Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin 25 Aralık 2004 tarihli sayısında “Akla ekolojik tanım: Neslin sürdürülebilme uzunluğu” başlıklı bir yazı yayınlandı. Akdeniz Üniversitesi’nde görevli ekolog Prof. Dr. Tuncay Neyişçi tarafından hazırlanan yazıda, aklın tanımı evrimci bir bakış açısından yapılıyor ve bu doğrultuda iddialar ortaya konuyordu. Aşağıda Neyişçi’nin söz konusu yazısında ortaya koyduğu evrimci yanılgılar cevaplanmaktadır.
Yanlış ve yıkıcı bir tanım
Tuncay Neyişçi, bu yazısında aklın temel işlevini, “neslin sürdürülebilmesi” olarak tanımlamakta ve buna göre 280 milyon yıldan bu yana varlığını sürdüren Gingko ağacının, 65 milyon yıl önce soyları yeryüzünden silinmiş olan dinozorlardan daha akıllı olduğu yorumunu yapmaktadır. Ancak akılla ilgili bu bakış açısı tamamen yanlıştır ve verilen örneğin kendisi, bunu ortaya koyar niteliktedir. Zihinsel faaliyeti olduğuna dair en küçük bir ipucu bulunmayan, beyni bile olmayan bir bitkinin “aklını” tartışma konusu etmenin anlamsızlığı ortadadır.
Diğer yandan, insan için doğruyu yanlıştan ayırmanın aracı olan aklı, hayatta kalma yeteneğine indirgemek de son derece yıkıcı olabilecek bir hatadır. Söz gelimi, Sırplar Bosna savaşı sırasında onbinlerce Müslümanı katletmiş, kadınlara tecavüz etmişlerdir. Bu vahşi davranış, Darwinci bilim adamlarınca doğanın bir uzantısı ve hayatta kalma mücadelesinde kendi soyunu yaymanın doğal karşılanması gereken bir yolu olarak karşılanmıştır.
İnsan aklı, hayatta kalmaya yönelik bir araç olarak tanımlandığında, Sırpların bu insanlık dışı davranışları akılcı bir davranış haline bürünecektir. Elbette böylesine vahşice bir davranışı akılcı olarak öven bir tanım, insanlığın temel ilkelerine aykırı bir tanım olur. Neyişçi’nin, soyunu uzun devam ettirdi diye bir bitkiyi ya da vahşice tecavüzlerle soyunu yaymaya kalktı diye Sırpları akılcı gösteren bu tanımının kabul edilmesi mümkün değildir.
İnsan aklıyla ilgili bir masal
Neyişçi’nin yazısında akılla ilgili ortaya konan yanılgılar aklın tanımıyla sınırlı değildir. İnsan aklıyla ilgili olarak klasik bir evrimci anlatıma başvurulmakta ve insanın Afrika’nın doğusundaki Rift Vadisi’nde ağaçlıkların kuruyarak yerlerini savanlara bıraktığı, ağaçlardaki bir maymunun bu savanlara inerek zaman içinde iki ayak üzerinde doğrulup alet ve ateşi kullanmaya başlayan insana dönüştüğü masalı anlatılmaktadır. Neyişçi, bu masalla ilgili iki önemli yanılgı içerisindedir. Birincisi, bu iddia kesinlikle bilimsel değildir.
Ünlü Nature dergisinin editörü Henry Gee, bu gerçeği şöyle kabul etmektedir:
“Mesela, insanın evriminin, vücudun duruşu, beyin hacmi ile ateş, alet kullanımı gibi teknolojik başarılar ve lisanın ortaya çıkmasını sağlayan el-göz koordinasyonundaki gelişmelere bağlı olarak geliştiği söylenir. Ancak bu gibi senaryolar subjektiftir. Deneylerle asla test edilemezler, öyleyse bilimsel değildirler. Genelde kullanımda olmaları, bilimsel testlere değil, sahiplerinin iddia ve otoritesine dayanır.” (Henry Gee, “In Search of Deep Time: Beyond the Fossil Record to a New History of Life”, The Free Press, A Division of Simon & Schuster, Inc. , 1999, s. 5 )
İkincisi, Neyişçi’nin bilimsel literatürü takipten uzak olduğu ve tozlanmış Darwinist yayınlardan yararlanmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Yukarıdaki masalda yer alan ve Rift vadisinin ağaçlıkken savanlık bir arazi görünümüne dönüştüğü iddiası bugün evrimci bilim dünyasında bile terk edilmiş bir iddiadır.
Discover dergisinin Eylül 2003″teki sayısında ünlü Darwinist Carl Zimmer şu itirafta bulunmuştur:
Atalarımızın iki ayaklılara nasıl evrildiği sorusunun cevabı, onyıllardır berrak bir şekilde ortada gibi duruyordu. (Southern California Üniversitesi Antropoloji Kürsüsü profesörü) Craig Stanford, “Uzunca zamandır kabul edilen görüş, ormanlardan çıkıp savanlara hareket ettiğimiz veya yüksek otların üstünden etrafa bakmak ya da izole ağaç gruplarına ulaşmak için iki ayaklı hale geldiğimiz şeklindeydi” diyor. Ama son yıllarda yeni kanıtlar bu senaryoyu kuşkulu hale getirmiş durumda. “Uzun zamandır savunulan, zayıf bir hominidin ormanın güvencesini bırakarak tehlikeli savanlara gittiği ve burada yeni fikirlerle yaşayabilmek için ayağa kalktığı fikri güzel bir hikaye, ama büyük olasılıkla tamamen hayal ürünü” diyor Stanford. Araştırmacılar eski hominid bölgelerine daha yakından baktıklarında, çoğu, bu alanların aslında birer savan olmadığı, ama düşük veya yüksek yoğunlukta ormanlık araziler olduğu sonucuna varmış durumda. (Carl Zimmer, “Great Mysteries of Human Evolution”, Discover, Vol. 24, No. 9, September 2003)
Klasik Darwinist Teknik: Masal Anlatımı
Sayın Neyişçi’nin bu yazısında hiçbir bilimsel bulguya dayanmayan, tamamen hayali bir takım masallar anlattığı görülmektedir. Örneğin ceylanların hızlı koşma yeteneğini, kendilerini çita kovaladığı için geliştirdiğini; görme zorunluluğu yüzünden gözlerin geliştiğini; yürüme zorunluluğu yüzünden ayakların geliştiğini ve çeşitli diğer zorluklar sebebiyle bakteri kamçısının, balığın yüzgecinin, ışığa duyarlı bitki hücresinin tavşan gözüne dönüştüğünü iddia edebilmektedir.
Masal kitaplarından alınmışçasına hayali olan bu tip anlatımların, bilimsel açıklama olarak sunulması hayretle karşılanması gereken bir durumdur. Öncelikle, bu yapıların evrimle ortaya çıkması kesinlikle imkansızdır. Çünkü burada sıralanan her bir yapının temelinde, yüklü miktarda genetik bilgi vardır. Bu bilgi, özel bir DNA dizilimine dayalı, son derece kompleks bir bilgidir ve matematiksel hesaplamalar genlerdeki bilgiyi kodlayan dizilimlerin tesadüflerle ortaya çıkmasının imkansız olduğunu ortaya koymaktadır.
Kaldı ki, Neyişçi’nin evrimle ortaya çıktı dediği bakteri kamçısı, modern bilimin Darwinizm’i reddeden bulguları arasında simgesel bir statüye sahiptir. Çünkü bu yapı, Darwinizm’in kademeli gelişim iddiasını çürüten, “indirgenemez komplekslikte” bir yapıdır. Bugün Darwinizm’e karşı bilimsel itirazlarını Bilinçli Tasarım hareketi altında yönelten bilim adamlarının evrime karşı kullandıkları delillerinin başında bakteri kamçısı gelmektedir. Hiçbir şekilde evrimle açıklanamayan ve çok sayıda bilim adamının tam da bu sebeple evrimin geçersizliğine delil gösterdiği bir yapının evrimle ortaya çıktığını iddia etmek kabul edilemezdir.
Neyişçi’nin anlattığı bu masallar, hiçbir bilimsel kanıt olmaksızın uydurulmuş hikayelerden ibarettir. Bunların oluşturulması, varolan biyolojik yapıların fonksiyonuna bakıp “bu yapı şu işi görüyor, demek ki bunun için evrimleşmesi zorunluluğu vardı” gibi bilim dışı bir yönteme dayalıdır. Ciddi evrimciler de bu anlatımların hiçbir bilimsel yönü bulunmadığını açıkça eleştirmektedirler. Sözgelimi Henry Gee, bu konuda evrimci biyologları şu sözlerle eleştirmektedir:
“Burnumuz gözlük taşımak için yapılmıştır, böylece gözlük kullanabiliriz.” Evrimci biyologlar herhangi bir yapıyı, faydalı hale gelen bir adaptasyon olarak yorumladıklarında hala tamamen bu mantıkta hareket etmektedirler, ama bu faydanın bir yapının nasıl evrimleştiği, ya da gerçekte bir yapının evrimsel tarihinin bu yapının şekil ve özelliklerini nasıl etkilemiş olabileceği hakkında bize hiçbir şey söyleyemeyeceğini göremezler”.( Henry Gee, In Search Of Deep Time: Beyond The Fossil Record To A New Hıstory Of Life, The Free Press, A Division of Simon & Schuster, Inc., 1999, psf. 103)
Sonuç:
Sayın Neyişçi’nin CBT’de yayınlanan yazısı, kendi Darwinist dünya görüşü doğrultusunda kaleme aldığı ve hiçbir bilimsel değeri olmayan iddialardan ibaret bir yazıdır. Sayın Neyişçi kabul etmelidir ki, Darwinizm, bilimsel bulgular karşısında çökmüş bir dünya görüşüdür. Modern bilimin bulguları, yaşamın kökeninde bilinçli tasarım bulunduğunu göstererek Allah’ın yaratmasını doğrulamıştır.