6 Ocak 2001 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi’nin 12. sayfasında “Cinsellik ve evrim: Şiddete dayalı tacizin sorumlusu yoksa evrim mi?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Alman Der Spigel dergisinin 16/2000 tarihli sayısındaki bir makalenin tercümesi olan yazıda, Randy Thornhill ve Craig Palmer adlı iki araştırmacının, hiçbir bilimsel gözlem veya delile dayanmayan, tamamen hayal ürünü olan iddialarına yer verilmişti.
Yazıda özetle şiddet, cinsel taciz, tecavüz, saldırganlık, kıskançlık gibi özelliklerin insanlara hayvan atalarından miras kaldığı, ve bu davranışların evrimin doğal bir sonucu olduğu iddia edilmektedir. Örneğin, tecavüz eden bir erkeğin tek amacının hayvan ataları gibi genlerini bir sonraki nesile aktarmak olduğu iddia edilmektedir. Bu dürtüyle hareket eden erkek ve kadınların tüm davranışlarına bu çerçevede makul bir açıklama getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu iddia, hiç bir bilimsel delili olmayan bir varsayımdır ve bilim dünyasında da itibar görmemektedir. Evrimcilerin çoğu dahi, bu tezi saçma bulmaktadır.
Genlerin “Bilinçli” Oldukları Yanılgısı
CBT”de konu edilen evrimci tez, kısaca, insanın cinsel yönünün “daha fazla üreyerek evrimde avantaj kazanmak” dürtüsünden kaynaklandığını öne sürmektedir. Bu iddianın temelinde ise, insanın genlerden ibaret bir makina olduğu, genlerin ise sanki bilinçli bir varlık gibiymişçesine sürekli olarak “evrimleşme ve hayatta kalma” amacında olduğu şeklindeki evrimci bir batıl inanış yatmaktadır.
Bu batıl inanış, özellikle çağımızın önde gelen ateist evrimcilerinden Richard Dawkins”in “The Selfish Gene” (Bencil Gen) adlı kitabıyla popüler hale gelmiştir. Dawkins, tüm canlıların aslında “bencil, çıkarcı ve sadece kendisini çoğaltarak varlığını korumaya çalışan genlerden ibaret olduğunu” ileri sürmüştür. CBT”deki “Cinsellik ve Evrim” başlıklı yazıda sözü edilen “cinsel taciz ve tecavüz, erkeklerin genlerini üreme yoluyla çoğaltma içgüdüsünden kaynaklanır” iddiası da, Dawkins”in iddiasının yeni bir uyarlamasıdır.
Oysa bu iddia son derece çürük ve akıldışı bir varsayıma dayanmaktadır: Genlerin bir aklı, bilinci ve hatta “karakteri” olduğu varsayımına. Bu varsayımın saçmalığını görmek içinse, genlerin ne olduğuna bakmak yeterlidir: Genler, birbirine eklenmiş ve özel bir “katlama ve paketleme” yöntemi ile sıkıştırılmış DNA parçalarıdır. DNA, bir canlı hakkındaki tüm kalıtsal bilgilerin kodlanmış olduğu bir şifreleme sistemidir. DNA, “baz” adı verilen dört farklı molekülün bir zincir boyunca birbirine eklenmesiyle oluşur. Adenin, Timin, Sitozin ve Guanin adlı bu moleküllerin sıralanış biçimi, bir tür kod oluşturmakta ve böylece DNA canlı hakkındaki tüm fiziksel özelliklerin bilgisini saklamaktadır.
Kısacası, DNA dört harfli bir alfabeyle yazılmış bir kitaptır.
Ve elbette bir kitabın “bencil” olması, “kendisini üreme yoluyla çoğaltmayı hedeflemesi” veya başka bir şekilde bir bilince sahip olması mümkün değildir. DNA, şuursuz ve cansız atomlardan oluşan bir molekül zinciridir ve hiç bir molekül akıl ve bilince sahip değildir. Dolayısıyla Dawkins”in ortaya attığı “bencil gen” tezi, bir tür peri masalı gibi, akıl ve bilim dışı bir masaldan ibarettir. Evrimciler, insanın ruhunun varlığını kabul etmek istemedikleri için, insanı bir madde yığınından ibaret görmekte, dolayısıyla bu madde yığınının bir yerine bir şekilde şuur atfetmeye çalışmaktadırlar. Genlere şuur atfedecek kadar tutarsız bir iddia ileri sürmeleri ise, ne kadar köşeye sıkıştıklarının bir göstergesidir. Eskiden tahtadan veya taştan yapılma putlarda akıl ve bilinç olduğunu zanneden putperestlerin yerini, günümüzde moleküllerde, bu molekülleri oluşturan cansız atomlarda akıl ve bilinç olduğunu zanneden evrimciler almıştır.
Evrimci Çelişkilerden Örnekler
“Herşey genlerdir, insan, genlerin kendilerini çoğaltmak için kullandıkları bir araçtır” şeklindeki dogmatik iddia bir kez doğru gibi kabul edilince, artık her şeye genlere göre sözde bir açıklama getirmek mümkündür. CBT dergisinde sözü edilen evrimcilerin yaptığı da budur. Ama bu iddia, günümüzde psikolojiyle ilgilenen bilimadamlarının çok büyük bölümü tarafından saçma ve tutarsız bulunmaktadır. Bu gerçeği, CBT dergisinde yayınlanan makalenin yazarları da görmüş olacaklar ki, bu gibi evrimci açıklamaların “fanteziyle” yazıldığını onlar da kabul etmişler:
“… insansı davranışlarla ilgili bazı açıklamalar gelmiyor değil ama, bunlar genelde pek kanıtlanamamakta. Biraz fanteziyle insanın her türlü davranışı evrime uyum olarak açıklanmakta… Öyle ki, insanın kendi çocuğunu öldürmesi bile evrimsel varoluşun bir nedeni olarak gösterilmekte. İnsan yoğun stres altındayken böyle bir girişimde bulunabilir, deniyor. Ve yine ilkel dürtüler karşımıza çıkıyor. Çocuk katliamı kıtlık dönemiyle ilgili evrimsel anılara dayandırılan kitapta şöyle yazıyor: O dönemde çocuğun açlıktan ölmesini beklemek yerine onu öldürmek daha akılcıydı. Birçok bilim adamı, insanın tüm davranışlarını evrimsel ayıklanmayla çözmeye çalışan evrim psikologlarını ciddiye almıyor.. (Çeviri: Nilgün Özbaşaran Dede Kaynak: Der Spigel 16/2000)
Evrim psikoloğu denen kişilerin iddialarının ciddiye alınır olmadığı, bu iddialar biraz bile incelenince zaten anlaşılıyor. Örneğin CBT”deki yazıda yer alan aşağıdaki paragrafta, evrim psikologlarının dahiyane teorileri şöyle anlatılmış:
Örümcekler, avcı atalarımız için her zaman bir tehlikeydi ve içgüdüsel olarak ondan kaçmayı öğrendiler. Bugünkü Avrupalı bu korkuyu yenmiş durumda ama yine de, beynine kazınan yeni öğretilere rağmen ilk çağlardan kalma izlerin etkisiyle hâlâ bu hayvana dokunmaktan kaçınır. Yükseklik korkusu da kayalıkların kenarlarına yaklaşmaktan çekinen atalarımızdan kalma bir dürtü olarak değerlendirilmekte. Ve bugün tatlı yiyenler bunu atalarımızın karbonhidrat eksikliği çekmiş olmalarına bağlayabilirler.
İddiların çok saçma olduğu ortada: İnsanların örümceklerden korkmaları, “örümcekler avcı atalarımızı korkutuyorlardı” diye açıklanıyor. Oysa örümcekler eski insanlar için ne kadar tehlikelilirse, çağdaş insanlar için de o kadar tehlikelidirler. Eskiden zehirli örümcekler yaşadığı gibi, bugün de yaşamaktadır. İkinci iddia da aynı derece saçma: Yüksekten düşmek eski insanlar için ne kadar tehlikeli ise, çağımızdaki insanlar için de o kadar tehlikelidir. Eski insanlar kayalıklardan düşme tehlikesi ile karşılaşmışsa, çağımızdaki insanlar da yüksek yapılardan düşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Üçüncü iddia ise şaşırtıcı derecede akılsızca: Çağdaş insanların tatlı yemesi, “atalarımızın karbonhidrat eksikliği” ile açıklanmaya çalışılıyor. Oysa tatlı, insan vücudunun temel ihtiyaçlarından biri olan glukozun kaynağı. Eski insanlar buna ne kadar ihtiyaç duyuyorsa, günümüzdeki insanlar da o kadar ihtiyaç duyuyor.
Dikkat edilirse, evrimcilerin ortaya attığı tüm bu iddialar tamamen hayal ürünü. Nitekim CBT”de yayınlanan makalede de bunu vurgulayan uzmanların görüşlerine yer verilmiş. Örneğin, evrimcilerin ortaya attığı cinsellikle ilgili iddiaların son derece hayali ve yüzeysel olduğu, konunun uzmanı Hertha Richter Appelt”ten aktarılan sözlerle de kabul edilmiş:
Seksolog Hertha Richter Appelt olayı “Yazarlar ampirik olarak (bilimsel kanıtlar açısından) sağlam temellere dayandırılamayan bir teori geliştiriyorlar” diye değerlendirdi.. Hertha Richter-Appelt (Hamburg), yazarların gerçekleri yansıtmaktan uzak olduklarını ve her şeyi birbirine karıştırdıklarını söylüyor.
Görüldüğü gibi, CBT”deki “Cinsellik ve evrim: Şiddete dayalı tacizin sorumlusu yoksa evrim mi?” isimli yazıda yayınlanan evrimci iddialar, birer hayal ürününden, fanteziden ibaret. Gerçekte bu iddialar, evrim teorisini savunanların ne derece körleştiklerini gösteren önemli bir kanıt durumunda.
Evrimci Zihniyetin İnsana Bakışı
Konunun bir diğer önemli yönü ise, Cumhuriyet Bilim Teknik dergisindeki aktarılan bu evrimci safsataların toplumlara getireceği zarardır. İnsanları hayvan olarak nitelendiren, bir insanı sadece genlerini taşımakla ve bir sonraki nesle aktarmakla sorumlu bir robot gibi gören Darwinist düşünce, 20. yüzyılda büyük bir artış gösteren şiddet olaylarının, soykırımların, zalimliklerin, ahlaki dejenerasyonun en büyük sorumlusu olmuştur. Çünkü tüm zalimliklere, saldırganlıklara, ahlaksızlığa sözde bilimsel bir meşruiyet kazandırmıştır. 20. yüzyılın en büyük katliamlarını gerçekleştiren Hitler dahi kendisine Darwinizm’i destek olarak göstermiştir. Sözde “üstün ırk”ın dışındaki ırkların yaşamalarına gerek görmeyen, onları öldürmeyi hayvanları öldürmekle bir tutan Hitler’e zalimliği ve saldırganlığı konusunda destek veren Darwinizm olmuştur.
İnsanların genetik olarak saldırgan, acımasız, rekabetçi, bencil, katil olabileceğini savunan Darwinizm, tüm suçları meşru göstermek için kullanılmıştır. Nitekim, ünlü evrimci Stephen Jay Gould bu konuda şöyle der:
“Suçluluğa ilişkin biyolojik kuramlar pek yeni sayılmazdı, ama Cesare Lombroso (İtalyan bir hekim) bu tartışmaya yepyeni, evrimsel bir yön verdi. Doğuştan suçlular sadece zihinsel dengesi bozuk ya da hasta değillerdi; daha önceki bir evrimsel aşamaya geri düşmüş, sözcüğün tam anlamıyla soya çekmişlerdi. İlkel ve maymunsu atalarımızın kalıtsal özellikleri genetik repertuarımızda korunur. Bazı talihsiz bireyler normalden çok fazla atasal özelliğe sahip olarak doğar. Davranışları geçmişin bazı yabanıl toplumları için uygun olsa bile, bugün bu davranışlara suç diyoruz. Doğuştan suçluya acıyabiliriz çünkü kendine hakim olamaz. ” (Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin, s. 223)
Böyle bir zihniyetle yetişen veya çeşitli yayın organlarında bu tür ahlaksızlıkların ve acımasızlıkların evrimin doğal bir sonucu olduğunu ve kişinin bunlardan dolayı suçlanamayacağı telkinini alan akıl ve vicdanı zayıf insanların neler yapabileceklerini ortadadır. Bu nedenle CBT”de yapılan evrim propagandası, saçma ve çelişkili olduğu kadar, aynı zamanda da tehlikelidir.
Ahlakın ve Ahlaksızlığın Gerçek Nedeni
Darwinizm insanlara sadece gelişmiş bir tür hayvan oldukları yalanını değil, aynı zamanda tesadüflerin bir eseri olduklarını, yani bir Yaratıcılarının olmadığı yalanını da telkin eder. Bu telkinleri okullarındaki ders kitaplarından, seyrettikleri filmlerden, okudukları kitaplardan alan insanlar kendilerini bir hayvan gibi sorumsuz zannederler.
Ancak, Darwinizm’i savunanların ve buna inananların hepsi yanılmaktadır. Çünkü insan başıboş ve sorumsuz değildir. Onu yaratan, her anını gözleyen, düşüncelerini dahi bilen ve öldükten sonra onu sorgulayarak yaptığı herşeye karşılığını verecek olan bir Yaratıcısı vardır. Ve Yaratıcısı olan Allah onu hayvanlardan farklı olarak bir ruh, akıl, irade, muhakeme ve yargı yeteneği ile yaratmıştır. Yani bir insan içinde her türlü eyleme karşı bir istek veya dürtü duysa dahi sahip olduğu bu özelliklerle onu engelleme gücüne sahip olarak yaratılmıştır. Örneğin bir olay karşısında şiddetle öfkelenen, iradesi zayıf bir insan kendini ve karşısındaki insanı hayvan gibi görürse, ona hiç düşünmeden zarar verebilir, acımasızca davranabilir. Karşısındakinin küçük bir çocuk, savunmasız bir insan olması hiç farketmez. Ancak, Allah’ın kendisine verdiği ruhu taşıdığını bilen, akıl ve vicdan sahibi insan her türlü durumda öfkesine hakim olur. Muhakemesi, yargısı, vicdanı her an açık olur. Allah’a hesap veremeyeceği en küçük bir harekette bulunmaz.
Allah bir ayetinde insanlara hem kötülüğün hem de kötülüklerden sakınmanın ilham edildiğini bildirir. (Şems Suresi, 7-10). Dolayısıyla, bazı insanların ahlaklarındaki bozuklukların, suç işlemelerinin ardındaki neden hayali bir evrim süreci değildir. Bunun nedeni, Allah’a iman etmemeleri, yaptıklarından dolayı Allah’a hesap vermeyeceklerini zannetmeleri ve bu nedenle sakınmamalarıdır. Bugün bütün dünyada meydana gelen savaşların, ırkçı katliamların, çete kavgalarının, dazlakların, holiganların acımasız saldırılarının, insanların açlığa, sefalete terkedilmelerinin, adaletsizliğin, merhametsizliğin ardındaki tek neden budur. İnsanları hayvan olarak görenler, hayvanlar gibi yaşam mücadelesi içinde olmaları gerektiğini zannedenler, Allah’ı ve ahireti unutan ve unutturanlar hiçbir zalimlikte sınır tanımazlar.
İşte bu nedenle sözkonusu tarzda yazıları yayınlayanlar neyin propagandasını yaptıklarını, bazı insanları nasıl bir çizgiye çağırdıklarını bir kez daha akıl ve vicdan ile düşünmelidirler. Bosna’da Sırpların tecavüz ve zulmüne uğramış kadınların resimlerinin altına “Bosna’daki taciz kurbanları şiddet ve cinayet de evrimsel bir hak mıdır?” diye yazıp hiç bir açıklama yapmayan CBT sorumluları, bunun ne demek olduğunu bir daha düşünmelidirler.
Her insan Allah’ın kendisine üflediği ruhu taşır ve kendisini yoktan vareden Yaratıcısı’na karşı sorumludur. Allah, Kuran’da kendisini başıboş zannedenlere yaratılışlarını ve ölümden sonra tekrar dirileceklerini şöyle hatırlatır:
“İnsan, “kendi başına ve sorumsuz” bırakılacağını mı sanıyor?
Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir “düzen içinde biçim verdi.”
Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.
(Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir?” (Kıyamet Suresi, 36-40)