozukluğuna dayanmaktadır ve konuyu bilimsel bir sonuca ulaştırmaktan tamamen uzaktır.
Evrimcilerin buradaki yanlışını göstermek için kısır döngüde düşünme yanılgısını biraz daha açmak gerekir. Kısır döngüde düşünme, varsayılan birşeyi kanıtlamak için varsayımda bulunma davranışıdır ve felsefede temel bir mantık bozukluğudur. Örneğin, “A doğrudur” şeklinde bir ifadeyi, yine A”nın doğruluğunu kanıtlamada kullanan birisi, kısır döngüde düşünmüş olmaktadır. Antropolog Marvin Lubenow, kısır döngüyü aşağıdaki gibi bir hikayeyle örneklendirir:
Şikago”da sokakta yüremekte olan bir adamın sürekli olarak parmaklarını şıklattığı görülüyordu. Sonunda birisi yanına merakla yaklaştı ve neden devamlı olarak parmaklarını şıklattığını sordu. Adam cevap verdi: “Çünkü filleri uzak tutuyor”. “Neden ki, bu kentin en az on bin millik çevresinde hiç fil yaşamıyor” dedi soran adam.
Parmaklarını şıklatan adamın buna tepkisi ilginçti: “Bak, görüyorsun değil mi, yöntemim ne kadar etkili!” (Marvin Lubenow, Bones of Contention: A Creationist assessment of the human fossils, Baker Books, 1995, sf. 19)
Evrimcilerin durumu da, parmak şıklatan kişinin durumu gibidir. Evrimcilerin genlerdeki dizilim farklılıklarını evrim kanıtı olarak yorumlamaları, kendi dogmatik inançları doğrultusunda yaptıkları bir tercihtir.
Dolayısıyla, ortada bilimsel olarak sağlıklı bir zeminde varılmış bir sonuç bulunmamaktadır. Bu yüzden de insan evriminin devam etmekte olduğu iddiası, sadece söz konusu araştırma ekibinin evrim teorisini bir dogma olarak benimsediklerini kanıtlamaktadır.
Bilim ve Teknik dergisiyle Hürriyet gazetesine, körü körüne evrimci varsayımları temel alan çalışmaların sonuçlarını evrim teorisine kanıt göstermekten vazgeçmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz.
İlgili yazılar:
İNSAN BEYNİNİN EVRİMİ: KÖRÜKÖRÜNE DESTEKLENEN BİR DARWİNİST MASAL
GENETİK KARŞILAŞTIRMA ÇALIŞMALARI NEDEN EVRİM TEORİSİ İÇİN KANIT SAĞLAMAZ?