Sabah gazetesi ve Yalçın Pekşen, evrim teorisi için sorun olan bir fosili, evrimin delili sanma yanılgısına düşmüşlerdir.
Sabah gazetesinin 17 Temmuz 2001 tarihli sayısında “Maymun Adam Gerçekten Varmış” başlıklı bir haber yayınlandı. 18 Temmuz 2001 tarihli Akşam gazetesinde ise Yalçın Pekşen köşesinde “Evrim Süreci bitiyor mu?” başlıklı yazısında aynı haberden sözetti. Time dergisinin 23 Temmuz 2001 sayısında yeralan bir haber kaynak alınarak hazırlanan bu evrim taraftarı yazılar, aslında ünlü bilim dergisi Nature�ın 12 Temmuz 2001 tarihli sayısında yer alan bir araştırmanın sonuçlarına dayanıyordu. Ne var ki, araştırmanın kamuoyuna aktarılması sırasında Time dergisinin içine düştüğü hatalar, Sabah gazetesi ve Sayın Yalçın Pekşen tarafından da tekrarlanmıştı.
Sabah”ın haberinde, Time dergisindeki habere dayanılarak, Etiyopya”da bulunan ve Ardipithecus ramidus Kaddaba ismi verilen fosilin, insanın ilk atası olduğu kabul edilen yeni bir alt-tür olduğu iddia ediliyordu. Bu fosilin, evrimcilerin 150 yıldan beri bulmayı umdukları yarı insan yarı maymun bir yaratık olduğu öne sürülüyor ve haber insanın evriminin çok önemli bir parçası bulunmuş gibi kamuoyuna sunuluyordu. Oysa, hem Time dergisinde, hem araştırmanın sonuçlarının yayınlandığı Nature dergisinin 12 Temmuz 2001 tarihli sayısında, hem de haberin konu edildiği bir diğer önemli bilim dergisi Science dergisinin 13 Temmuz 2001 tarihli sayısında, bu fosil hakkındaki yorumların son derece çelişkili olduğuna dikkat çekilmekteydi. Bu yazıda, bilim adamlarının son fosil bulguları hakkındaki – Sabah gazetesinde ve Sayın Pekşen”in yazısında yer almayan – yorumlarına yer verilecektir.
Bulunan son fosil hakkında birçok çelişki söz konusudur
Her ne kadar evrimci basında bu yeni fosil insan ile şempanzeler arasındaki zincirin bir halkası olarak tanıtılsa da, araştırmanın sonuçlarının yayınlandığı Nature dergisinin kıdemli editörü Henry Gee tarafından derginin 12 Temmuz 2001 tarihli sayısında yazılan “Return to the Planet of Apes” başlıklı makalede, bu kalıntılardan yola çıkarak böyle bir tanımlamanın tartışmalı olacağı belirtilmiştir:
“A. r. Kadabba�nın bir alt tür olarak tanımlanması ihtilaflı olacaktır…”
Henry Gee”nin eleştirisinde böyle yeni bir alt-türün tanımlanmasının yanlış olacağı özellikle belirtilmektedir. Buna rağmen, tamamen evrimci önyargılara dayalı olarak, fosil “ilkel” insan türü diye yorumlanmış ve evrim soyağacında boş kaldığı düşünülen bir yere yerleşmesi daha uygun görülmüştür.
“Öne sürülecek bu ihtimallerin tatmin edici olup olamayacağı ise başlı başına bir sorundur.”
1. Bulunan kemikler birbirinden kilometrelerce uzakta ve farklı tarihlerde bulunmuştur
Bulunan fosil yedi kemik parçasından ve 4 dişden oluşmaktadır. Time dergisi, tek bir ayak parmağı kemiğini göstererek, “bu kemik canlının iki ayak üzerinde durduğunu gösteriyor” iddiasında bulunmaktadır. Ancak 8 sayfalık yazının son sayfasında bu ayak parmağı kemiğinin, diğer kemiklerden 16 km (10 mil) ileride bulunduğu belirtilmektedir. (bkz Nature, s. 131″deki harita). Nature”daki orjinal rapor incelendiğinde daha da vahim bir durumla karşılaşılmaktadır. Bu raporda, Ardipithecus”un kemiklerinin aslında “1997 yılından itibaren 5 farklı bölgeden11 farklı insanımsı örneğinden” toplandığı açıklanmaktadır. Ayak parmağı kemiği ise 1999 yılında bulunmuştur ve diğer bulunan kemiklerden de 0.6 milyon yıl daha gençtir. Yani tüm bulunan kemikler aynı canlıya ait değildir ve hatta aynı dönemde yaşayan canlılara da ait değildir. Bu şekilde toplanmış kemiklere bakarak canlının özellikleri hakkında yorumda bulunmak ve bu canlıyı insanın evriminde bir yerlere yerleştirmeye çalışmak, bilimsellikle ilgisi olmayan bir propagandadan başka bir şey değildir.
2. Fosilin diş yapısı hayali insanın evrimi ağacı açısından çelişkiler içermektedir:
A. r. Kaddaba, morfolojik açıdan Tim White”ın 1992 yılında bulduğu Ardipithecus ramidus isimli fosil ile benzerlikler taşıdığı için Ardipithecus grubundan sayılmıştır. Ancak, fosilin diş yapısı bu gruplandırma için önemli bir çelişki oluşturmaktadır. Çünkü bulunan fosil, 1992 yılında bulunan fosilden 1,5 milyon yıl daha yaşlıdır. Ancak Time dergisinde de belirtildiğine göre, 4.4 milyon yıllık Ramidus�un dişleri 5.8 milyon yıllık Kadabba�nın dişlerinden daha fazla maymunsu özellikler göstermektedir. Yani genç olan fosilin dişleri yaşlı olana göre daha çok maymunsu özelliğe sahiptir. Oysa evrim teorisine göre, zaman ilerledikçe maymunsu özellikler giderek kaybolmalıdır. Evrimciler tarafından önemsiz bir bilgi gibi aktarılan bu gerçek, söz konusu maymun-insan hayali sıralamasının tutarsızlıklarla dolu olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Antropoloji profesörü ve Arizona State University”de İnsan Kökenleri Enstitüsü direktörü olan Donald Johanson, bu konuda yapılan önyargılı sınıflandırmayı şöyle ifade etmektedir:
“5.5 milyon yıllık fosilleri 4.4 milyon yıllıklarla aynı türlerin üyeleri olarak yanyana koyduğunuzda, bunların bir ağaç üzerindeki ince dallar olabileceklerini dikkate almazsınız. Herşey düz bir çizgide olmaya zorlanmıştır.” (Michael D. Lemonick, Andrea Dorfman,”One Giant Step for Mankind”, Time, 23 Temmuz 2001)
3. Bu canlı soyu tükenmiş bir şempanze türüdür
Bazı evrimciler Ardipithecus”un insanlar ve şempanzeler arasındaki zincirin bir halkası olduğunu kabul etmektedirler. Ancak Henry Gee bu fosilin insandan çok şempanzeye benzediğini belirtmektedir.
Science dergisinin 13 temmuz 2001 tarihli sayısında söz konusu fosille ilgili yayınlanan yazıda ise George Washington Universitesinden Bernard Wood”un şu yorumuna yer verilmektedir:
“Bu bulguyu insan veya şempanze atası kategorilerinden birine sıkıştırma zorunluluğu hissetmek bir hatadır.”
Time dergisinde ise Wood”un şu sözlerine yer verilmektedir:
“Bu bir hominid ata ya da şempanze ata olarak sınıflandırılması mümkün olmayan bir yaratığın ilk örneğidir. Fakat bu onu her ikisinin de ortak atası yapmaz. Sanırım kuyruğu bu eşşeğin üzerine tutturmak çok zor olacak.”
Evrimciler, soyu tükenmiş maymun türlerini insan ile şempanze arasındaki zincirin bir parçası olarak göstermeye çalışırlar. Kuyruksuz maymunun latince karşılığı olan “-pithecus” eki ile isimlendirilen bu canlılar, aslında türü tükenmiş kuyruksuz maymunlardır ve insanın evrimi için hiçbir delil teşkil etmezler. İnsanın atası olarak belirtilen fosiller gerçekte soyu tükenmiş şempanzelerdir. Örneğin en ünlü “-pithecus” örneği olan Lucy”nin (Australopitpecus afarensis) şempanzelerle aynı büyüklükte bir beyni vardır, kaburgaları ve çene kemiği şempanzeleriyle aynı şekildedir, kolları ve bacakları canlının bir şempanze gibi yürüdüğünü göstermektedir. Hatta leğen kemiği de şempanzelerinki gibidir. (Richard Allan & Tracey Greenwood, Primates and Human Evolution in the textbook: Year 13 Biology 1999. Student Resource and Activity Manual, (Biozone International. Printed in New Zealand.) , s. 260)
Sonuç olarak, sözkonusu Ardipithecus ramidus Kadabba fosili de Nature dergisinde de belirtildiği gibi şempanzeye benzemektedir ve insanın kökeni ile hiçbir ilgisi yoktur.
Nature Dergisinden ve Evrimcilerden İnsanın Kökeni Konusunda İtiraflar
Nature dergisinin 12 Temmuz 2001 tarihli sayısında yayınlanan Henry Gee”nin makalesi, sadece Ardipithecus ramidus Kadabba fosili hakkında evrimci spekülasyonların temelsizliğini göstermekle kalmamakta, aynı zamanda tüm “insanın evrimi” senaryosunun birçok açıdan çıkmaz içinde olduğunu belirtmektedir. Bu makalede belirtilen bazı gerçekler şöyle özetlenebilir:
1. Moleküler Kanıtlar, Evrim Şemalarını Geçersiz Kılıyor
Etiyopya�da bulunan A. r. Kadabba�nın gibi bir kaç kemik veya diş fosilinin, bir canlının nasıl yaşadığı hakkında bilgi veremeyeceğini, antropologlar bilimsel yayınlarla gözler önüne sermektedirler. Yine Gee”nin makalesine göre, Londra Üniversitesi�nden Mark Collard ve George Washington Üniversitesi�nden Bernard Wood adlı antropologlar, bu zamana kadar temel kriter kabul edilen diş ve iskelet kalıntılarının, “hominid fosillerinin evrim sistematiğinde temel alınmaması” gerektiğini savunmaktadırlar. Bu tespitlerini Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi�nin yayın organında 25 Nisan 2000 tarihli makalelerinde bildirmişlerdir.(İnsan Filogenetik Hipotezleri ne kadar güvenilir?, PNAS, 25 Nisan 2001, s. 5003) Nature dergisinde de bu yayın referans alınarak, kemik ve dişlerin karşılaştırılmasına dayalı evrim şemalarının yanlış olduğu şöyle belirtilmektedir:
“Diş ve iskelet kalıntıları evrimsel geçmişi çizmede güvenilmezdirler. Bu kalınıtlardan yola çıkılarak yapılan soy ağaçları moleküler araştırma sonuçlarına ters düşmektedir.”
Moleküler incelemelere dayalı yorumların bu dış benzerliklerle zıt sonuçlar vermesi evrimcileri telaşlandırmış görünmektedir. Bu durum “paleontolojiye hakim olan belirsizlik” diye yorumlanarak, insanın evriminin “her zaman olduğu gibi bir sır” olarak kaldığı aktarılmaktadır. Henry Gee tarafından evrim teorisinin içinde bulunduğu durum son olarak şu sözlerle ifade edilmektedir:
“İnsanın evrimi her zaman olduğu gibi yine sır olarak kalacağa benziyor… Evrimsel bağlantılar karanlıkta kalmakta”
Evrim savunucularını köşeye sıkıştıran nokta, şimdiye kadar fosiller üzerinde yaptıkları taraflı yorumların ve kurdukları hayali evrim ilişkilerinin, yeni ortaya çıkan moleküler verilere uymamasıdır. Birbirine yakın akraba olarak gösterdikleri türler arasında büyük moleküler farklılıklar çıkmakta, bu da 150 yıldır biyolojinin temel gerçekleri gibi gösterilen evrim şemalarını çürütmektedir. Bir kez daha, bilimsel bir buluş evrim teorisini yalanlamaktadır.
2. Şempanze İnsan Arası Fosil Yok
İnsanın kökeni hakkındaki evrimci senaryo bir çok açıdan tutarsızdır. Bir yanda insanla şempanze arasında geçiş olduğu iddia edilirken, diğer yanda şempanzenin evrimini kanıtlayacak tek bir fosil bile bulunmamaktadır. İnsana ait fosillerin hayali evrimsel geçmişini ortaya koyamadığını “insanın fosil kayıtları parça parça” diyerek kabul eden Nature dergisindeki Henry Gee imzalı makalede, şempanzenin fosil kayıtlarının ise “tamamen eksik” olduğu ifade edilmektedir:
“İnsanın evrimine ait fosil kalıntıları parça parça ve çeşitli yorumlara açık. Şempanze evrimine ait fosil kanıtlar ise tamamen eksik.”
Aynı makalede, evrimciler tarafından insanın ataları olduğu iddia edilen hominid (insansı) fosillerinin, ilkelden gelişmişe doğru bir sırayı takip etmediği de itiraf edilmekte, aksine kayıtlarda bu fosillerin bir anda ortaya çıktığı belirtilmektedir. Makalede, evrim teorisinin 150 yıldır umulan kanıtı olan “ara formların” var olmadığı, farklı türlerin hep aniden ortaya çıktığı şöyle bir benzetmeyle açıklanmaktadır:
“Hominid fosillerinin keşfi, yolcu otobüslerine benziyor. Bir süre için hiç biri yokken, aynı anda 3 tanesi birden ortaya çıkıveriyor“
Henry Gee, yapılan tüm paleontolojik kazılara rağmen, şempanze ve insan bağlantısını gösterecek hiç bir fosil bulunmadığını yine aynı yazıda şöyle itiraf etmektedir:
“Hominid fosillerinin çok nadir olduğu konusu çok ünlü bir gerçektir, şempanze bağlantısı ise nedense hiç bir fosil kaydına sahip değildir.”
Görüldüğü gibi evrim teorisi hiç bir kanıt olmadan savunulmaktadır. Bilim dünyasında evrimci iddiaları hep öne çıkarıp desteklemiş olan Nature gibi “otorite” bir derginin, bu gerçeği kabul eden itiraflara yer vermesi ise, evrim teorisinin çöküşünü sergilemesi açısından belge niteliği taşımaktadır. Nature, şempanze ile insan arasında bir soyağacından bahsetmenin imkansız olduğunu sebepleri ile anlatırken, bu konudaki bilimsel gerçekleri de ilk defa zorunlu olarak kabul etmiştir.
Her evrimci kendi keşfinin “insanın atası” olduğu iddiası ile ortaya çıkıyor
İnsanın evrimi senaryosu çelişkilerle doludur ve hiçbir fosil bu senaryodaki boşlukları doldurmamaktadır. Medyada büyük bir kanıtmış gibi zaman zaman öne sürülen bulgular ise, aslında evrimcilerin kendi bulguları üzerindeki taraflı spekülasyonlarından başka bir şey değildir. Bir keşifte bulunan evrimci paleontolog veya antropolog, kendi bulgusunun insanın atası olduğu iddiası ile ortaya çıkmaktadır. Hem evrim teorisine körü körüne bağlılıkları, hem de şöhret merakı, bulunan fosiller hakkında yapılan tespitleri daha da güvenilmez yapmaktadır. Son fosili bulan araştırmacılarla, 2000 yılında bulunan ve Milenyum Adamı ismi verilen fosili bulan araştırmacı ekip arasındaki tartışmalar da bunun son örneğini oluşturmaktadır. Science dergisinin 13 temmuz 2001 tarihli sayısında bu konuda şu yorum yapılmaktadır:
” Orrorin (Milenyum Adamı) ve Ardipithecus”u bulan iki araştırma ekibi de bir diğerinin bulduğu fosil için insanın en eski atası olamayacağını, sadece kuyruksuz maymunların atası olabileceğini öne sürüyor. Hangisinin haklı olduğunu söylemek zor.” (Science, 13 Temmuz 2001, vol 293, s. 188-189)
Örneğin Milenyum Adamı”nı bulan ekipte yer alan Paris Ulusal Doğa Tarih Müzesi”nden Brigitte Senut, yeni bulunan A. r. Kaddaba fosili için “Son bulgular insanımsı evriminin modu ve zamanlaması hakkında uzun zamandır süregelen fikirlerle çelişiyor” demektedir. (Science, 13 Temmuz 2001, vol 293, s. 188-189)
Time dergisinde ise iki ayrı fosilin kaşifleri olan iki ayrı evrimci grup arasındaki tartışma için şu yoruma yer verilmektedir:
” Aslında geçen Aralık�ta 6 milyon yıllık fosili sunan Fransız ve Kenyalı ekip, Orrorin tugenensis olarak ( ya da daha tanıdık olarak 2000 de duyurulduğu için Milenyum Adamı olarak) bilinen fosilin insanın gerçek atası olduğu ve Ardipithecus”un bir maymunun amcasından ya da şempanzenin büyük büyük babasından başka birşey olmadığı konusunda ısrar ediyorlar.”
Ünlü evrimci Richard Leakey yeni bulunan fosil için şu yorumu yapmaktadır: “Eğer onların yazılarını okursanız, neredeyse dişlerle ilgili söyledikleri herşey onun daha çok maymun benzeri olduğunu gösterir.”
Londra University College”dan evrimci paleontolog Fred Spoor ise “Ne bu fosil ne de Orrorin hakkındaki açıklamalar hatasız değildir” demektedir. (Science, 13 Temmuz 2001, vol 293, s. 188-189)
Fosiller hakkında her evrimcinin farklı yorumlarda bulunması, bilimsel kriterlerden çok kişisel görüşlerin bu konuda hakim olduğunun bir göstergesidir. Bu durum, evrim teorisi hakkında öne sürülen iddiaların ne kadar güvenilmez olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Sonuç
Görüldüğü gibi Türk basınında “evrimin açık kanıtı” gibi gösterilen A. r. Kaddaba fosili hakkında bilim adamlarının yorumları ve açıklamaları, bu fosilleri “insanın atası”, “insanın evrimindeki kayıp halka” gibi sloganlarla kamuoyuna duyurmanın bilimsel ve güvenilir olmayacağını göstermektedir. Ancak, Sabah gazetesinde tam sayfa haberi görenler, eğer orjinal kaynaklara ulaşma imkanına sahip değillerse ve evrim teorisi hakkında yüzeysel bir bilgiye sahiplerse, gerçekten de insanların “maymun atalarının” bulunduğunu sanacaklardır.