Bilindiği gibi, son günlerde tüm dünya çok önemli ve ümit verici bir gelişmeye tanıklık etmektedir: İnsanın Gen Haritası’nın önemli ölçüde ortaya çıkartılmış olması. Ne var ki, bu önemli gelişme ile birlikte, ortalıkta birçok spekülatif ve yanıltıcı haber dolaşmaya başladı. Genellikle bilgi yetersizliğinden kaynaklanan bu yanılgıların halka ulaştırılmasında ise medyanın rolü büyük. Bu nedenle, basının bu konuda çok hassas davranarak, spekülatitf, kulaktan dolma ve bilimsel değeri olmayan bilgilere yer vermemeleri gerektiğini düşünüyoruz. Bu yazıda da, Milliyet gazetesi yazarlarından Sayın Yalçın Doğan’ın, 28 Haziran 2000 tarihli köşe yazısında yer alan yanılgılara yer vereceğiz:
1. İnsan Genleri ile maymun genlerinin %98 oranında benzer olmasının Darwin’in teorisine delil olduğu yanılgısı
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, insan ve maymun genlerinin %98 oranında benzer olduğu gen haritasının açıklanması ile keşfedilmiş yeni bir bilgi değildir. Bu benzerlik yıllardır bilinmektedir ve evrimciler, halkın bu konudaki bilgisizliğinden faydalanarak, bu benzerliği yayınlarında insanın maymundan türediğine delilmiş gibi gösterirler. Bu birkaç yönden “bilimsel bir aldatmaca”dır.
Herşeyden önce, insanın gen haritası daha tamamlanmamıştır. Maymunun genetik kodu hakkındaki bilgiler ise insanınki ile karşılaştırıldığında son derece eksik ve yetersizdir. Ancak, evrime “göstermelik bir delil” bulma ümidi ile, genetik karşılaştırma, her iki canlı türünde ortak olarak en yoğun bulunan bazı proteinler üzerinden yapılmakta ve böylece “%98” rakamına kasıtlı olarak ulaşılmaktadır. Buna karşın evrim teorisi adına “hoşa gitmeyen” veriler ise göz ardı edilmektedir.
Çok Farklı Canlı Türleri Arasında da Büyük Genetik Benzerlikler Vardır
Eğer canlılardaki genetik benzerliklere dayalı evrimsel ilişkiler kurulsaydı, o zaman insanın maymunlara benzemesi, ancak evrimcilere göre uzak sayılan canlı türlerine hiç benzememesi gerekirdi. Oysa durum hiç de böyle değildir.
Örneğin, New Scientist dergisinde aktarılan genetik analizler, nematod solucanları ve insan DNA”larında %75’lik bir benzerlik ortaya koymuştur. (Karen Hopkin, “The Greatest Apes”, New Scientist, 15 May 1999, s. 27) Bu, elbette insan ile nematodlar arasında sadece %25’lik bir fark bulunduğu anlamına gelmemektedir! Eğer evrimcilerin kurguladığı soyağacına bakılırsa, insanın dahil edildiği Chordata filimu ile Nematoda filumlarının 530 milyon yıl önce bile birbirlerinden ayrı oldukları görülür.
Öte yandan geçtiğimiz aylarda Türk medyasına da yansıyan bir bulgu, Drosophila türüne ait meyve sineklerinin genleri ile insan genleri karşılaştırıldığında, %60″lık bir benzerlik çıktığı yönündedir. (Hürriyet, 24 Şubat 2000)
Her iki örnek de açıkça göstermektedir ki, iki farklı canlı kategorisinin DNA zincirlerindeki benzerlik, bu canlıların ortak bir atadan evrimleştikleri iddiasına delil oluşturmamaktadır.
Evrimcilerin “insan ile maymun arasındaki genetik benzerlik” konusunda kullandıkları bir diğer örnek ise insanda 46, şempanze ve gorillerde ise 48 kromozom bulunmasıdır. Evrimciler, kromozom sayılarının yakınlığını evrimsel bir ilişkinin göstergesi sayarlar. Oysa eğer evrimcilerin kullandığı bu mantık doğru olsaydı, insanın şempanze kadar yakın bir akrabasının daha olması gerekirdi: “Patates”! Çünkü patatesin kromozom sayısı maymununkiyle aynıdır: 48.
2. Gen Haritasının bulunmasının evrimcilerin tek hücreli canlıdan insana uzanan evrim masalını kanıtladığı yanılgısı
Sayın Yalçın Doğan yazısında, birkaç yıl önce okuduğu, “Dinozorların Sessiz Gecesi” isimli kitaptan etkilendiğini ve o kitapta anlatılan “tek hücreli canlının evrimleşerek nihayet maymuna ve en son insana dönüştüğü” hikayesinin artık kanıtlandığını belirtmektedir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Darwinistlerin iddia ettikleri evrim sürecinin hiç bir aşaması bilimsel olarak kanıtlanmış değildir. Sn. Doğan bu noktada çok büyük bir yanılgı içerisindedir. Son gelişme, sadece insanda var olan genetik şifrede yer alan harflerin bir kısmının doğru olarak dizilmesidir ve bunun sonucunda, insanın genetik kodunun ne denli kompleks ve kusursuz bir tasarıma sahip olduğu görülmüştür. Bulunanların evrime delil olacak hiçbir yönü yoktur. Aksine evrimin asla oluşamayacağını, yani bu kadar kompleks ve kusursuz bir yapının tesadüfler sonucunda oluşmasının kesinlikle imkansız olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Bilindiği gibi canlıların bilgi bankası olan DNA’da milyarlarca bilgi mevcuttur. Bu muazzam bilgi 500’er sayfalık 900 ciltlik bir ansiklopediyi dolduracak kadar çoktur. Daha da etkileyici ve düşündürücü olan ise, kaleme alınsa, futbol sahası büyüklüğündeki bir kütüphaneyi dolduracak kadar muhteşem büyüklükteki bu bilginin, milimetrenin yüzbinde biri büyüklüğündeki gözle görülemeyecek kadar küçük yere paketlenerek sığdırılmış olmasıdır. Sn. Doğan’ın da takdir edeceği gibi, bu kadar muazzam bilginin oluşturulması, daha sonra gözle görülmeyecek kadar küçük bir alana sığdırılması ve dahası bu bilginin atıl kalmayarak, muhteşem ve kusursuz bir sistem tarafından kullanıma geçirilmesi tesadüflerin, karmaşanın, kaosun sonucunda oluşamaz. Bu futbol sahası büyüklüğündeki bir kütüphanede yer alan kitapların tamamının, yere düşen harflerin tesadüfen yanyana gelerek, ansiklopedideki bilgileri oluşturduğunu iddia etmek kadar akıl, mantık ve bilimsellik dışıdır. Nitekim bugüne kadar, değil tesadüfen, en gelişmiş laboratuarlarda, yüzlerce akıl, bilinç ve bilgi sahibi bilim adamının biraraya gelerek, üstelik son derece kontrollü laboratuar koşullarında yaptıkları deneylerle bile ne hücre, ne de hücreyi meydana getiren bir tek protein molekülü meydana getirilebilmiştir. Dolayısıyla genetik kodun deşifresi, onun müthiş yapısını ve asla ve asla tesadüfen oluşamayacağını ortaya koymuştur. Bu gerçek Darwinizm’in bir hurafe olduğunu bir kez daha ortaya koyan önemli bir gelişmedir.
Ayrıca, Sn. Doğan, alıntı yaptığı Dinozorların Sessiz Gecesi isimli kitaba tekrar, tarafsız bir gözle bakma imkanı bulabilirse, kitabın yazarı olan Alman Psikiyatri ve Nöroloji Profesörü, ünlü evrimci bilim yazarı Hoimar Von Ditfurth’un evrimi, gerçekleşmesi imkansız bir süreç olarak gördüğünü, ancak buna rağmen diğer alternatifi, yani Yaratılış’ı kabul etmemek için evrimi savunduğunu itiraf ettiğini görecektir. Aşağıda Dinozorların Sessiz Gecesi isimli kitaptan yaptığımız alıntılarda, yazarın evrim teorisi hakkındaki ciddi şüpheleriyle ilgili yalnızca birkaç ifadesi görülmektedir:
“Bugünkü bilgilerimiz, evrimin genel ilkesinin burada gerçekleşmediğini; ilkel hücrenin gelişe gelişe nihayet çekirdekli, organlı hücreye dönüşmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını göstermektedir.” (Dinozorların Sessiz Gecesi 2, s.22)
“Hücre, daha doğduğu anda gerekli miktarda enzime sahip olmuş olmalıdır, yani atmosferin oksijeniyle burun buruna gelmeden önce. “Salt rastlantı” sonucu ortaya çıkmış böyle bir uyum, gerçekten de mümkün müdür?… Oksijene uyum sağlayabilecek tek bir hücrenin, tam o kaçınılmaz biçimde gerekli olduğu anda ortaya çıkmış oluşunun, sadece anlamlı bir olayla kalmayıp, bu karmaşık kimyasal tepkimenin yeryüzündeki hayatın devamı bakımından kesinlikle vazgeçilmez oluşunu, bilimsel bir yoldan açıklamak istiyorsak, rastlantı kategorisine başvurmaktan başka çaremiz var mı ki?… Ama işte belli bir amaca hizmet edici rastlantıların böyle üst üste birikmesi de, bizim inandırıcılığımızı tartışılır hale getirmektedir.” (Dinozorların Sessiz Gecesi 2, s.64)
“Gerçekten de biyolojik işlevler yerine getiren tek bir protein molekülünün kuruluşunun o olağanüstü özgünlüklerine bakınca, bunu, hepsi doğru ve gerekli bir sıra içinde, doğru anda, doğru yerde ve doğru elektriksel ve mekanik özelliklerle birbirine rastlamış olmaları gereken birçok atomun, tek tek rastlantı sonucunda buluşmalarıyla açıklamak mümkün değil gibi görünmektedir.” (Dinozorların Sessiz Gecesi 1, s.123)
Yalçın Doğan”ın Zaman Yanılgıları
Aslında Yalçın Doğan”ın ne yazık ki konu hakkında fazla bir araştırma ve inceleme yapmadan alelacele Darwinizm”i benimsediği yazısındaki bazı önemli bilgi hatalarından da anlaşılmaktadır. Örneğin Sn. Doğan”ın yazısında yer alan aşağıdaki paragraf, çok önemli hatalarla doludur:
“Dünyanın ömrü seksen milyar yıl. Şu anda on beşinci milyar yıldayız. Tek hücreli canlı, yirmi milyon yıl önce oluşuyor. Sonra gelişiyor. İnsandan önce, en gelişmiş canlı varlık, maymun. İnsan maymundan türüyor.”
Dünyanın ömrü ” seksen milyar yıl” olamaz, çünkü zaten evrenin ömrü hesaplara göre 17 milyar yıl civarındadır. (Big Bang”den bugüne geçen zaman). Yine bilim adamlarının hesaplarına göre dünyanın ömrü de 5-6 milyar yıl kadardır. Öte yandan Sn. Doğan”ın “tek hücreli canlının 20 milyon yıl önce oluştuğu” şeklindeki bilgisi de çok hatalıdır.Çünkü bilinen en eski tek hücreli canlı fosilleri 3.5 milyar yıl öncesine uzanmaktadır.
Sanırız S. Yalçın Doğan”ın, “insan maymundan türedi” gibi Darwinist iddiaları kesin bir gerçek gibi sunmadan önce, konu hakkında daha detaylı inceleme yapmasında yarar bulunmaktadır.
Sonuç olarak
Milliyet gibi ülkemizde saygın bir yeri olan bir gazetenin yine saygın bir yazarı olan Sn. Doğan’ın halkın doğru bilgilendirilmesi açısından önemli bir sorumluluğu üstlendiğini ve yazılarında daha sağlıklı, doğru ve ispatlı bilgiler vermesi gerektiğini düşünüyoruz.