Okuyucularının çoğunun “primat” kavramını ilk kez duyacağını düşünen evrimci yayıncılar, bu kavramın yanına bol bol “evrim” kelimesi serpiştirdikleri zaman “bilimsel” bir görünüm vereceklerini ve böylece başarılı bir propaganda yapacaklarını sanmaktadırlar.
7 Ekim 2000 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Paşalar”daki Kazılar 14 Milyon Yıl Önce Yaşayan Primatların Evrimleşmesini Aydınlatacak” başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, Bursa”ya 68 kilometre uzaklıktaki bir dağ köyü olan Paşalar”da yürütülen kazılarda çok sayıda primat (memelilerin bir takımı) fosili bulunduğu anlatılıyor ve elde edilen bulguların evrim teorisine destek sağladığı ileri sürülüyordu.
Gerçekte Cumhuriyet“teki yazıda aslında evrim teorisini destekleyen hiç bir bilgi yoktu. Yazıda primatların evrimleştiğine dair hiç bir kanıt ileri sürülmüyordu. Sadece bulunan bazı fosiller vardı ve bunların bulunmuş olması, “evrim” kelimesinin sıkça kullanılması yoluyla, Darwinizm adına bir propaganda malzemesi yapılmak istenmişti.
Oysa ki primatların kökeni konusu (diğer tüm canlı sınıflarının kökeni gibi), evrim teorisinin lehinde değil aleyhinde bir delildir.
Fosil Kayıtlarının Mesajı
Fosil kayıtlarının ortaya çıkardığı gerçeklerin en önemlilerinden biri, “aniden ortaya çıkış” olgusudur. Bildiğimiz tüm temel canlı sınıflamaları, daha önce kendilerine benzer başka canlılar yaşamamış iken, fosil kayıtlarında aniden belirirler. Kambriyen devrinde (530-500 milyon yıl önce), bilinen tüm temel canlı grupları (filumlar) aniden ortaya çıkar. Sonraki devirlerde de balıklar, böcekler, amfibiyenler, sürüngenler, kuşlar gibi temel canlı sınıflamaları ve bunların alt grupları hep aniden ve hiç bir ataları olmadan belirir.
Bu durum, evrim teorisinin temel iddiası olan “uzun zaman içinde tesadüfler yoluyla kademe kademe gelişim” kavramını yıkmış durumdadır. Dahası bu durum yaratılış adına da çok büyük bir delildir. Evrimci bir fosil bilimci olan Mark Czarnecki, bu gerçeği bir itiraf niteliğindeki şu açıklamasıyla kabul etmektedir:
Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur… Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin”in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin yaratıldığını savunan argümana destek sağlamıştır. (Mark Czarnecki, “The Revival of the Creationist Crusade”, MacLean”s, 19 Ocak 1981, s. 56)
Memelilerin kökeni
Aynı durum, memeliler sınıflamasına dahil olan canlılar için de geçerlidir. Memeliler sınıflamasına dahil çok sayıda farklı canlı türü, yeryüzünde aniden ortaya çıkmıştır. 20. yüzyılın en büyük evrim otoritelerinden ve Neo-Darwinist teorinin kurucularından biri olan George Gaylord Simpson ise, evrim teorisi açısından çok şaşırtıcı olan bu gerçeği şöyle ifade eder:
Dünya üzerindeki yaşamın en kafa karıştırıcı olayı, Mezozoik Çağı”nın, yani sürüngenler devrinin, memeliler devrine aniden değişmesidir. Sanki bütün başrol oyunculuğunun çok sayıda ve türdeki sürüngenler tarafından üstlenildiği bir oyunun perdesi bir anda indirilmiştir. Perde yeniden açıldığında ise, bu kez başrolünde memelilerin yer aldığı ve sürüngenlerin bir kenara itildiği yepyeni bir devir başlamıştır. Ortaya çıkan memelilerin bir önceki devire ait izleri ise yok gibidir. (George Gaylord Simpson, Life Before Man, New York: Time-Life Books, 1972, s. 42.)
Dahası, aniden ortaya çıkan memeliler birbirlerinden çok farklıdırlar. Yarasa, at, fare ve balina gibi son derece farklı canlıların hepsi memelidir ve aynı jeolojik dönemde ortaya çıkmışlardır. Bu canlıların aralarında evrimsel bir bağ kurmak, en geniş hayal gücü içinde bile imkansızdır. Evrimci zoolog Eric Lombard, Evolution (Evrim) adlı dergide şöyle yazar:
Memeliler sınıfı içinde evrimsel akrabalık ilişkileri (filogenetik bağlar) kurmak için bilgi arayanlar, hayal kırıklığına uğrayacaktır. (Eric Lombard, “Review of Evolutionary Principles of the Mammalian Middle Ear, Gerald Fleischer”, Evolution, Cilt 33, Aralık 1979, s. 1230)
Yine George Gaylord Simpson”ın açıklamaları, evrim teorisinin ne kadar büyük bir çıkmaz içinde olduğunu göstermektedir:
Bu, memelilerin 32 ayrı takımının hepsi için geçerlidir… Her takımın bilinen en eski ve en ilkel üyesi, bu takıma ait temel karakterlerin hepsine zaten sahiptir ve hiç bir durumda bir takımdan bir diğerine doğru ilerleyen devamlı bir gelişim bilinmemektedir. Çoğu örnekte farklılık o kadar keskin ve boşluk o kadar büyüktür ki, tüm bir takımın kökeni spekülatif ve son derece tartışmalıdır… (George G., Simpson, “Tempo and Mode in Evolution”, Columbia University Press, New York, 1944, p. 105, 107)
Memelilerin 32 ayrı takımından biri ise, sözde “insanın atası” olarak kabul edilen canlıların dahil edildiği “primatlar” takımıdır.
Primatlar: Aniden Ortaya Çıkmış Bir Takım
Primatlar takımının en önemli özelliği, el ve ayak yapılarının belirginliğidir. Lemur, tarsier gibi ufak memeliler ve tüm maymunlar primat takımına aittir.
Peki primatların kökeni nedir?
Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Paşalar”daki Kazılar 14 Milyon Yıl Önce Yaşayan Primatların Evrimleşmesini Aydınlatacak” başlığını okuyan bir insan, ortada “primatların evrimi” diye bir kavram bulunduğunu ve bulunan fosillerle bunun daha da aydınlanacağı gibi bir izlenime kapılabilir. Oysaki bu tamamen yanlış bir izlenimdir.
Gerçekte primatlar da tüm diğer canlı sınıflamaları gibi, evrimleşmemiş, bugünkü halleriyle yaratılmışlardır. Bunun paleontolojik açıdan çok belirgin bir kanıtı ise, primatların yeryüzünde, daha önce kendilerine benzer hiç bir ataları olmadan aniden ortaya çıkmış olmalarıdır.
Evrimci paleoantropolog Elwyn Simons bu konuda şöyle der:
“Son bulgulara rağmen, primatların kökeninin yeri ve zamanı sır içinde gizli kalmaya devam etmektedir.” (Simons, E. L., Annals New York Academy of Sciences, Vol. 167, 1969, s. 319)
Paleontoloji alanında dünyanın en önde gelen otoritelerinden biri olan Romer ise, yine bir evrimci olmasına rağmen, en eski lemurların (lemurlar ilk primatlar arasında kabul edilirler) “sanki hiç bilinmeyen bir bölgeden göç etmişçesine aniden ortaya çıktıklarını” yazar. (Romer, A. S., Vertebrate Paleontology, 3rd Ed., Chicago: Univ. of Chicago Press, 1966, s. 254)
Evrimciler primatların böcekyiyen memelilerden evrimleştiğini varsaymaktadırlar. Fakat bu iddiayı destekleyen tek bir fosil dahi yoktur. Evrimci fosil bilimci Kelso, “böcekyiyicilerden (insectivore) primatlara olan geçiş fosiller tarafından belgelenmiş değildir” diyerek bu gerçeği kabul eder. (Kelso, A. J., Physical Anthropology, 2nd Ed., New York: J. B. Lippincott, 1974, s. 142)
Kısacası, primatlarla ilgili fosil kayıtları da tüm diğer canlı sınıflamaları gibi evrim teorisinin iddialarını geçersiz kılmaktadır. Primatlar, başka canlılardan evrimleşerek değil, aniden ve farklı yapılarıyla ortaya çıkmışlardır. Bu bilimsel gerçek, bu canlıların yaratıldıklarının bilimsel kanıtıdır. Allah tüm canlıları olduğu gibi primatları da örneksiz olarak yaratmış ve yeryüzünde türetmiştir.
Sonuç
Dikkat edilirse Cumhuriyet gazetesindeki haberde ve benzeri tüm diğer evrimci yayınlarda, buraya kadar kısaca aktardığımız bilimsel gerçeklerden hiç söz edilmemektedir. Darwinizm”in iddiasını destekleyecek hiç bir somut kanıt sunulmamakta, hiç bir ara form örneği gösterilmemektedir. (Çünkü gösterilebilecek bir kanıt yoktur.)
Bunun yerine sadece göz boyama ve ucuz propaganda yöntemi kullanılmaktadır. Okuyucularının çoğunun “primat” kavramını ilk kez duyacağını düşünen evrimci yayıncılar, bu kavramın yanına bol bol “evrim” kelimesi serpiştirdikleri zaman “bilimsel” bir görünüm vereceklerini ve böylece başarılı bir propaganda yapacaklarını sanmaktadırlar.
Oysa bundan belki 30-40 yıl önce etkili olan bu yöntemler artık evrimciler adına fayda etmemektedir. İnsanların bilgiye kolayca ulaşabildikleri çağımızda, yaratılış gerçeği de açıkça ortaya çıkmaktadır.