Şule Arı’nın Genler ve Davranış Hakkındaki Yanılgıları

Focus dergisinin Mayıs 2005 sayısında, “İnanç geni bulundu mu?” başlıklı bir dosya yayınlandı. Umida Salih tarafından hazırlanan yazıda, Dean Hamer’ın ‘inanç geni’ iddiası aktarılıyor, bu konu çerçevesinde genlerin insan özelliklerinin tümünü belirleyip belirlemediği sorusu soruluyordu. Bu konuda görüşlerine başvurulan İ.Ü Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Şule Arı, “genlerin tüm özelliklerimizi belirleyen kalıtsal birimler” olduğunu iddia ediyor, bunun ahlaki değerleri belirleyen özellikleri de kapsadığını öne sürüyordu.

Aşağıda inanç geni araştırmasının neden hiçbir bilimsel güvenilirliği bulunmadığı anlatılmakta, daha sonra bu iddianın temel aldığı ‘bizi biz yapan şey, genlerimizdir’ yaklaşımının yanlışlığı ortaya konmaktadır.

Hamer’ın iddiası

İnanç geni tezi, ABD’nin Ulusal Kanser Enstitüsü’nde görevli genetikçi Dean H. Hamer’e aittir. Hamer’ın iddiasının odağındaki gen, VMAT2 isimli gendir. Hamer çalışmasını, beyin hücrelerindeki sinir aktarıcılarının (neurotransmitters) üretimini kontrol eden 9 genle sınırlı tutmuş ve bu genler arasında bulunan VAT geninin bir varyasyonuyla, bir grup denek üzerinde önceden gerçekleştirdiği maneviyat testinden gelen puanlandırmalar arasında ilişki bulunduğu iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

1000’in üzerinde DNA vericisinin katıldığı bu testte, mucizelere inanıp inanmadıkları, çevrelerindeki insanlarla güçlü manevi ve duygusal bağlantıları olup olmadığı gibi sorular sorulmuştur. Denekler, test sonunda yapılan değerlendirmede performanslarına göre ruhsallık açısından puanlandırılmış ve kategorilendirilmişlerdir.

Söz konusu genin varyasyonlarından birisinin, test sonuçlarına göre maneviyata eğilimi fazla olmayan kişilerde bulunduğu halde, diğer varyasyonun (VMAT2) maneviyata daha eğilimli olan kişilerde bulunduğu görülmüştür.

Hamer’ın çalışması bilimsel olarak sağlam temellere kurulu değildir

Genler ve davranışlar arasında bağlantı iddiaları, bilim adamlarının, topladıkları verileri kendi ön yargıları doğrultusunda derleyip düzenleyerek intiba oluşturma çabalarından ibarettir.

Örneğin bir araştırmacı, insan davranışlarının gezegenlerin hareketlerinden kaynaklandığına dair bir inanç besliyorsa, bir takım insanları test edebilir ve onların kavgacılık veya yenilik araştırmaya eğilimli olma gibi davranışlarını kendince kategorilendirebilir. Bir yandan da Satürn ve Jüpiter’in konum haritalarına bakarak gezegenlerin konumuyla bu kişilerin davranış özellikleri arasında paralellikler olup olmadığını araştırabilir. Bunların sonucunda Satürn kavgacılık gezegenidir, Jüpiter yeniliklere açık olma gezegenidir türünden iddialarla ortaya çıkabilir. Ancak yaptığı bu ölçüm ve ilişkilendirmeler, gezegenlerin insan davranışlarını belirlediğini kanıtlamayacaktır.

Ayrıca insan davranışları son derece komplekstir ve bunların en gelişmiş psikolojik testle dahi ölçülmesi neredeyse imkansızdır. New Scientist dergisinde Karen Schimidt imzasıyla yayınlanan makalede bu konuyla ilgili olarak şunlar yazmaktadır:

“Davranış, göz rengi gibi kalıtsal özelliklerin aksine, bilimsel olarak tanımlanması ve ölçülmesi zor bir şeydir. Birçok davranışsal özellik birbirinden az derecelerle çeşitlilik gösterir -insanlar çok utangaç, çok sosyal olabilir, ama aynı zamanda bunun ikisi arasında da bir yerde de olabilir. Ve bu çeşitliliklerin en gelişmiş psikolojik testlerle dahi ölçülmesi neredeyse imkansızdır.” 1

Davranışın ölçümü neredeyse imkansızdır ama bunun genlerle bilimsel olarak sağlam temellerde ilişkilendirilmesi tümüyle imkansızdır. Çünkü genler binlerce sayıdadır ve üstelik birbirleriyle kompleks bir etkileşim içindedirler. Bir özelliği birden çok genin kontrol ettiği ya da tersine, bir genin birden çok özelliği kontrol ettiği durumlar bilinmektedir. Genler üzerinde var olan bilgi, kodladıkları proteinin aminoasit dizilim bilgisinden ibarettir. Hiçbir genin üzerinde hangi davranışı kontrol ettiği yazmamaktadır. Durum böyleyken A davranışı X geni tarafından kontrol edilmektedir gibisinden yaklaşımların herhangi gerçekçi bir zemine oturtulamayacağı açıktır.

Şule Arı’nın genetik determinizm yanılgıları

Sayın Arı, Focus dergisinin ‘Genler, fizyoloik özelliklerimizde olduğu gibi kişisel düşünce, arzu ve inançlarımızın şekillenmesinde de etkili mi?’ sorusuna cevabında şunları söylemektedir:

“…Canlılarla ilişkili her olay, hücrelerde oluşan çok karmaşık biyolojik tepkimelerin sonucunda gelişir. Bu bağlamda hastalıklarla savaşmayı sağlayan proteinler; hatta moral değerleri belirleyen özellikler; hücrelerin, genetik materyalin yönetiminde sentezledikleri kimyasal maddelerin işlevlerinin sonuçlarıdır… Her bireyin, kendine özgü genetik alt yapısı olduğundan, moral değerleri de birbirlerinden farklıdır”

Sayın Şule Arı, canlılarla ilgili ‘her’ olayın genetik temelleri olduğunu iddia etmekle, ‘bizi biz yapan şey genlerimizdedir’ şeklinde özetlenebilecek bir yanılgıya ortak olmaktadır. Halbuki, genlerin tüm özelliklerimizi belirleyen bir niteliği yoktur. İnsan Genomu Projesi’nde insan DNA’sının bir kısmını deşifre eden Celera Genomics’in yöneticisi ve ünlü genetikçi Craig Venter da ‘Genler bizi biz yapan şeylerin tümünü açıklamaz’ diyerek bu gerçeği kabul etmiştir 2. 1994 yılında yayınlanan bir Science makalesinde, insanın karakter özelliklerinin sadece genlerden kaynaklandığı inancının yanlışlığı şu sözlerle ortaya konmuştur:

“Genler ve çevre arasındaki etkileşim, popüler medyada ‘kavgacılık genleri’, ‘zeka genleri’ gibi kavramlarla yaygınlaştırılmış halinden çok daha karmaşıktır… Genlerin etkisini gösteren veriler, aynı zamanda genetik olmayan faktörlerin de son derece etkili olduğuna işaret etmektedir.” 3

İlginç bir şekilde, Şule Arı’nın yorumlarını yayınlanayan Focus dergisi, aynı yazıda Arı’nın bakış açısının moleküler biyolojiden darbe aldığını da belirtmiştir. Umida Salih bu konuda şunları yazmıştır:

“Moleküler biyoloji ve genetik biliminde ortaya çıkan yeni bir gelişme, ‘her şeyi genlere bağlama’ furyasına bir darbe vurdu. Uzun süredir devam eden insan DNA’sı dizisinin bütün sıralanmasını (genom) çıkarma işlemi, 3 yıl önce büyük ölçüde tamamlandı. Birçok ülkeden farklı araştırma gruplarının oluşturduğu İnsan Genomu Projesi ekibine göre, gen sayısı 31 bin civarında, Celera’ya göreyse biraz daha fazlaydı.

Genetik determinizmin savunduğu gibi, her ayrı duruma denk düşen bir gen olsaydı, öteki canlı türlerine bakıldığında çok karmaşık yapıya sahip insanda, 10 ya da 100 binlerce değil, milyonlarca gen bulunması gerekiyordu. Oysa beklentilerin tersine, en az 100 bin dolayında olduğu sanılan gen sayısı çok daha az çıktı. İlginç olan, insana göre çok daha geri birçok organizma türündeki toplam gen sayısının yaklaşık aynı çıkmasıydı… Bu bağlamda, farenin gen sayısı 30 bin, insanınsa 31 bindi. Daha da ilginci, yemeklik soğanın gen sayısı, insanın gen sayısının 200 katıydı! Sonuçta genetik deterministlerin karşısında yer alanlar hiç vakit kaybetmeden sordular: ‘Her şeyi genler belirliyorsa ve insanla faredeki gen sayısı da neredeyse birbirine eşitse, düz mantığa göre ‘fareyle insan aynıdır’ gibi bir genelleme yapılabilir mi?”

Görüldüğü gibi Şule Arı’nın genler ve davranış arasında kurduğu bağlantı hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır. Bilimsel bulgular, son derece kompleks olan insan davranışlarının genlere indirgenir bir yönü bulunmadığını ortaya koymaktadır.

Sonuç:

İnsanı genlerine indirgeyen yaklaşım şekli, bilimin bulgularından değil, materyalist felsefenin kabullerinden kaynaklanmaktadır. İnsanın tüm özelliklerinin, genlerdeki bilginin hücrede işlenmesiyle üretilen kimyasallara dayandığını iddia etmek, insanı bir atom yığını kabul eden materyalist felsefenin beraberinde getirdiği bir yanılgıdır. Halbuki Sayın Arı biraz düşünse, Focus yazarının kendisiyle ropörtaj yapmayı dilemesinin, kendisinin sorulara verdiği cevapların sadece kimyasal tepkimelere dayalı bir olaylar zinciri olmadığını kolaylıkla görebilir. Buna rağmen insanı genlerinin bir kuklası gibi kabul etmek, atomların bir araya gelip atomlar hakkında yorumlarda bulunduğuna inanmaktan farksızdır, çünkü genler de nihayet atomların meydana getirdiği zincirlerdir.

İnsan, sadece biyolojisine indirgenebilir bir canlı değildir. Ruhunun, aklının, hislerinin maddeye indirgenemez oluşu Yüce Allah’ın insanı yaratmasının açık bir kanıtıdır.

1. Karen Schmidt, “It was my genes, guv”, New Scientist, vol 156 issue 2107 – 08 Kasım 1997, sf. 46
2. Keay Davidson, ‘No Easy Link Between Genes, Behavior; DNA Studies Dash Quest for Easy Answers; Genome”s link to behavior hard to prove’, The San Fransisco Chronicle, 13 Şubat 2001
3. C. Mann, ‘Genes and behavior’ Science 264 ; 1687 (1994), sf.1686 -1689

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.