Son günlerde bazı gazetelerde insan genomu çalışmaları hakkında taraflı ve yanlış aktarımlar yapılmaktadır. Genom projesi ile ilgili bilimsel haberler evrim teorisinin kanıtıymış gibi sunulmakta, bilim adına son derece önemli olan bu gelişme çarpıtılmaktadır.
Sabah ve Hürriyet gazetelerinin başını çektiği bu kampanyanın her detayında, bilgisizlik, yüzeysellik ve muhakeme bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Gerçekte genom projesi evrim teorisine hiç bir şekilde bir destek sağlamamıştır ve zaten evrim taraftarı bilim adamlarınca da böyle bir iddia öne sürülmemektedir. Buna rağmen Sabah ve Hürriyet gazeteleri genom projesi sonuçlarını Darwinizm’in delili gibi yorumlayarak sunmakta, ihtiyaç duydukları yerde bilimsel sonuçlar üzerine eklemeler ve tahrifatlar yapmaktan çekinmemektedirler.
İşin ilginç tarafı, dış basında bu önemli bilimsel gelişme “genetik hastalıkların erken teşhisi ile birlikte, vücudumuzun nasıl çalıştığını öğrenmemize fayda sağlayacak” diye tanıtılırken, ülkemizde evrime destek arama çabasıyla birlikte sunulmasıdır.
GEN SAYISININ AZ ÇIKMASI İNSAN DNA’SINI “BASİT” KILMAZ
Sabah gazetesi 12 ve 13 Şubat 2001 tarihli haberlerde, öncelikle genom projesi sonuçlarını basitleştirerek, DNA”nın kompleksliği ve mükemmelliğini kendince örtbas etme çabasına girişmiştir. Projenin sonuçları arasında insan DNA”sının sanılanın aksine 100 bin değil de 30-40 bin civarında olduğu açıklamasından yola çıkarak, “demek ki genler basitmiş” izlenimi verimeye çalışılmıştır.
Ancak bu tamamen yanlış bir çıkarımdır. İnsanda 35 bin kadar gen olması insan DNA”sının “basit” olduğu anlamına gelmez. 35 bin gen, 3 milyar birimden oluşan DNA’nın şu an için işlerliği çözülebilmiş kısmıdır. Yeni araştırmaların DNA’nın diğer kısımlarında yeni işlevler bulacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Tanımlanmış gen sayısının şimdilik bu sayıda olması ise, DNA”nın ne ihtiva ettiği bilgiyi ne de ayrıntılı mükemmel yapısını basit kılar. İnsandan çok daha az gene sahip bir virüsün bile tesadüfen oluşması mümkün değildir. DNA gibi kompleks bir yapının tek başına varlığı dahi, yaratılışa yeterli bir kanıttır.
Zaten Sabah gazetesi de bu konuda kendi içinde çelişki yaşamaktadır; 13 Şubat tarihli Sabah gazetesinde “HÜCRE BOEING’DEN DAHA KARIŞIK” başlıklı bir haber yapılmış, hücrenin ne kadar ayrıntılı bir organizasyonun ürünü olduğunu gözler önüne serilmiştir. Bunu farkeden bir insanın evrim teorisine inanması ise, bir Boeing uçağının tesadüfen oluştuğuna inanmasından daha öte bir saçmalıktır. Sabah gazetesinin bu birbirine ters haberlerle içine düştüğü çelişki, gazete tarafından yürütülen Darwinizm propagandasının tutarsızlığını ortaya koymaktadır.
SABAH GAZETESİ YABANCI YAZILARI TERCÜME EDERKEN ÇOK DİKKATLİ OLMALIDIR
Sabah gazetesi Dış Haberler servisinin bu tip bilimsel konulara yabancı olduğu gibi, İngilizce bilgisi açısından da yetersiz olduğu hemen anlaşılmaktadır. DNA”nın ne kadar büyük olduğu hakkında verilen rakam yanlış tercüme edilerek aktarılmıştır. Yazıda “insan DNA”sında 3.2 trilyon harf var” denilmektedir. Oysa insan DNA”sı 3.2 milyar birimden oluşmaktadır. Yani “milyar”, “trilyon” diye tercüme edilmiştir. Sabah gazetesinin bilimsel konuları gündeme getirirken biraz olsun gerçeklere bağlı kalmaya özen göstermesi gerekmektedir..
GEN SAYILARINI KARŞILAŞTIRARAK “EVRİM DELİLİ” OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAK, BÜYÜK BİR CEHALETTİR
Sabah gazetesi, yaptığı haberlerde, çeşitli canlı türlerinin gen sayılarını karşılaştırarak aralarında benzerlik kurmaya çalışmıştır. İnsanın maymundan evrimleştiği fikrini empoze etmek amacıyla da “Maymunla aynı, fareden 300 tane fazla genimiz bulunuyor” denmiştir. Oysa maymunun gen sayısı ile ilgili bilimsel bir çalışma bulunmamaktadır ki, bunun da ciddiye alınabilecek veriler olsun… Yazı da ayrıca fareden 300 tane fazla genimiz bulunduğu bilgisi aktarılmaktadır ki, bu da yanlış bir bilgidir. Çünkü Genom Projesinde yer alan Celera şirketinin fare genomu hakkındaki çalışması halen devam etmektedir. Fare genomu hakkında, Celera şirketi yetkilisi Mark Adams’ın yaptığı açıklamaya göre fare gen sayımına henüz başlanmamıştır yani, fare gen sayısı hakkında da henüz bilimsel bir veri bulunmamaktadır.
Sabah gazetesine benzer yayın politikasıyla tanınan Hürriyet gazetesinde ise 13.2.2001 tarihli köşe yazısında Hadi Uluengin “insan ile goril arasında 300 gen fark var” diye yazmıştır. Bu bilgi de herhangi bir bilimsel veriye dayandırılmamış asılsız bir iddiadır.
Canlı türlerinin gen sayılarının karşılaştırılması, aslında çok saçma, evrimcilere özgü bir mantıksızlık örneğidir. Çünkü DNA, canlının özelliklerinin şifreler halinde sıralandığı bir bilgi deposu, bir kütüphanedir. DNA’da organizmanın kaç tane özelliğinin tarif edildiğinden yola çıkarak, farklı canlı türleri arasında bu özelliklerin sayısının karşılaştırılması ise çok anlamsızdır.
Bu mantıksızlığı bir örnekle açıklayabiliriz: Bir geminin 198, bir uçağın da 201 sayılabilir özelliği olsa, “özelliklerinin sayısı birbirine çok yakın” diye aralarında benzerlik kurulamaz, “uçakla gemi aynı” denemez. Ya da iki ayrı kütüphanede farklı konuların anlatıldığı 1000’er kitap olsa, sırf kitap sayıları eşit diye, içerdikleri bilgilere aynı diyemeyiz.
Ancak Sabah Gazetesi, solucan, fare sinek, maymun veya insan arasında da, (tıpkı uçakla geminin karşılaştırılmasında olduğu gibi) genlerin sayılarını karşılaştırarak benzerlik kurmaya çalışmaktadır. Oysaki sayısal benzerliklerin, söz konusu canlıların birbirlerinden evrimleştiklerine delil olamayacağı ortadadır.
Nitetim konuda elde edilen bilimsel sonuçlar, evrimcilerin beklentilerinin hep aksine olmuştur. Genom çalışmasını yürüten CELERA şirketinin yaptığı bir açıklamada bu noktaya geniş yer verilmektedir. Edward Winstead “DNA Büyüklüğü ve Gen Sayıları için Sebepler Açık Değil” başlıklı makalesinde şöyle demektedir:
“HAYVANLAR ALEMİNDE GENOM BÜYÜKLÜĞÜYLE EVRİMSEL KONUM ARASINDAKI İLİŞKİ AÇIK DEĞİLDİR. En büyük DNAlardan biri, çok küçük bir yaratık olan, Amoeba Dubia’ya aittir. Bu protozoanın genomu 670 milyar DNA biriminden oluşmaktadır. Yani karşımızda en gelişmiş canlı türü olarak sunulan insanın DNA’sından 200 kat daha fazla DNA içeren bir canlı bulunmaktadır. DNA sıralamaları çıkarılmış olan organizmalar arasında, DNA büyüklükleri gen sayıları ile uyumluluk göstermemektedir”.(Reasons for the size of a genome and the number of genes are not clear, AMEOBA IS THE KING.htm, Genome News Network)
Aşağıdaki tabloda bügüne dek üzerinde çalışılmış organizmaların DNA büyüklükleri ile gen sayıları karşılaştırılmaktadır.
|
Görüldüğü gibi gen sayıları ile DNA büyüklükleri arasında herhangi bir bağ yoktur. Ne gen sayıları ne de DNA büyüklükleri, evrimcilerin öne sürdüğü gibi bir “evrim zinciri” göstermemektedirler.
HÜRRİYET GAZETESİNİN BÜYÜK ÇELİŞKİSİ
Bu konuda Sabah ve Hürriyet gibi evrimci yayın organları, çok basit bir çarpıtma yöntemi kullanmaktadırlar. İnsanın ve başka bazı canlıların gen sayısı ve DNA baz çifti sayısını yanyana sıralamakta, sonra da “bütün bunlar hayvanlarla akraba olduğumuz gösteriyor” gibi yüzeysel yorumlar yapmaktadırlar. Oysa gerçekte genel tabloya bakıldığında, gen veya DNA basamağı sayılarının, hiç bir evrimsel şemaya uymadığı, aksine bu şemaları alt üst ettiği görülmektedir.
İlginçtir, evrimci gazeteler bunu kendi haberlerinin içinde bile farkında olmadan ifade etmektedirler. Bunun bir örneği, 14 Şubat tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Maymunla insanın gen farkı yüzde 1” başlıklı haberde görülmektedir. Hürriyet’in vermek istediği evrimci mesaj, haberin içinde geçen şu cümlede özetlenmektedir:
“TEK HÜCRELİ CANLILARDAN İNSANA DOĞRU GİTTİKÇE GEN SAYISI ARTIYOR. Ancak bir fareyle insan arasındaki gen farkı sadece 300. İnsanı fareden üstün kılan işte bu genler.”
Dikkat edilirse, Hürriyet’in de kabul ettiği gibi, evrim teorisine göre canlıların kompleksliği arttıkça, gen sayısı da artmalıdır. Halbuki durum hiç de böyle değildir ve Hürriyet, üstteki satırların ardından şöyle yazarak bunu farkında olmadan itiraf etmektedir:
“Sinektekinin sadece iki katı gene sahibiz ve MISIRLA GEN SAYILARIMIZ AYNI. Bundan sonra mısır yerken bunu aklımızdan çıkarmayalım.”
Bu satırı yazan Hürriyet gazetesi, kendi kendini çürütmektedir: Mısırla gen sayımız aynı olduğuna göre, o zaman nasıl olur da “gen sayılarının yakın olması, canlılar arasında evrimsel ilişkiyi ispat eder” denebilir!!! O zaman insanın sözde “en yakın atası” mısır bitkisi midir?
Bu örnekler, evrim teorisini savunma çabası içindeki gazetelerin bilgisizlik ve yüzeyselliğini bir kez daha göstermektedir.
Hürriyet’teki haberin başlığına konu olan “insan maymun DNA’sı benzerliği” de, yine çarpıtılarak aktarılan bir konudur. Bu benzerlik aslında hayalidir, çünkü insan ve maymunun genetik bilgisinin çok az bir kısmı karşılaştırabilmiştir. Benzerlik olsa dahi, bu evrime bir delil oluşturmaz, çünkü üstteki örnekte gördüğümüz gibi mısır bitkinin gen sayısı ile insanın aynısı çıkabilmektedir.
Elbete insan bedeninin diğer canlılarla moleküler benzerlikleri olacaktır; çünkü aynı moleküllerden oluşmakta, aynı suyu ve atmosferi kullanmakta, aynı moleküllerden oluşan besinleri tüketmektedir. Elbette ki metabolizmaları ve dolayısıyla genetik yapıları birbirine benzeyecektir. Ancak bu, onların ortak bir atadan evrimleştiklerinin veya “doğanın tesadüfen bu parçaları bir araya getirerek farklı canlılar oluşturduğunun” bir delili değildir.
Aslında canlılardaki bu “ortak malzeme”, bir evrimin değil “ortak tasarımın”, yani canlıların hepsinin aynı plan üzerine yaratılmış olmalarının sonucudur.
Ayrıca Hürriyet gazetesindeki haberde, genom projesini yürütenlerden biri olan Sir John Sulston”ın canlılardaki moleküler benzerlikler hakkındaki şu sözlerine yer verilmiş ve söyledikleri evrimin bir kanıtı gibi gösterilmeye çalışılmıştır:
“…Bu, yaşamın bütünlüğüdür; doğanın parçaları birbirine sürekli olarak birleştirmesi; aynı makina parçalarıyla farklı mekanizmalar oluşturmasıdır. Austin 7 otomobilini bir Mercedes”e dönüştürebilirsiniz ama esas olarak içi aynıdır”.
Sir John Sulston”ın örneği evrimi açıklamaktan uzaktır, hatta evrimin imkansızlığını ortaya koymaktadır. Çünkü bir Austin 7 otomobili ile Mercedes”in aynı makina parçalarına sahip oldukları doğrudur. Ancak hiçbir zaman bir Austin 7, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesadüfler sonucunda, kendiliğinden Mercedes”e dönüşmez. Bunun için milyarlarca hatta trilyonlarca yıl geçse de böyle bir değişimi gözlemleyemezsiniz. Kaldı ki kimse böyle mantıksız bir iddiada bulunmaz. Austin 7 otomobilinin parçalarıyla bir Mercedes imal edebilmek için bilinçli, bilgi ve akıl sahibi teknisyenlere, mühendislere ve tasarımcılara ihtiyaç vardır. Bir Mercedes”ten çok daha kompleks bir yapıya sahip olan insan”ın da tesadüfler sonucunda bir maymundan evrimleştiğini iddia etmek ise bu iddiadan daha da mantıksız olacağı açıktır. Bu da bize bir kez daha göstermektedir ki insan ve tüm diğer canlılar akıl, bilinç ve ilim sahibi üstün bir Yaratıcının eseridir.
KADERE İTİRAZLAR, BÜYÜK BİR ANLAYIŞSIZLIKTAN KAYNAKLANMAKTADIR
Sabah gazetesi 12 Şubat 2001 tarihli sayısında bir başka çarpık yorum daha yapmış ve “kaderimizi çevremizin çizdiğini” iddia etmiştir. Bu başlık, kaderi Allah”ın belirlediği ve yazdığı bir gerçek olduğu gerçeğine karşı bir itirazdan başka bir şey değildir. Ama, “bilimsel” bir kılıf altında sunulmuştur.
Bu itirazı dile getirenler, kaderin ne olduğunun farkında değildirler. Kader, Allah”ın geçmiş ve gelecek tüm olayları tek bir an olarak bilmesidir. İnsanın henüz karşılaşmadığı bir olay kendisi açısından yaşanmamış bir olaydır. Allah ise zamana ve mekana bağlı değildir; zaten zamanı ve mekanı yaratan Kendisi”dir. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir. Her insan ve her olay için bu durum geçerlidir. Örneğin Allah her insanı belli bir ömür ile yaratmıştır ve her insanın ölüm anı Allah katında yer, zaman ve şekil olarak bellidir.
Dolayısıyla “çevre faktörü” de, genler de Allah’ın yarattığı kaderin bir parçasıdır. Kişinin çevresi ile etkileşimi de, kaderinde Allah”ın belirlemiş olduğu olayların ardı ardına gelmesinden ibarettir. Allah’ın bilgisi ve iradesi dışında hiç bir olay meydana gelmez. Genom projesi bulgularının kader gerçeği aleyhinde bir delil olduğunu zannetmek ise, ancak büyük bir bilgisizlik ve yüzeysellikten ibarettir.
Evrimci iddialardan biri daha çürüdü: DNA’nın “işe yaramaz” denen kısmı işe çok yarıyor
Genom projesi, evrimci iddiaları destekleyen değil, çürüten sonuçlar ortaya koymaktadır. Bunun bir örneği, evrimcilerin yıllardır savunduğu “Junk DNA” (Boş DNA) iddiasının geçersizliğinin anlaşılmasıdır. Bugüne dek evrimciler tarafından DNA”nın %97 lik bölümü hep “işe yaramaz” diye tanıtılmıştır. Oysa Genom çalışması sonuçları arasında DNA’nın bu büyük bölümünün aslında özelliklerimizin belirlenmesinde çok önemli olduğu ortaya çıkmıştır.
Evrimcilerin son SAFSATASI: “Kadın evrimde İLERİ”
Sabah’ın 13 Şubat, Hürriyet’in ise 14 Şubat 2001 tarihli sayılarında, “kadının evrimde daha ileride olduğu” gibi bir başka saçma iddia daha öne sürülmektedir. Buna gerekçe olarak yeni bir kanıtmış gibi sunulan konu ise, insandaki dişilik kromozomunun bir özelliğidir. Çoktandır bilinen X kromozomunun Y kromozomu ile etkileşmesi hakkındaki bilimsel bir bulgu, evrime delil gibi lanse edilmektedir. Oysa bu ayrıntı insanın evrimleştiği iddiasına hiç bir katkıda bulunmaz. Çünkü kadın erkekten farklı bir tür değildir. İnsan türünün çoğalması için erkek ve dişiye de ihtiyaç vardır. Hiç bir bilimsel anlam ifade etmeyen bu iddia, elde edilen her bulguya bir şekilde evrim etiketi yapıştırmak çabasından başka bir şey değildir.
İnsan DNA”sı içinde Bakteri ile aynı DNA parçalarının bulunması evrim safhalarına delil olmaz
Sabah ve Hürriyet gibi evrimci gazetelerde ileri sürülen bir diğer asılsız iddia, “insan DNA’sına bakteri genlerinin karıştığı” iddiasıdır. Bunu da, insan geninin bazı parçalarının bazı bakteri genlerine benzemesi üzerine ortaya atmaktadırlar. Oysa bu DNA benzerliğinin evrimle hiç bir ilgisi bulunmaz. Çünkü aynı atmosfer, su ve minerallerin bulunduğu ortamı paylaşan organizmaların, benzer ürünleri işlemek için benzer tekniklere ihtiyaç duymaları çok doğaldır. Bu, birbirinden tamamen farklı organizmalar olan, hatta bu yüzden evrimsel akraba olarak sunulamayan örnekler için de geçerlidir.
Bakteri ile insan da birbirlerine hiç benzemedikleri halde benzer DNA”ları paylaşırlar. Ancak bu evrime destek sağlamamanın ötesinde, her iki canlı türünü de aynı Yaratıcı”nın yarattığını, hatta aynı DNA malzemesi ile aynı çözümlerin yaratıldığını gösteren bir delildir. “Bakteri DNA’sı evrim sürecinde yanlışlıkla insan DNA’sına girmiş” gibi hayali bir iddia, ancak mutasyonlar ve genler hakkında hiç bir şey bilmeyen, ancak her duyduğu bilimsel gelişmeyi evrim delili sanıp heyecanlanan cahil Darwinistlerin öne sürebileceği bir mantıktır.
Sonuç
Gerçekte genom projesi, evrim teorisi lehinde hiç bir bulgu ortaya koymamıştır. Aksine, canlılar arasında DNA ve gen yapılarına dayanılarak bir “evrimsel hayat ağacı” oluşturulamayacağını ortaya koymuş ve Darwinizm’e büyük bir darbe indirmiştir. Canlıların DNA şifreleri önümüzdeki tam olarak çözülecek ve 19. yüzyıldan beridir insanlara bir gerçek gibi empoze edilen “hayat ağacı”nın bir hurafe olduğu açıkça görülecektir.
Sabah, Hürriyet gibi Darwinist gazeteler ise, bu açık gerçeği anlayamayarak ve her duydukları bilimsel bulguyu “yaşasın Darwin” nidalarıyla karşılayarak, kendilerini küçük düşürmektedirler. Eğer biraz daha akılcı ve önyargısız düşünebilseler, evrim teorisi efsanesinin çökmekte olduğunu onlar da göreceklerdir.