Birgün gazetesinin 19 Haziran 2006 tarihli sayısında “Primatlardan insana, evrimin yolu…” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, başlıktan da anlaşılabileceği gibi, insanın primatlardan türediği hikayesi bilimsel bir görünümde empoze ediliyor, bu senaryo körü körüne bir üslupta okurlara aktarılıyordu. Aşağıda, söz konusu haberde öne çıkan evrimci yanılgıları cevaplamakta, böylelikle insanın evrimi senaryosunun sahte deliller üzerinde yapılan önyargılı ve fazlasıyla abartılı spekülasyonlara dayalı olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koymakta fayda görüyoruz.
1. Yazıda primatların evrim sürecinde zamanımızdan 30-50 milyon yıl önce prosimiiler ve antropoidler olarak iki ana gruba ayrıldığı öne sürülmektedir. Prosimiiler evrim teorisine göre “ilkel”, antropoidler ise “gelişmiş” kabul edilen gruplardır. Bu ikisinin evrimsel bir süreçte ayrıldığı yorumu ise, tamamen hayali bir düşüncedir. Nitekim konuyla ilgili evrimci literatüre bakıldığında bu iddianın dayanaksızlığı kolaylıkla görülebilmektedir.
Evrimciler primatların kökeni konusunda tam anlamıyla karanlıktadırlar. Fiziksel antropoloji profesörü A. J. Kelso”nun şu sözleri bu durumun açık bir göstergesidir:
“Böcekçilden primata geçiş, fosillerle belgelendirilmemiştir. Geçişle ilgili bilginin temeli, yaşayan formlara bakılarak yapılan çıkarımlardır.”(A. J. Kelso (Colorado Üniversitesi Antropoloji Profesörü), “Origin and evolution of the primates”, in Physical Anthropology, J. B. Lippincott, New York, 2. baskı, 1974, s. 142)
Evrimci paleoantropolog Elwyn Simons ise bu konuda şöyle der:
“Son bulgulara rağmen, primatların kökeninin yeri ve zamanı sır içinde gizli kalmaya devam etmektedir.” (Elwyn L. Simons (Yale Üniversitesi Jeoloji ve Jeofizik departmanı ve Nükleer Fizik Yardımcı editörü), “The origin and radiation of the primates”. Annals New York Academy of Sciences, sayı 167, 1969, s. 319)
2. Birgün yazısında primatların üç boyutlu görme yeteneği anlatılırken “bu canlılarda üç boyutlu görme özelliği vardır” deneceği yerde bu canlıların “üç boyutlu görme özelliği kazandıkları” yazılarak konu evrimsel bir gelişim havasında anlatılmaktadır. Oysa burada basit bir kelime oyunu söz konusudur. Bir canlının yeni genetik bilgiye dayalı bir organ ya da özellik “kazanması” söz konusu değildir. Evrim teorisinin dayandığı mutasyonların, son derece kompleks biyolojik yapılara dayalı olan üç boyutlu görme özelliğini ortaya çıkarabilecek hiçbir kapasiteleri bulunmamaktadır. (Dilerseniz, evrimcilerin bu gibi hikayeleştirme yöntemleri hakkında daha fazla bilgiyi buradan, mutasyonların evrimleştirici rolü olmadığı gerçeğini ise buradan okuyabilirsiniz)
3. Yazıda “Canlıların ekolojik şartlarla olan ilişkileri içinde türün kendini sürdürebilmesi için geçirdiği biyolojik, yapısal ve işlevsel evrim süreci primatlarda hemen hemen ortaya konmuş gibidir” şeklinde bir iddiaya da yer verilmektedir. Daha sonar kas koordinasyonunun sağlanması, dokunsal yetenekte artış; görme, koku; dik durma; bellek ve öğrenme kapasitesinin artması gibi başlıklar altında primatların diğer memelilerden farklılıkları sıralanmakta, bunlar hiçbir bilimsel kanıt gösterilmeksizin evrimsel bir sürecin ürünüymüş gibi hikayeleştirilmiş bir anlatımla aktarılmaktadır. Oysa burada ortaya konan hikayeler sadece “kurgu”dur. Hiçbir fosil kaydına, ara-form deliline dayanmayan bu hikaye, günümüz primatlarının özelliklerine bakılarak oluşturulmuş bir hikayedir. Biz daha once hazırladığımız “Primatlardaki ortak yapılar evrim kanıtı değildir” başlıklı yazımızda tam da bu evrimci çarpıtmayı ele almış ve çürütmüştük. Söz konusu yazımızı buradan okuyabilirsiniz.
Birgün gazetesinin bilim köşesini hazırlamaktan sorumlu çalışanlarının, hiçbir delile dayanmadan benimsedikleri evrim masallarını savunmaktan vazgeçmelerini öneriyoruz.