Bu konuda Sayın İlhan Selçuk”un derin bir yanılgı içinde olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü, insanlarda veya toplumlarda ahlaki dejenerasyonun, insaniyetsizliğin, vicdansızlığın arttığı bir gerçektir. Ancak bunun nedeni, insanın hayvandan evrimleşmesi değildir. Çünkü insan hayvandan evrimleşmiş bir varlık değildir. Bu iddianın sahibi olan evrim teorisi, 20. yüzyılda bilimsel olarak geçersizliği ispatlanmış bir teoridir.
İnsan, Allah tarafından yaratılmış, ruha, bilince, akla, muhakeme, yargı ve karar verme yeteneğine sahip bir varlıktır. Ve bu varlığa Allah, iyi ile kötüyü ayırdetme duyarlılılğı ile yaratmıştır ki, bu insanın sahip olduğu vicdanıdır. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirir:
“Nefse ve ona “bir düzen içinde biçim verene”, sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 7-10)
Bir hayvan ise, asla bu özelliklere sahip değildir. Ve Sayın İlhan Selçuk”un iddia ettiği gibi hiç bir maymun hiçbir sözde evrimsel bir gelişme ile insanın sahip olduğu akıl, bilinç, konuşma ve düşünme yeteneği, karar verme, irade kullanma gibi özelliklere sahip olamaz. Mutasyonların veya doğal seleksiyonun maymunları düşünen, akleden, senfoniler besteleyen bestekarlara, Versailles Sarayı”nı, Süleymaniye Cami”ni, Topkapı Sarayı”nı, Tac Mahal”i, inşa eden mimarlara, mikro çipleri, en gelişmiş bilgisayarları, teleskopları, elektrik mikroskopunu icat eden, insanın genetik şifresini çözen bilimadamlarına, en muhteşem tabloları meydana getiren Leonardo da Vinci”lere, Van Gogh”lara, Michalengelo gibi heykeltraşlara, Fatih Sultan Mehmet, Muhteşem Süleyman, Atatürk gibi büyük liderlere, imparatorlara, Sayın İlhan Selçuk gibi yazarlara dönüştüremeyeceğini bugün evrimcilerin kendileri dahi itiraf etmektedirler.
Örneğin ünlü evrimci Roger Lewin şöyle demektedir:
“Fiziksel anlamda, insanın evrimi hakkındaki herhangi bir teorinin, güçlü çeneleri ve iri kesici dişleri olan ve bizden dörk kat hızlı koşan maymun benzeri bir atanın nasıl yavaş yavaş, iki ayaklı bir hayvana dönüştüğünü açıklaması gerekir. Bu güçlere aklı, konuşmayı ve ahlakı ekleyin, bunların hepsi evrim teorisine başkaldırmaktadır.” (John Peet, The True History of Mankind, www.pages.org/uk/org/bcs)
Sonuç olarak insan her zaman insan olmuştur. Hiçbir zaman hayvan olarak yaşamamıştır. Günümüzde, Sayın Selçuk”un da şikayet ettiği gibi, insanların açlıktan ölen insanlara, öldürülen bebeklere karşı duyarsız olmaları, samimiyetten uzak kalmalarının nedeni evrim geçirmiş olmaları değildir. İnsanlar hayvandan evrimleştiklerine inandırıldıkları için bu şekilde vicdansızlaşabilmişlerdir. Kendisini ve diğer insanları gelişmiş bir hayvan olarak gören insan elbetteki diğer insanlara merhamet etmez, onu öldürmekten çekinmez veya açlık ve sefalet içinde olmasını umursamaz.
İnsanlardaki bu yozlaşmadan daha tehlikeli olanı ise, bu yozlaşmayı evrimin doğal bir sonucu ve insanın hayvan atalarından kalan genlerinin etkisi olarak toplumlara telkin etmeye çalışanlardır. Harvard Üniversitesi hukukçularından evrim karşıtı yayınları ile tanınan Philip E. Johnson Wedge of the Truth isimli kitabında şöyle bir olay aktarmaktadır:
“1996-1997 yıllarında gazeteler bebek cinayetleriyle ilgili şok edici iki vakayı bildiriyordu. Birinde on sekiz yaşında iki kolejli aşık bir otel odasında bebeklerini dünyaya getirdiler, onu öldürdüler ve sonra cesedi çöpe attılar. Diğerinde ise on sekiz yaşındaki genç, okul balosunu bırakarak banyoda doğum yaptı, bebeği ölü olarak bir çöp kutusuna attı ve dans salonuna geri döndü. İki olay da cinayet suçlamasıyla yargıya intikal etti ve geleneksel yorumlar bu olayları ahlaki çöküntüye ya da bir tür zihinsel bozukluğa bağlıyordu.
Massachussetts Enstitüsü Psikoloji kürsüsünde psikoloji profesörü olan Steven Pinker evrimci psikolojinin önde gelen destekçilerindendir. Onun daha farklı bir açıklaması vardı: genetik bir zorunluluk. New York Times adlı gazetede yazan Pinker, bebeği doğduğu günde öldürmenin zihinsel bir hastalık olmadığını, çünkü “tarih boyunca bunun birçok kültürde uygulandığını ve kabul edildiğini” iddia etti. Ona göre bebeğin öldürülmesi evrimsel tarihimiz boyunca anneden gelen genlerimize işlenmişti. İlkel koşullar altında annelerin mevcut yavrularına yeterli bakımı sağlamak ve yeni doğan bebeklerini beslemek arasında zor bir tercih yapmaları gerekmekteydi, ve buna göre “eğer bebek hasta doğduysa ve hayatta kalması pek muhtemel değil ise, o zaman eksikleri ortadan kaldırarak tekrar denemeye devam edebilirler”di… Pinker”a göre… ilk bir iki günde beklenmedik bir bebeği öldürmek kesinlikle doğal ve doğru bir hareket olarak görünmektedir.” Phillip E. Johnson, The Wedge of Truth, Splitting the Foundations of Naturalism, InterVarsity Press, Downers Grove, Illinois 2000, s. 111)
Acımasızlığı evrimin doğal bir sonucu olduğunu iddia etmek ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşabilir düşünmek ve tarihten ders almak gerekir. 20. yüzyılın en acımasız diktatörlerinden Stalin ve Mao da komünistlere, karşılarındaki insanların hayvan oldukları telkinini vererek, onları öldürmelerini kolaylaştırtmıştır. “İnsanları hayvanlaştırma” yöntemi olarak bilinen bu yöntemi sadece komünist liderler değil, Hitler de kullanmıştır. Bu görüş ve yöntemleri ise Darwinizm”den kaynaklanmaktadır. (Bkz. Harun Yahya, Darwinizm”in İnsanlığa Getirdiği Belalar )
Sonuç olarak Sayın Selçuk, insanların insanlığa yakışmayacak bir duyarsızlık ve umursuzluk içinde olmalarını söylemekte haklıdır. Ancak bunun nedenleri konusunda yanılmaktadır. Darwinizm geçerli bir teori gibi insanlara ilkokuldan itibaren telkin edilmeye devam ederse, gazeteler her gün bu teoriyi savunan çarpıtma haberler yapmayı sürdürürse, insanlık bu durumundan kurtulamayacaktır da. Ancak, İnsanlara Allah”ın yarattıkları ruh ve akıl sahibi bir varlık oldukları ve dünyada yaşadıkları her anın hesabını öldükten sonra Allah”a verecekleri öğretilirse, o zaman Sayın Selçuk aradığı merhameti, dürüstlüğü, sevgiyi, şefkati, dostluğu, vefayı, huzuru, barış ve güveni bulabilir.