Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu iddiadaki asıl amaç; insanlığın gerek zeka gerekse kültürel olarak basitten karmaşığa giden bir süreç yaşadığı iddialarını kanıtlamaya çalışmaktır. Darwinistler ilk insanların hayvanlara yakın düşünme yetisi ve becerisine sahip, sözde ilkel bir beyinlerinin olduğunu, beyin gelişimi ile birlikte de insanların daha çok şey üretebildiğini savunurlar. Buna delil olarak ise sadece “Taş devri” olarak tanımlanan hayali dönemde çakmak taşından bir kaç sopa ve bıçak dışında hiçbir aletin bulunamamasını örnek gösterirler. Halbuki bu tarz bir delil, geçmiş yaşamın nasıl olduğuna dair güvenilir bir bilgi vermekten uzaktır.
Günümüzden 300-500 yıl öncesine ait pek çok eşyanın bile doğal süreçler altında bozulmaya uğradığı herkesin malumudur. Geçmişe ait eşyaların bozuluma uğramaması için özel şartlar altında korumaya alınması bile bazen yetersiz kalmaktadır. Doğal koşullar altında bozulmanın hızlanacağı açıktır. Metal eşyaların 1500 yıldan daha fazla süre bozulmadan kalmasının pek mümkün olmadığı bilinmektedir. Taşlar bile zaman içinde ufalanarak aşınıp özelliklerini yitirmektedirler. 3000-4000 yıllık piramitlerin yapısı ciddi şekilde aşınmış durumdadır. Bu durumda evrimcilerin iddialarına delil olarak sunduğu iyi korunmuş ortamlardan kalma bir kaç parça taş eşyanın 100 bin hatta 10 bin yıl öncesi yaşam şartlarını yansıtmayacağı çok açıktır.
Dolayısıyla tarihte sözde “ilkel insanların” yaşadığı bir taş devri olduğu iddiası bir aldatmacadır. Tarihin hiçbir döneminde ilkel insan var olmamış, sadece taştan aletlerin yapıldığı ilkel bir dönem yaşanmamıştır. İnsanlık tarihinin her dönemi, büyük medeniyetler barındırır. Öyle ki, eski çağ medeniyetlerinin kimi keşiflerini şu an bile gerçekleştirmekten uzağız.
İnsanın fiziksel yapısı ilk insandan itibaren hep aynıdır. Akıl ve şuur seviyesi günümüzde ne ise ilk insanda da benzer kapasitededir. İlkelden gelişmişe doğru bir toplum yapısı sergilenmemiş, günümüzdeki gibi dalgalanmalar göstermiştir. Tarihin değişik zamanlarında pek çok ileri seviyede medeniyetler kurulmuş ve bunlar da bir müddet sonra yok olmuştur. Bu yok oluşlar sırasında o zamana kadar oluşan bilgi birikimi de kaybolmuş, kültürler ve bilimsel gelişimler tekrar tekrar yaşanmak durumunda kalınmıştır. Bugün nasıl uzay çağını yaşayan toplumlarla, bilimden, teknolojik imkanlardan uzak basit yaşam tarzına sahip topluluklar aynı dünyada yer alıyorsa, geçmiş devirlerde de bilimsel ve teknolojik açıdan üst düzey kültürler yaşamıştır.