Hürriyet Bilim dergisinin 9 Ağustos 2003 tarihli sayısında “Dil, Yaşam Mücadelesinin Bir Ürünü” başlıklı yazı yayınlandı. Yazıda dilbilimci David Bickerton ile yapılan ropörtaj aktarılıyordu. Bickerton dilin kökeni konusunda evrimci iddialarda bulunuyordu. Ancak bu iddialar dilin evrimsel kökenlerini açıklamak bir yana dil yeteneğinin evrim teorisine ve materyalizme vurduğu darbeyi bir kez daha gözler önüne seriyordu. Aşağıda Bickerton’ın materyalist yanılgıları gözler önüne serilmektedir:
Bickerton’ın Haeckelci yanılgıları
David Bickerton kendisiyle yapılan ropörtajın başlarında çocukların bir anda konuşmaya başlama yetenekleriyle ilgili bilgiler vermektedir. Bickerton bu konuda şunları söylemektedir:
“İki yaşına geldiklerinde çocukların konuşma yetisi birdenbire gelişir ve bu birkaç ay içinde hatta birkaç hafta içinde bile gerçekleşbilmekte. Kullandıkları cümleler gitgide uzar. Bu süreç öylesine hızlı gelişir ki çocuğun bu kadar kısa bir sürede bu kadar çok şey öğrenmesi imkansızdır.”
Bickerton, dilin evriminin çocuğun ilk sözcükleri adım adım öğrendikten sonra gramer yapılarını kavramaya başlamasına benzer bir süreçte gerçekleştiğini ileri sürmektedir. Bickerton’a göre insanın ataları ilk başlarda sadece sözcüklerle konuşmuştur, gramer yapısına sahip dil yaklaşık 100.000 yıl önce ortaya çıkmıştır.
Bickerton’ın bu iddiaları akıllara 19.yy’da yaşamış Alman biyolog Ernst Haeckel’in rekapitülasyon tezini getirmektedir. “Bireyoluş, soyoluşun tekrarıdır” söylemiyle özdeşleşen bu tez, insanın embriyonik gelişimi sırasında geçirdiği aşamaların, sözde evrimde yaşanan aşamaları tekrarladığını savunur. Haeckel, yaptığı bazı sahte çizimlerle insan embriyosunun balık ve sürüngen gibi dönemlerden geçtiği izlenimini uyandırmış, o dönemde bu tez evrimciler tarafından sorgusuz sualsiz kabul edilmişti. Uzun yıllar bilimsel bir gerçek zannedilen bu iddianın geçersizliği günümüzde bilinmektedir. İnsan embriyosu Haeckel’in sahte çizimlerinde olduğu ve sözde evrimin gerektirdiği gibi aşamalardan geçmemektedir.
Şimdi Bickerton hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu düşünceyi dil yeteneğine uyarlamış görünmektedir. Çocukların aniden konuşmaya başladıkları halde karmaşık cümleleri zamanla kurabilmelerini körükörüne evrime bağlamakta ve bu durumun dilin sözde evriminin izi olduğunu ileri sürmektedir. Bu iddialar bilimsel kanıtlara dayanan iddialar değil, sadece önyargıdan kaynaklanan ve Bickerton’ın subjektif yorumlarını ortaya koyduğu varsayımlardır.
Bickerton’ın Proto-dil Yanılgısı
Bickerton, şempanzelerin proto-dil adını verdiği sözde evrimsel olarak ilkel bir dil kullandıklarını söylemektedir. Böylece insanın dilinin bir zamanlar şempanzelerin dili seviyesinde olduğu gibi bir izlenim vermektedir. Ancak şempanzelerin dilini evrimsel olarak ilkel nitelemenin bilimsel bir dayanağı yoktur ve Bickerton’ın bu iddiası kendi önyargılarını yansıtmaktadır. İnsan dili son derece komplekstir ve aşamalı bir gelişimle ortaya çıktığını hayal etmek dahi zordur.
Harvard Üniversitesi paleontoloğu ve ünlü evrimci George Gaylord Simpson bu durumu şöyle itiraf eder: “En az karmaşık kültürlere sahip halklar bile, bir konuşmacının çevresinde gördüğü herşeyi isimlendirebileceği ve tartışabileceği şekilde kompleks gramer ve geniş lügatçeye sahip, yüksek derecede karmaşık dillere sahiptir. Yeniden inşa edilebilecek en eski dil zaten modern, karmaşık ve evrimsel açıdan eksiksizdir.” (Simpson, George Gaylord (1966), “The Biological Nature of Man,” Science, 152:467-477, April 22.)
Bickerton’ın Materyalizm Saplantısı ve Mantıksızlıkları
David Bickerton değerli bir bilim adamıdır ancak bildiklerini materyalist düşünce doğrultusunda kullanınca bilimsel kişiliğine tamamen aykırı yorumlar ortaya koyması kaçınılmaz oluyor. Örneğin Bickerton beyinde gramerle ilgili bir bölge olduğuna inandığını belirtmektedir. Gramerin gelişiminin beyinde gereksiz miktarda çoğalan nöronlara bağlı olduğunu iddia etmektedir. Bickerton insan beynindeki nöronlar arasında bir tür mücadele olduğunu ileri sürmekte ve gramer yeteneğinin temelinde bunun yattığını ileri sürmektedir.
Röportaj sırasında bu düşüncelerini daha açık şekilde ortaya koyması istenen Bickerton şöyle bir sözde açıklama getirmektedir:
“Bu savaş hayvan ve insan arasındaki farka götürüyor bizi. Herhangi bir hayvan düşünün, örneğin bir inek. İnek hiçbir zaman “geçen hafta gördüğüm dişi inek ne kadar da güzeldi” diye düşünmez. Yalnızca mutlu bir şekilde pinekler. Ancak üzerine bir sinek konduğunda ondan kurtulmak için kuyruğunu sallar. İneğin beyninden dışarı bir düşünce çalıştığı takdirde diğer nöronlar buna müdahale ederler. “Hey, sakin olun. Bunun gerçek yaşamla ilgisi yok ve işimizi engelliyor”.
Bickerton’ın bu sözde açıklaması önemli tutarsızlıklar içermektedir. Öncelikle Bickerton insan beyninin, özgün yapısı sayesinde gramer ve dolayısıyla dil yeteneği oluşturduğunu savunmaktadır. Oysa insan beyni de örneğini verdiği inek beyniyle aynı tip hücrelerden, nöronlardan meydana gelir. Nöronlar ise şuursuz atomlardan meydana gelir ve atomlar soyut düşünce üretecek şekilde “bilemez” ve “düşünemezler”. Bu yüzden insan beyninin organizasyonu nedeniyle düşünme yeteneğine sahip olduğunu iddia etmenin bilimsel bir temeli yoktur.
Bir başka tutarsızlık, düşünemeyeceği belirtilen ineğin beynindeki nöronların faaliyetleri sonucu ortaya çıktığı varsayılan bir düşünceyi diğer nöronların bastıracağıdır. Şöyle ki, Bickerton inek beyninin düşünce üretemediğini belirtmekte ancak beyindeki nöronların düşünürcesine müdahale ettiğini iddia etmektedir. Bickerton’ın yaklaşımına göre inek beynindeki nöronlar “Gerçek yaşam nedir” veya “şu anki işimiz nedir?” gibi sorulara cevap verebilecek niteliktedir. Elbette şuursuz atomların düşünce ürettiğini, bazı atomların da bu düşünceleri elimine edecek şekilde düşündüğünü varsaymak son derece saçmadır.
Peki ama bir bilim adamı nasıl olur da böylesine köhne iddiaların savuncusu pozisyonuna girebilir? İncelenmesi ve dikkatle değerlendirilmesi gereken bir durumdur bu.
Bickerton bir materyalisttir. Röportajı boyunca dilin kökenine dair yaptığı daha doğrusu yaptığını sandığı açıklamalar bunu açıkça göstermektedir. Dil hakkında ortalama bir insandan çok daha fazla şey bilen Bickerton, dil ve gramerle ilgili hiçbir ortalama akla sahip insanın kabul edemeyeceği saçma iddialar ortaya koymaktadır. Bickerton’ın bu yaklaşımı, bir saksının düşünebileceği ya da bir kütüğün hisleri olabileceğini iddia etmeye eşdeğerdir. Bir bilim adamını bu ilginç duruma sokan şey ne bilgisizliği ne de bir anlık dalgınlığıdır. Bunun ardında tüm olguları maddeyle açıklama saplantısı yatmaktadır.
Materyalizm ve evrim teorisi bilimsel bulgular karşısında geçersizdir. Bickerton’a bu durumu kabul etmesi ve yaratılış gerçeğini kabul etmesi tavsiyesinde bulunuyoruz. Konuşmayı insana Yüce Allah öğretmiştir. Bu gerçek bir Kuran ayetinde şöyle belirtilir:
“Ve Allah, Adem”e isimlerin hepsini öğretti…” (Bakara Suresi, 31)