Radikal gazetesi”nin 20 Kasım 2007 tarihli sayısında “Yoksa evrim zamanı mı yaklaşıyor?” başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, son bir araştırmaya dayanılarak Afrika”nın doğusunda iklim değişiklikleri ve insanın hayali evrimi arasında bağlantı kuruluyor ve yeni bir masal ortaya konuyordu. Radikal”de yayımlanan söz konusu iddia şu satırlarda ortaya konuyordu:
“Tarih öncesi çağlardaki ani [iklimsel] değişimler, yeni çevreye uyum sağlama çabasına girişen insanın ilk atalarının ve bazı başka canlıların evrimini de tetikledi”.
Aşağıda, önce söz konusu çalışmayla ilgili bilgiler verilmekte, Radikal”de konuyla ilgili olarak ortaya konan evrimci yanılgılar cevaplanmaktadır
Radikal”de haber verilen çalışma, aralarında University College London”dan Mark A. Maslin”in de bulunduğu yedi kişilik araştırmacı ekibince tamamlanmış ve Journal of Human Evolution dergisinin 22 Ekim 2007 tarihli sayısında yayımlanmış bir araştırmadır(1).
Bilim adamları Afrika”nın doğusundaki göllerden jeolojik veriler toplamış ve tarih öncesi çağlardaki iklimsel değişimlere dair ipuçları araştırmışlardır. Bunda kullandıkları yöntemlerden birisi, göl tabanlarında birikmiş diatomların yapısını incelemek olmuştur (diatomlar göllerin tuzluluk oranı ve derinliği gibi özellikleri hakkında bilgi sağlamaktadır). Bu bilgiler, bölgede son üç milyon yıl içinde ani iklim değişikliklerinin olduğu 3 döneme işaret etmektedir. Maslin, Radikal”de bununla ilgili olarak şu yorumları yapmaktadır:
“Bir zamanlar dünya cennet bahçesi gibiydi; bol taze su, ormanlar, nehirler, insanların kolay yaşayabileceği açık alanlar vardı. Sonra birden gündüz sıcaklık 45 dereceye yükseldi, suyun kıtlaştığı günler başladı”.
Araştırmacılar sadece jeolojik bilgiler ortaya koyan çalışmalarını, kendileriyle ilgisi olmayan bir çalışma alanının, paleoantropolojinin teorileriyle birleştirdiklerinde, iklim değişikliklerinin yaşandığı dönemlerin, hayali olarak insanın hayali evriminin basamakları olarak gösterilen Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus“un ortaya çıktığı dönemlere denk geldiği çıkarımında bulunmuşlardır. Ve elde ettikleri verileri insanın evrimi senaryosuna uyarlayarak bilim ve mantık dışı şu masalı ortaya koymuşlardır. Radikal yazısında söz konusu masal şu sözlerle anlatılmaktadır:
“New York”taki Adelphi Üniversitesi”nden uzmanlar, Afrika”nın doğusundaki çok eski göllerle ilgili bir coğrafi inceleme yürüttü ve iklimde en ani ve belirgin değişimlerin yaşandığı üç dönemi 2.5 milyon, 1.5 milyon ve 1 milyon yıl öncesi olarak belirledi. Bu tarihler, ilk insan türü “Homo habilis”in, kuvvetli bir maymun türü olan “Australopithecus afarensis”in ve daha gelişmiş insan türü olan “Homo erectus”un ortaya çıkışıyla örtüşüyor”… “Hominid”in evrimleşen yeni türlerinin yüzde 80″i, iklimin bu “darbe dönemleri”nde oluşmuş. Bu durum, yeni insan türlerinin, iklimin son derece değişken olduğu zamanlarda ortaya çıktığını gösteriyor”.
Gizli varsayımlar ve gizlenen gerçekler
Evrimci iddialar içeren bilim haberlerini okumada dikkat edilmesi gereken temel bir nokta, haber verilen bilimsel çalışmanın ortaya koyduğu bilgileri, araştırmacıların yaptığı gizli varsayımlardan ayrıştırmaktır. Bu ayrıştırmayı yaptığımızda şunları görmekteyiz:
4. Türlerin genetik bilgisi, DNA”larında sabittir ve diğer türlerinkinden aşılmaz sınırlarla ayrılmıştır. İklim değişiklikleri kuraklık meydana getirebilir, deniz ve göllerin tuzluluk oranlarını değiştirebilir ancak bu değişimler, canlıların biyolojik özelliklerini, örneğin bedenlerinde suyun ve tuzun korunumuyla ilgili fizyolojik sistemlerini değiştirmez. Çünkü bu özellikler genetik olarak kodlanmıştır ve DNA”daki dizilim, çevresel değişimlere uyum sağlayacak doğrultuda kendini yeniden yapılandırıp değişme kapasitesine sahip bulunmamaktadır. Canlıların çevresel değişimler karşısında ortaya çıkan ihtiyaçları, yeni organlar, yeni sistemler meydana getirmez. Evrimcilerin bedensel yapılardaki dönüşümlere mekanizma olarak önerdikleri- ancak daima zararlı oldukları deneylerle sabit olan- rastgele mutasyonlar da “ihtiyaçlara” göre ortaya çıkmazlar. Tanınmış evrimci Douglas Futuyma bu konuda şunları ifade etmektedir:
“Türlerin uyumsal “ihtiyaçları” uyumlandırıcı bir mutasyonun ortaya çıkacağı ihtimalini yükseltmez; mutasyonlar o anın uyumsal ihtiyaçlarına yönelmiş değildir. Mutasyonların sebepleri vardır, ancak türlerin uyum sağlama ihtiyaçları bunlardan biri değildir.” (2)
Paleontologların fosil kayıtlarıyla ilgili yorumlarına bakıldığında, türlerin “ortaya çıkış”ın ani olduğu ve daha önceki türlerden kademeli geçiş ortaya koymadığı gerçeği görülmektedir. Harvard”lı evrimci paleontolog olan Stephen Jay Gould bu gerçeği şu sözlerle ifade etmiştir:
“Herhangi bir lokal bölgede, bir tür, atalarından kademeli farklılaşmalara uğrayarak aşama aşama ortaya çıkmaz; bir anda ve “tamamen şekillenmiş” olarak belirir.” (3)
Oxford Üniversitesi Zoolojik Kolleksiyonlar Yöneticisi Tom Kemp ise Fossils and Evolution (Fosiller ve Evrim) isimli 1999 basımı kitabında bu durumu şöyle kabul eder:
“Yeni canlı kategorileri hemen hemen tüm durumlarda fosil tabakalarında belirleyici karakteristikleri zaten mevcut olarak ve bilinen atasal grupları olmaksızın çıkarlar.” (4)
6. Radikal yazısında, bilim adamları evrim teorisine güçlü bir destek sağlamışlar ve ortaya koyduğu iddiaların hiçbir tartışmalı yönü yokmuş gibi izlenim verilmektedir. Oysa bilim adamlarının ortaya koydukları bu iddia henüz evrimciler arasında dahi tartışmalıdır ve Radikal gazetesi bu tartışmaları okurlarından gizlemektedir. Aslında araştırmacıların iddiaları ciddi eleştiriler almıştır.
Örneğin daha önce Science dergisinde yayımladıkları çalışmalarına yorum yazan ve Washington D.C”deki Doğa Tarihi Ulusal Müzesi”nden paleobiyolog olan Anna K. Behrensmeyer, “hominid fosillerini barındıran karasal çanakların iklim değişimlerini deşifre etme açısından zorluklar ortaya koyduğunu” yazmıştır. Behrensmeyer ayrıca değişkenlik gösteren göl seviyelerinin, “nasıl olup da Homo”nun atalarına seçilim baskısı uygulayıp ilk insanları ortaya çıkarmış olabileceğinin” araştırmacıların çalışmalarına karşın hala açıklık taşımadığını da yazmıştır. (5, 6)
Dünyanın önde gelen paleoantropologlarından olan ve Londra”daki Doğa Tarihi Müzesi”nin paleontoloji bölümü başkanlığını yürüten Chris Stringer da yine araştırmacıların daha önce yayımlanan paralel bir çalışmasının, insanın ortaya çıkışıyla bağdaştırılmasındaki tereddütlerini dile getirmiştir. Stringer, Doğu Afrika”daki iklimsel değişimlere dair “çok iyi” kanıtlar sağladığını ancak bu çevresel değişimleri pozitif biçimde insanın ortaya çıkışına bağlayabilmek için başka detaylı çalışmalar yapılmasının gerektiğini söylemiştir. (7)
Görüldüğü gibi, iklimsel değişimlerin bir canlıyı başka canlıya dönüştüren bir sebep olduğu iddiası hem bilimsel dayanaktan yoksundur hem de evrimciler arasında dahi genel kabul görmüş değildir. Radikal gazetesi haberinde, evrimciler arasındaki tartışmalar gibi konunun çelişkili yönleri ve araştırmacıların, “ortaya çıkışı” hiçbir delil olmamasına rağmen evrim kabul etmeleri gibi gerçekler okurlardan gizlenmektedir. Adı geçen Australopithecus ve Homo habilis tam bir maymun, Homo erectus ise tam bir insandır. Bunlar arasında varsayılan evrimsel geçişler bilim literatüründe gösterilmiş değildir. Radikal gazetesine Darwinizm”in geçersizliğini kabullenmesini ve teoriye olan ideolojik bağlılığını bilimdışı propagandayla sürdürmekten vazgeçmesini tavsiye ediyoruz.
(2) Futuyma, Douglas J. (1983), Science on Trial (New York: Pantheon, 1983, sf. 137,138)
(3) S. J. Gould, “Evolution”s Erratic Pace”, Natural History, vol. 86, Mayıs 1977
(4) TS Kemp [Curator of Zoological Collections], Fossils and Evolution, Oxford University, Oxford Uni Press, s.246, 1999
(5) Anna K. Behrensmeyer, “Climate Change and Human Evolution”, Science Vol. 311. no. 5760, 27 Ocak 2006, pp. 476-478
(6) James Owen, “Did Climate Change Trigger Human Evolution?”, 2 Şubat 2006, http://news.nationalgeographic.com/news/2006/02/0202_060202_evolution.html
(7) Olivia Johnson, “Climate change marks dawn of man”, BBC NEWS, 19 Ağustos 2005, http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/4164022.stm
HOMO ERECTUSLARIN İLKEL TÜR OLDUĞU İDDİASI SADECE ÖNYARGIDIR.
AUSTRALOPITHECUS”UN İNSAN EVRİMİ İDDİALARINDA KULLANILMASI NİÇİN ANLAMSIZDIR?