Evrensel Gazetesi”nin “”Düşünen Bilgisayar”” Masalı

12 Kasım 2001 tarihli Evrensel gazetesinde “Yeni Bir Beyin mi Yaratılıyor?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, bilim adamlarının beynin tüm sisteminin işlevlerini anlamaya çalıştıkları anlatılıyor ve atomun parçalanması ve genetik haritanın çıkartılmasından sonra en büyük bilimsel devrimlerden birinin beynin anlaşılması olacağı belirtiliyordu. Ancak, Evrensel’in daha önceki yazılarında da olduğu gibi, yazının başlığında ve içeriğinde materyalizm propagandası yapılmıştı. Bilim adamlarının 2020 yılına kadar düşünme mekanizmasına, önsezi yeteneğine sahip, insanların isteklerini tanıyabilen, zeki, duygu sahibi, insanlarla dostuk ilişkileri kurabilecek süper akıllı bilgisayarlar üretileceği kehaneti ileri sürülüyordu.

Düşünen ve hisseden bilgisayarlar üretmek materyalistlerin en büyük hayallerinden biridir. Çünkü materyalistler sadece maddenin varlığına inandıkları için insanın ruhuna ait özelliklerin varlığını açıklayamamaktadırlar. Ve eğer ruhsal özellikleri olan bilinçli bir bilgisayar yapılabilirse, insanın ruhuna ait özelliklerin, materyalizmin iddia ettiği gibi, maddenin bir ürünü olduğu iddiasının kanıtlanacağını umarlar. Ancak, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, beyin ve işlevleri ve bilinç konusunda yapılan araştırmalar, materyalistlerin bu beklentilerinin hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini, düşünen makinelerin hiçbir zaman inşa edilemeyeceğini kesin olarak göstermiştir.

Materyalistler, düşünen makineler üretme konusundaki ümitlerini, problem çözme özellikleri yüklenmiş bilgisayar programlama alanı olan “Yapay Zeka” veya “AI” (Artificial Intelligence) araştırmacılarına bağlamışlardır. Hedefledikleri bilinç sahibi ve insandan ayırt edilemez bilgisayar aşamasına ise “Güçlü Yapay Zeka” (Strong AI) adı verilmektedir. Bu noktaya erişilip erişilemediğinin kıstası da, ünlü İngiliz matematikçi Alan Turing”in fikri temelini attığı “Turing Makinası” adlı hayali bir hedeftir.

Turing Makinesi: Materyalist Bir Rüya

Teorik bir matematik model olan “Turing Makinesi” ideal bilgisayar anlamına gelir. Pratikte inşası imkansız olan bu makina, sonsuz uzunlukta bir bant ve zaman kısıtlaması olmaksızın, bandın üzerinde her birinin içinde belirli semboller ve bu sembolleri okuyup, onları belirli bir programa göre silebilen, değiştirebilen ve hareket edebilen bir başlıktan oluşur. Turing, hiçbir zaman yapılamayacak bu hayali makinanın, insanın bütün ruhsal özelliklerine sahip olabileceğini varsaymıştır. Ancak geçen elli yıla yakın süre içinde insan benzeri makina projesinin yanına dahi yaklaşılamamıştır.

Alan Turing bu hedefi belirlerken, amaca ancak “Turing Testi” aşıldığında ulaşılacağını belirtmiştir. Bu testte denek bir odaya kapatılır. Yanındaki diğer odalarda ise yazıyla iletişim kuracağı çok sayıda kişi bulunur. Bunlardan biri de bilgisayardır. Denek her tür soruyu yönelterek, bağlantı kurduklarının hangisinin makina olduğunu bulmaya çalışır. Eğer bulamazsa gerçek insansı makina icad edilmiş demektir. Yapay Zeka camiasınca şu anda terk edilmiş olan ve anlamlı bulunmayan bu hedef, çeşitli filmlere, öykülere ve romanlara konu olmaktan öteye gidememiştir.

Turing makinasının imkansızlığının nedeni, bu makinaya ilham kaynağı olan materyalist felsefenin yanlışlığıdır. Materyalistler bilinci maddede ararlar ve dolayısıyla cansız, şuursuz atomların tesadüfen bir araya gelip gören, koku ve tat alan, sevinen, düşünen beyni oluşturduğunu öne sürerler. Bu ise bilimsel olarak imkansızlığı görülmüş, kabul edilmesi mümkün olmayan saçma bir iddiadır.

Çince Odasındaki Çince Bilmeyen İnsan

Yapay zeka görüşünü savunan bilim adamlarının en önde geleni, koyu bir materyalist ve katı bir Darwinci olan Daniel Dennett”tir. Bu hayali teoriyi tutkulu bir şekilde savunan Dennett”e verilen cevapların başında, California Üniversitesi felsefe profesörü John R. Searle”ın cevabı gelir. Searle”ın, Behavioral and Brain Sciences adlı dergide yayınlanan makalesi geniş yankı uyandırmıştır. Searle, makalesinde bu teoriyi şöyle bir örnekle geçersiz kılmaktadır: “Çince Odası” adını taşıyan hayali bir ortamda Çince bilmeyen birisinin bir odaya kapatıldığı düşünülür ve kendisine sınırsız sayıda Çince yazılar verilir. Bu yazılar sorulabilecek her Çince soruya uygun Çince cevaplardan oluşur. Bu tabii gerçekleşmesi mümkün olmayan hayali bir durumdur. Ancak bu düşünce egzersizinde önemli olan husus şudur: Çince bilmeyen bu kişi her soruya uygun cevaplar verebilmesine karşın yaptığı işten hiçbir şey anlamaz, yani bilinçten söz edilemez.

Searle, bir bilgisayarın belirli bir program çerçevesinde yaptıklarını Çince bilmeyen kimsenin yaptıklarına benzetir. Yani bilgisayarlar ne kadar gelişmiş olurlarsa olsunlar yaptıkları hiçbir şeyi anlamazlar, çünkü bilinçli değildirler.

Deep Blue Hakkındaki Yanılgılar

Bilgisayarların bir insan gibi bilinçli davranışlar sergileyeceğini düşünenler, geçtiğimiz yıllarda Deep Blue adlı satranç programının dünya satranç şampiyonu Gary Kasparov”u yenmesiyle büyük bir sevince kapılmış ve teorilerinin doğrulandığını düşünmüşlerdi. Ancak Deep Blue”yu inşa etmiş olan bilgisayar uzmanlarının kendi ifadeleri, materyalistlerin bilgisizce ve ısrarla savundukları teorilerinin ne kadar geçersiz olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur:

 

 

“”Deep Blue”yu inşa eden ekip onda “akıl” olmadığını, yalnızca oyunu başlatan ve bitiren, büyük ustaların danışmanlığıyla ayarlanmış fonksiyonları puanlayan ve derinleştiren geniş bir veri tabanı, ve özellikle, her hareket sırasında 14,5 hareketi önceden görmesini sağlayan süratin varlığından söz edilebileceğini söylüyorlar. Satranç bilgisayarları Güçlü Yapay Zeka değildir, taktik ve strateji hesaplamaz, yalnızca milyarlarca olasılığı tek tek ele alıp hamle yaparlar. Bu bakımdan insanla hesap makinesini karmaşık hesaplamalarda yarıştırmak neyse, kısıtlı sayıda hamle ve olasılığa dayalı oyunlarda karşılaştırmak da o denli anlamsızdır.

Gelişmiş robotların mekanizmalarını bilen tasarımcılar ve mühendisler, onların gerçekten bilince sahip olduklarını iddia edecek son kişilerdir. İçine baktığınızda robotlar ne kadar gelişmiş olurlarsa olsunlar, mekanik prensiplere göre hareket eden makineler olacaklardır. Bir bütün olarak değerlendirildikleri dış taraftan bakıldığında, akıllı oldukları etkisi oluşacaktır.” 1 

 

Bilim felsefecisi Karl Popper, Nobel ödüllü Sir John Eccles ile birlikte yazdığı kitabında bu konudaki kesin kanaatini şöyle bildirir:

 

 

“Çok tartışılan bir konu olan, “bir gün düşünebilen bir makine yapabilir miyiz” sorusu ile ilgili olarak daha bir şey söylemedim. “Bilgisayarlar düşünebilir mi?” başlığı altında bu konu çok konuşuldu… Tereddütsüz olarak, söyleyebilirim ki hayır düşünemezler… bilinçli bilgisayarlar yapamayacağımızı bildiriyorum. Yıllar evvel daha bilgisayar tartışmasının başlarında yazdığım gibi bir bilgisayar gelişkin bir kalemdir, hepsi o kadar.” 2

 

Eccles başka bir röportajda konu hakkındaki görüşlerini şu şekilde belirtiyor:

 

 

“Beni endişelendiren, beynin bir bilgisayar gibi çalıştığını düşünen ve yapay zekadan ve robotlardan bahseden aptal insanların olmasıdır. Kapitalist mantıklarıyla her şeyin üretilebileceğine sonra da satılabileceğine inanıyorlar. Bu yanlıştır. Bu eğilim, araştırmaların yapılmadan yorumlanmasına yol açtı. Bunda yapay zeka konusunda çalışan insanların büyük yönlendirmesi var.” 3

 

Beynin Kompleks Yapısı

Konunun evrimci-materyalist dogmayı çürüten bir diğer yönü ise, “yapay zeka oluşturabilmek” umuduyla yürütülen tüm bu çabaların, amacına varamasa da, insan beyninin ne kadar kompleks bir tasarıma sahip olduğunu göstermesidir. Bu durum, insanın temelde rastlantıların ve doğa kanunlarının ürünü olduğunu ileri süren evrim teorisinin ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu ortaya koyar. Evrim teorisini eleştiren bilim adamlarından Arthur E. Wilder-Smith de konuyu bu açıdan şöyle değerlendirmiştir:

 

 

“İnsan beynindeki korteks gibi bir organı oluşturmak için gerekli olan bilginin ve amaca yönelimliliğin doğa kanunlarının yardımı ile tesadüfen oluştuğunu savunan bir bilim adamı, ya termodinamiğin ikinci kanununa aşina değildir ya da batıl inançlara sahiptir. Çünkü bir bilim adamı, akıllı bir elektronik bilgisayar oluşturmak için amaca yönelimin ve aklın gerekli olduğunu bilmelidir. Bilgisayarın malzemeleri, parçaları bütünü oluşturmak için gereken amaç yönelimine sahip değildir. Aynı şekilde biyolojik bir organizmanın sentezlenmesinde atomların ve inorganik moleküllerin davranışlarını içeren doğa kanunları da bu bilgiye sahip değildir.” 4

 

Sonuç olarak evrimci materyalistlerin büyük bir yanılgı içinde oldukları ortadadır.

Makinayı ve Bilinci Birbirinden Ayıran Büyük Fark

Yapay zeka tartışmasında bilinmesi gereken ise şudur: Üstün bir tasarımın ürünü olan canlıların sahip oldukları mekanizmaları taklit etmek, bu sistemleri teknolojide kullanmak kuşkusuz faydalıdır. Örneğin kuşların uçuşunu taklit ederek bir uçak yapabilirsiniz veya balinaları taklit ederek gemiler, böcekleri taklit ederek küçük robotlar yapmak mümkündür. İnsana verilen akıl, bu canlılardaki hayranlık verici tasarımı çözebilecek ve çeşitli alanlarda kullanabilecek kadar mükemmeldir. Bu bile kendi içinde mucizevi bir gelişmedir. İnsan beyninin nasıl bir sistemle çalıştığını çözmek ve aynı sisteme göre çalışan makineler üretmek de bu mantık içinde değerlendirilmelidir. Beynin organik yapısını, çalışma ilkelerini anlayıp beyin gibi çalışan bir makine, bir robot yapabilirsiniz. Bir makinenin insani fonksiyonları taklit etmesini de sağlayabilirsiniz. Örneğin bir robot yürüyebilir, ses çıkarabilir, sese ve ışığa göre işlem yapabilir. Gerekli programlar yüklendikten sonra bir bilgisayarın taklit etmekte zorlanacağı çok az şey olacaktır. Ancak mekanik devrelerden, programlardan, yazılımlardan, elektrik devrelerinden oluşan bu yapı, bilinç, akıl, idrak, duygu gibi ruha ait özelliklere asla sahip olamayacak ancak bu özelliklere sahip bir insanın programlamasıyla bu özellikleri (programın sınırları çerçevesinde) otomatik şekilde taklit edecektir.

Makinelerin otomatik, kurallara bilinçsizce uyan, programlanmış, tekrar edilen kurallara dayalı yapısı bilinçsiz olarak çalışmaktadır. İnsandaki sağduyu, değer yargıları, soyut düşünme kabiliyeti, ilham, anlama, kavrama, yargılama ve sanatsal değerlendirme ise bilincin mutlaka gerekli olduğu, taklit edilemeyen özelliklerdir.

Eccles, evrimcilerin bilinç hakkındaki yanlış görüşlerini şu şekilde eleştirmektedir:

 

 

“Bu (zihinsel) oluşumlar madde-enerji arasındaki basit etkileşimlerden kaynaklanmaz. Akıl, beyin kütlesinin bir salgısı değildir… Hiç şüphesiz hayvanlarda bilinç bulunduğu iddiası tamamen maddi bir dünyada, tamamen doğal süreçler perspektifinde hareket eden dogmatik evrimcilerin yanılgısıdır. Ben de Popper”ın dediği gibi şöyle söyleyeceğim, bilincin ortaya çıkışında, hayatın ortaya çıkışında da olduğu gibi bir gizem, bir bilmece hatta bir mucize söz konusudur.” 5

 

Sözkonusu mucize, Allah”ın eşsiz yaratma kudretidir. Allah, insanın bedenini kusursuzca yaratmış, ardından ona Kendi ruhundan üflemiştir. İnsanın sahip olduğu tüm bilinçsel özellikler, örneğin görme, işitme gibi duyular ve düşünme, hissetme, duygu gibi kavramlar, Allah”ın ona verdiği mucizevi nimetlerdir. Kuran”da bu gerçek insana şöyle hatırlatılır:

 

 

De ki: “Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O”dur. Ne az şükrediyorsunuz?” 

 

Sonuç

Evrensel gazetesinde yer alan haber, dogmatik bir materyalizm propagandasından başka bir şey değildir. Cansız ve şuursuz maddelerin, elektrik devrelerinin, metallerin, kabloların düşüneceklerini, sevgi, merhamet, şefkat, öfke gibi hisler duyabileceklerini, anlama ve kavrama yeteneğine sahip olabileceklerini, dinledikleri bir müzikten zevk alabileceklerini, adalet gibi kavramlardan haberdar olabileceklerini, bir kokudan hoşlanabileceklerini öne sürmek sadece bilimle değil, akıl ve mantıkla da çelişen büyük bir yanılgıdır. Materyalizme körü körüne bağlananlar hariç, konu hakkındaki bilimsel kanıtları inceleyen her insan aynı sonuca varacaktır.

1– Hans Moravec Robotics Institute Carnegie Mellon University, http://www.frc.ri.cmu.edu/~hpm/
2- The Self And Its Brain: An argument for Interactionism, Karl Popper and John C. Eccles, Routledge, reprint 2000, s.207-208
3- Entrevista con, Sir John Eccles por Alexia Kábana, www.arvo.net/Ciencia_fe/Eccles_cerebro.htm
4- Arthur E. Wilder-Smith, The Natural Sciences Know Nothing of Evolution (Santee, California: Master Books, 1981), s. 154
5- Entrevista con, Sir John Eccles por Alexia Kábana, www.arvo.net/Ciencia_fe/Eccles_cerebro.htm

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.