Sabah gazetesi köşe yazarı Emre Aköz, 7 Ekim 2003 tarihli yazısında hayvanlarda düşünce yeteneği olup olmadığı konusunda bazı iddialar ortaya koydu. Sayın Aköz, “Daum O Fesi Niye Giymedi?” başlıklı yazısının, “Şempanzelerin Şaşırtıcı Taktikleri” altbaşlığını taşıyan bölümüne şu cümlelerle başlıyordu:
“Geçenlerde “kazıcı dişi eşekarısı”nın otomatiğe bağlanmış davranışlarından söz etmiştik… O örnek, hayvanın bir “düşüncesi” olmadığını gösteriyordu. Çünkü dünyayı yorumlayamıyor, küçücük bir değişikliğe dahi uyum sağlayamıyordu. Peki bütün hayvanlar mı böyle? Sadece insan mı düşünüyor? New York Eyalet Üniversitesi”nden Emil Menzel”in deneyi, şempanzelerin düşündüğünü, hatta taktikler geliştirdiğini ortaya koyuyor”.
Sayın Aköz’ün bu iddialarının dayanağını oluşturan deneylerde, bir eşek arısı, yuvasına getirdiği avını içeri sokmadan önce avını girişe bırakıp muhakkak içeriyi kontrol ediyor, avı ancak daha sonra içeri taşıyordu. Deneyi yapan araştırmacı arının içeriyi kontrol ettiği bir anda avını uzaklaştırıyor ve arının nasıl davranacağını test ediyordu. Avını tekrar yuvasına götüren arı, içeriyi kontrol etmiş olduğu halde, yükünü tekrar girişe bırakıyor ve içeriyi tekrar kontrol ediyordu. Bunu 40 defa tekrarlayan araştırmacı, arının her seferinde içeri girmeden önce yükünü bıraktığını, içeriyi tekrar tekrar kontrol ettiğini görüyordu. 1
Aköz’ün verdiği diğer örnekte ise çayıra salınan bir şempanze grubunun önceden saklanmış yiyecekleri bulma yetenekleri inceleniyordu. Kimi denemelerde şempanzelerden sadece birine yiyeceklerin yeri gösteriliyor, kimi denemelerde yiyecek noktalarının sayısı artırılıyor ve en çok yiyeceğe hangisinin nasıl ulaşacağı inceleniyordu. Emil Menzel isimli araştırmacı şempanzelerin, çayırda değişen faktörlere ayak uyduracak şekilde taktikler geliştirdiğini, hatta daha çok yiyecek almak üzere birbirlerine oyunlar oynayan şempanzelerin karşı-taktikler geliştirdiğini anlatıyordu. Sayın Aköz şempanzelerin bu davranışlarını “aynı insanlar gibi!” sözleriyle yorumluyordu. Emre Aköz, bu deneylere dayanarak arıların düşünemediğini, şempanzelerin ise düşündüğünü iddia ediyordu.
Ancak Sayın Aköz çok önemli konularda yanılmaktadır. Öncelikle hayvan davranışları konusunda uzman kişilerin yazdığı bazı kitaplarda anlatılanların, sağlam bilimsel kanıtlara sahip gerçekler olduğunu zannetmektedir. Gerçekte ise bu gibi kitaplardaki iddialar, canlılar aleminde şempanzelerin özel bir düşünce yeteneği olduğu şeklindeki yersiz ve tutarsız Darwinist propagandanın bir özeti niteliğindedir. Emre Aköz’ün canlılarda düşünce yeteneği ile ilgili Darwinist yanılgıları aşağıda nedenleriyle açıklanmaktadır:
1. Şempanzenin düşündüğü yargısı bilimsel değildir.
İnsanlar, hayvanların sahip olmadıkları “söz dizimi” yetenekleri yani lisan sayesinde düşünürler. Düşüncelerimizde daima belli kelimeler, konuştuğumuz lisanın gramer yapısına uygun şekilde ve anlam oluşturacak sırada dizilmiştir. Hayvanlar, insanlar gibi sözdizimi yeteneğine sahip olmadıkları; insanlar için de düşünce ancak ve ancak sözdizimiyle tanımlanabilen bir yetenek olduğuna göre, insan düşüncesiyle hayvanların varsayılan zihinsel faaliyetlerini ortak bir paydada buluşturmak tamamen tutarsız bir yaklaşım olur.
Oxford Üniversitesi yayınlarından olan Zihin Terimleri kataloğunda, insan bilinci ve (varsayılan) hayvan bilinci arasındaki fark şöyle belirtilir:
“Bilinçle ilgili tartışmalarda, insan bilincinin bir şekilde dil kapasitemize bağlı olması ve hayvan bilincinden tamamen farklı olması, yaygın olarak bilinen bir konudur”. 2
Popüler bilimde, hayvan davranışlarını antropomorfik (insansı özelliklere sahip) bakış açısından yorumlamak yaygındır, ancak bu, ciddi bilim çevrelerinde kabul görmeyen bir davranıştır. Birçok yayında, şempanzelerin, köpeklerin, papağanların ve daha birçok canlının zeka belirtisi davranışları anlatılırken, bu canlıların varsayılan zihinsel faaliyetleri insansılaştırılır ve bunların düşündükleri söylenir. Bu tür yayınlar, bilimsel geçerliliği olmayan kanıtlara yani; hayvanat bahçesi çalışanları, evcil hayvan sahipleri ya da veterinerlerle yapılan görüşmelerde toparlanan izlenimlere dayanır.
Oysa bir insan düşünebildiğini, kendisi bu yeteneği bizzat tecrübe ettiği için bilir. Dışarıdan bakarak bir hayvanın düşündüğünü bilemez. Ne kadar uzman olurlarsa olsunlar tüm bu gözlemciler, hayvanları nihayet “insan gözüyle” değerlendirmekte ve bu kısıtlama nedeniyle de onların zihinsel faaliyetlerinin niteliği hakkında bilimsel açıdan doyurucu kanıtlara ulaşamamaktadırlar.
Hayvan davranışları konusundaki yayınlarıyla tanınan Kanadalı bilim yazarı John Geary, günlük tecrübelere dayanarak “Hayvanlar Düşünebilir mi?” sorusuna “Evet” cevabı vermenin yanlışlığını şu sözlerle özetler:
“Bilimsel topluluğun ana görüşü, ekseriyetle, bu tür kanıtları bilim dışı, dolayısıyla da değersiz oldukları için reddetme eğilimindedir” 3
Kısacası Emre Aköz’ün “şempanzelerin düşündüğü” şeklindeki iddiaları bilimsel bilgiye dayanmamakta, bunları bir uzmandan aktarıyor olması da onları doğru kılmamaktadır.
2. “Düşünen Şempanze”, Darwinist Propagandanın Özel Seçilmiş Bir Aktörüdür
Canlıların, ortaya koydukları davranışlar bazen gerçekten karmaşık olabilmekte ve -insanın bakış açısından- ancak muhakeme yeteneği sayesinde mümkün görülmektedir. Ancak Darwinist kaynaklar doğada bu tür karmaşık davranışlar ortaya koyan çok sayıda canlı türü olduğu halde toplumu özellikle şempanze davranışlarıyla yüzleştirme yönünde özel bir çaba sarfetmektedirler.
Bunun nedeni açıktır: Darwinizm de bilimsel kanıtlara dayanan bir teori değil, bir dünya görüşünün sözde bilimsel dayanağıdır. Bu sahte dayanağa, yani evrim teorisine göre insanın yaşayan en yakın akrabası şempanzelerdir. Bu yüzden, yazılı ve görsel basın yoluyla birçok kanaldan, insanla şempanze arasındaki benzerlikler çeşitli gözboyayıcı haber ve çarpıtmalarla bezenir ve evrim masallarıyla birlikte topluma sunulur. Emil Menzel’in “Düşünen Şempanze” yargısı da kendi Darwinist önyargılarına uygun şekilde kurguladığı bilim dışı bir yargıdır.
Şempanzelerin düşünen canlılar oldukları, bunun da sözde evrim sürecinden kalan bir özellik olduğu propagandasının geçersizliğini gösteren önemli bir örnek, Betty isimli New Caledonia kargasıdır. Betty, laboratuvar ortamında 10 ayrı denemede, düz bir teli bükerek ucu kancalı bir alet yapmış ve bunu derince bir kabın dibindeki yiyeceği almada kullanmıştır. Bilim adamlarını hayrete düşüren nokta, Betty’nin yaşadığı doğal ortamda tel bulunmaması ve Betty’nin bir telin esnekliğini ve büküldüğünde ucu kancalı bir alete dönüşebileceğini bilme ihtimalinin olmayışıdır. Dahası Betty, önce düz telle başlamakta, sonra bunun işe yaramayacağını anlamışçasına vazgeçip kancalı tel yapmaya girişmektedir. Dışarıdan bakıldığında tüm bunlar muhakeme ürünü davranışlar gibi görünmektedir. Bir karganın böyle karmaşık bir alet yapma yeteneğine sahip olması evrimci senaryolara önemli bir darbe oluşturmaktadır. Çünkü hiçbir şempanze, bakıcılarının veya davranış bilimcilerin tüm yönlendirmelerine rağmen böyle bir başarının yanına yaklaşmış değildir. Daha da önemlisi hayali evrim ağacına göre karga ile insan birbirine son derece uzaktır. Şempanze ise hayali evrim ağacında insana çok daha yakın olduğu halde alet yapma yeteneği açısından insana kargalar kadar yaklaşamamaktadır.
Görüldüğü gibi bilim dünyasında şempanzelerden çok daha karmaşık davranışlar ortaya koyabilen canlılar vardır. Arılar malzeme sarfiyatı ve yüzey alanı açısından en uygun geometrik şekilde petekler; kunduzlar barajlar; termitler havalandırma bacaları eksik olmayan gökdelenler yapmaktadırlar. Darwinistler bu canlıların karmaşık davranışlarını bildikleri halde bunları topluma anlatma gibi bir misyon üstlenmezler. Topluma “Düşünen Kunduz”, “Düşünen Termit”, “Düşünen Karga” propagandası yapmaz, ama daima şempanzelerin ne kadar yetenekli olduğunu, şempanze davranışlarının ne kadar çok insana benzedikleri konusunda yayınlar yaparlar. “Düşünen Şempanze” propagandasının temelinde işte bu ayırım yatar.
3. Canlıların “Otomatiğe Bağlanmış” Davranışları Evrimi Değil, Bilinçli Tasarımı Kanıtlar
Emre Aköz’ün yazısında şöyle bir mantık göze çarpmaktadır: Arılar otomatiğe bağlanmış davranışlar ortaya koyarlar yani düşünemezler, şempanzeler ise duruma göre taktikler geliştirebilir yani düşünebilirler. Bu davranışlara bakıldığında şempanzeler “insan gibi”dirler. Bu düşünce kesin olarak taraflıdır.
Bu taraflı bakış açısı, insan bilincinin sözde evrimsel süreçteki gelişim senaryosuna uyarlanmış, hatalı bir bakış açısıdır. Buna göre arının davranışları sözde evrimsel olarak ilkel, şempanzenin davranışları ise gelişmiştir. Darwinistlere göre bu farklılığın sebebi, şempanzelerin insana sözde evrimsel olarak daha yakın oluşudur. Ancak bu propaganda temelden geçersizdir, çünkü “otomatiğe bağlanmış” davranışlar, yani “içgüdü”ler, evrimsel bir modelle değil, bilinçli tasarımla açıklanabilir.
Arıların, diğer birçok canlıda olduğu gibi, görünürde “otomatiğe bağlanmış” davranışları olduğu doğrudur. Ancak bu davranışların “otomatiğe bağlanmış” olduğunu belirtmek, bunların sözde evrimsel süreç içinde ilk olarak nasıl ortaya çıktığını açıklamaz.
Gerçekte ise içgüdüler, evrim teorisiyle taban tabana zıt özellikler ortaya koyar. Nispeten kısıtlı kapasitede sinir sistemine sahip böcekler sözde evrimsel olarak gelişmiş canlılarda bile görülmeyen, son derece karmaşık davranışlar ortaya koymaktadırlar. Bazı böcekler hayatlarında hiç gitmedikleri göç yollarını hassasiyetle bulabilmekte ve binlerce kilometre uzaktaki konaklama noktalarını kaybolmadan bulabilmektedirler.
Nitekim Charles Darwin otomatiğe bağlanmış bu davranışların yani içgüdülerin evrim teorisine oluşturduğu engeli görmüş ve açıkça dile getirmiştir:
“İçgüdüler Doğal Seçmeyle kazanılabilir ve değişikliğe uğrayabilir mi? Arıyı büyük matematikçilerin buluşlarını çok önceden uyguladığı petek gözlerini yapmaya yönelten içgüdü için ne diyeceğiz?” 4 ….”İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir”. 5
İçgüdü davranışlarını yakından inceleyen ve bunu doğal sebeplere dayandırarak açıklamanın imkansızlığına dikkat çeken bir isim, Sayın Aköz’ün yazısındaki arı deneyinin uygulayıcısı Jean Henri Fabre’dir. Fabre, elindeki yirmi duvarcı arıyı (mason bee) işaretlemiş ve yuvalarından birkaç kilometre uzağa götürüp burada serbest bıraktıktan sonra kaç tanesinin yuvaya dönebildiğini gözlemlemiştir. Onbeş arının yuvaya döndüğünü gören Fabre, arıların daha önce hiç bilmedikleri yollardan yuvalarını bulmaları başarısı karşısında şunları söylemiştir:
“Göründüğü kadarıyla arıların seyahatleri [normalde] kabaca 90 metre çapında bir alanı geçmemektedir. O halde yuvadan uzaklaştırdığım arılar nasıl döndü? Onları ne yönlendirdi? Bu kesinlikle hafıza değildi. Ama kendisini açıklamış görünmeye çalışmaksızın ve hayret verici etkilerini kabul ederek kendisinden hoşnut olmamız gereken; bizim kendi psikolojimizin sınırlarının çok üstünde olan bir güçtü bu”. 6
Fabre’nin kaynağını, “kendi psikolojimizin sınırlarının çok üstünde bir güç” olarak belirttiği içgüdüsel davranışların evrimci bir bakış açısı ile izahı mümkün değildir. Çünkü arıların davranışı, biyolojik yapılarına indirgenemeyecek kadar karmaşıktır. Dahası evrimcilerin sözde “daha gelişmiş” olarak nitelendirdikleri canlılar bu tür davranışların yanına dahi yaklaşamamaktadır[*]. İçgüdü davranışlarında belirgin derecede “bilinç” göze çarpmaktadır. Bu bilinç, canlının sinir sistemindeki veya genlerindeki şuursuz atomlara indirgenememekte; rastgele mutasyon ve doğal seleksiyonla da kesinlikle açıklanamamaktadır.
Canlıları yaratan ve neler yapacaklarını onlara öğreten bütün canlı ve cansız varlıkları yaratmış olan üstün güç sahibi Rabbimiz”dir. Şüphesiz bu Darwinist iddiaların temelinde Allah’ın apaçık varlığını inkar eden materyalist felsefe ve onu ayakta tutma çabaları yatmaktadır. Materyalist önyargılara sahip bir kişi bile bir an bu önyargılarından sıyrılarak düşündüğünde apaçık gerçeği görebilir. Arıların kendilerinden üstün bir akıl tarafından yönlendirildiği, yani içgüdüsel davranışlarının kaynağının “ilham” olduğu ortadadır. Hiç şüphesiz arılara davranışlarını göklerin, yerin ve ikisi arasındaki herşeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah ilham etmektedir.
Allah Nahl Suresi”nde arıların uçuşunun ve bal toplamalarının Kendi ilhamı ile gerçekleştiğini şöyle haber verir:
“Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.” (Nahl Suresi, 68-69)
Sonuç:
Darwinistler bilinçli görünen davranışlar açısından her ne kadar bazı canlıları ilkel bazılarını gelişmiş olarak nitelese ve topluma evrim propagandası yapıyor olsalar da bu propaganda geçersizdir. Sayın Aköz, canlılar alemindeki harikalıkları incelerken sadece Darwinist kaynaklara bağlı kaldığı sürece, canlılığın kökeni konusundaki bilimsel bulguları aldatıcı bir zeminde takip etmek durumunda kalacaktır.
Kendisine bu konuda eleştirel düşünmesini ve körükörüne Darwinist kaynaklara bağlı kalmak yerine Darwinizm’in geçersizliğini ortaya koyan yayınları da takip etmesini tavsiye ediyoruz. Bunu yaptığı takdirde kolayca görecektir ki, evrim teorisi yaşamın kompleksliğini açıklamadan son derece uzak, sadece materyalist önyargılarla ayakta tutulmak için çalışılan bir teoridir. Yine Sayın Aköz görecektir ki, canlılığın temelindeki komplekslik ve bilginin tek açıklaması bilinçli tasarım, yani tüm canlıları Allah”ın yarattığıdır.
[*] “Evrimleşen Zeka” isimli kitabın yazarı William H. Calvin, bilince dayanarak hayvanlardan insana uzanan bir süreklilik oluşturma işini tam bir “karmaşa” olarak niteler.7
1- Emre Aköz, “Seni Gidi Düşüncesiz Eşek Arısı”, Sabah, 3 Ekim 2003
2- Richard L. Gregory, “The Oxford Companion to the Mind”, Oxford University, New York, 1998, sf. 164
3- John Geary, “All These Brains – And Good Looks, Too!”, http://www.kookycongos.ca/lament.htm
4- Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s.186
5- Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 273
6- Fabre, J. H. The mason bees. (A. Teixeira de Mattos, Trans.) New York: Garden City Publishing. sf. 54f (1925). Original eser, 1914)
7- “How Brains Think: Evolving Intelligence, Then and Now” William H. Calvin, Basic Books,: New York,1996. sf. 45