10 Ocak 2001 tarihinde Radikal Gazetesi”nde “Ne çok atamız varmış” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, insanın atalarının nereden geldikleri konusuna yer veriliyor. Bilimsel olarak hiçbir ispatlı bilgisi olmayan bu konunun yer aldığı haberdeki bazı noktalar hakkında kamouyonun bilgilendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Yazıda, insanın atalarının muhtemel göç senaryoları anlatılırken “Homo sapiens yayılırken Neandertaller ve Homo erectus ile karşılaşıp onları yok etti” ifadesi kullanılmıştır.
Evrimcilerin hayali insanın evrimi şemasına göre Homo sapiens (günümüz insanı) Homo erectus olarak isimlendirdikleri yarı insan-yarı maymun bir türden evrimleşmiştir. Oysa Homo erectus gerçekte bir ara geçiş aşaması değil, sadece özgün bir insan ırkıdır. Yani hiçbiri bir diğerinden türememiştir. Aralarındaki fark, bir eskimo ile bir zenci ya da bir pigme ile Avrupalı arasındaki farktan daha büyük değildir.
Homo erectus “dik yürüyen insan” anlamına gelir. Eldeki tüm Homo erectus fosilleri, diktir. Günümüz insanının iskeleti ile Homo erectus iskeleti arasında hiçbir fark yoktur.
Nitekim evrimci paleoantropolog Richard Leakey bile Homo erectus”un günümüz insanı ile olan farklılığının ırksal farklılıktan öte bir anlam taşımadığını şöyle ifade eder:
Herhangi bir kişi farklılıkları farkedebilir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaş çıkıntısının kabalığı vs. Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir. Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar.( Richard Leakey, The Making of Mankind, London: Sphere Books, 1981, s. 62.)
Ne var ki, Homo erectus olarak tanımlanan fosillerin aslında farklı insan ırklarına ait oldukları bilinse de evrimciler insanın evrimi senaryosunda hayali çizimlerle veya anlatımlarla bu türü yarı insan yarı maymun bir canlı olarak gösterirler. Nitekim söz konusu haberde de aynı evrimci yöntem kullanılmıştır.
Evrimci bilim adamları, onyıllardır büyük bir kısır döngü içinde hem bilimi hem de insanlığı oyalamaktadırlar. Evrim teorisini hiçbir delili olmamasına rağmen, katı ve tutucu bir önkabulle kabullendikleri için, tüm araştırma, gözlem ve deneylerini evrimi gerçekleşmiş kabul ederek yapmaktadırlar. Bunun sonucunda ise, bir türlü sonuçlanmayan ve her defasında bir önceki ile çelişen iddialar birbirini izlemektedir.
İnsanın atalarının göç haritası da aynı hayali konular içinde yer almaktadır. Bu konuda 1980�li yıllarda geliştirilen iki görüş yer almaktadır. Bunlardan bir tanesine göre ilk insanlar Afrika�da tek bir atadan ortaya çıktılar ve buradan dünyaya yayıldılar. Diğer görüşe göre ise, (Radikal�de yer verilen görüş) ilk insanlar dünyanın bir kaç bölgesinde birden ortaya çıktılar. Bunlardan kimi göç ederek birbirini buldu ve karışarak yeni türleri meydana getirdi.
Her iki tez de evrimci bilim adamlarının önyargılarına dayalı olarak ortaya atıldığı için, ortak bir karara varılamamaktadır. Çünkü her iki tez de birçok çelişki ve açmazla doludur. Nitekim bu konuya Ağustos 1999 sayısında yer veren Scientific American dergisi�nde “Her iki buluşun da doğruluğunun sorgulandığı” belirtilmiştir.
Örneğin Radikal�de yayınlanan haberde ilk insanların Çin�den Avustralya�ya göç ettikleri belirtiliyor. Ancak birçok bilim adamı bunun imkansız olduğunu söylüyor. Bunlardan biri olan Utah Üniversitesi genetikçilerinden Henry C. Harpending, o dönemdeki insan sayısının yapılan araştırmalar sonucunda en fazla 10.000 kişi civarında olduğunun saptandığını ve 10.000 kişinin bu kadar uzak mesafeleri sağ olarak aşmasının imkansız olduğunu belirtiyor. (Kate Wong, Is Out of Africa Going Outdoor?, Scientific American, Ağustos 1999)
Sonuçta, ortada sadece herhangi bir kanıta dayanmayan hipotezler, varsayımlar ve senaryolardan başka bir şey yoktur. Evrim teorisi, yeryüzünde hayatın nasıl ortaya çıktığı, farklı canlı gruplarının nasıl var olduğu gibi temel soruları hiç bir şekilde açıklayamamakta, fosil kayıtlarında aniden beliren farklı türler ya da canlılardaki kompleks tasarımlar karşısında çaresiz kalmaktadır. Bu nedenle de evrim savunucuları, bu temel ve somut gerçeklerden değil, ortaya atılan ve birbiriyle çelişen evrim senaryolarından söz etmektedirler. Bu yolla, evrim teorisinin yolun sonuna geldiğini, bu teoriyi destekleyen hiç bir bilimsel kanıt olmadığını gizleme çabasındadır. Radikal gazetesinde de aynı yöntem kullanılmıştır. İlginçtir ki, Radikal gazetesi de, “Ne çok atamız varmış” başlığı ile, ortada bilimsel gerçekler değil, hayali ve çelişkili senaryolar olduğunu bir anlamda kabul etmiş durumdadır.