“Bedi”, Yüce Allah’ın bir ismidir. “ÖRNEKSİZ VE HAYRET VERİCİ ALEMLER İCAD EDEN” anlamına gelir.
Bazı insanlar Rabbimiz’in bu Yüce Sıfatını tam olarak kavrayamazlar. Bazıları ise kavradıkları halde görmezden gelirler. İnkar edebilmek için yol ararlar. Allah, işte bu kimselerin durumunu ayetlerinde şöyle haber vermiştir:
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml Suresi, 14)
Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah”ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için biraraya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.
Onlar, Allah”ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Aziz’dir. (Hac Suresi, 73-74)
Allah’ın Kadrini hakkıyla takdir edemeyenler, sürekli olarak aynı hataya düşerler. Kendi iddialarını doğrulayacak deliller getirmek yerine (ki iddialarını doğrulacayak tek bir delilleri yoktur), Rabbimiz’in hayranlık uyandıran üstün yaratışında kendilerince kusurlar aramaya kalkışırlar (Allah’ı tenzih ederiz). Bunu yapan kişiler genellikle, Allah’ı inkar etme amacıyla ortaya çıkmış olan ateistler ve Darwinistlerdir. Darwinistler, 21. yüzyılın gelişi ile birlikte, 150 yıllık tarihlerinde yaşadıkları en büyük yenilgiyi tatmışlardır. Yaratılış delillerinin milyonlarca olması ve evrimi destekleyen TEK BİR DELİL BİLE OLMAMASI, bu yüzyılda tüm dünya tarafından anlaşılmıştır. İnsanlar okul yıllarından beri aldatıldıklarını, içerisinde bulunduğumuz bu yıllarda öğrenebilmişlerdir. Gerçek bilimsel delillerle ilk defa karşılaşmışlar ve birbirinden muhteşem 250 milyondan fazla fosilin tamamının Yaratılış gerçeğini gösterdiğini görmüşlerdir.
Bu büyük yenilgi Darwinistler üzerinde öylesine büyük bir panik ve yıkım oluşturmuştur ki, evrim savunucuları çözümü yalan ve aldatmacaya dayalı karşı atakta bulmuşlardır. Bugünlerde televizyonlardaki evrim programları ve Darwinist dergiler, hep aynı konuyu gündeme getirerek yenilgiyi bertaraf etmeye çalışmaktadırlar. İddiaları ise şudur: Canlılar kusursuz değildir.
Daha önce pek çok kere açıklamış olduğumuz bu konuyla ilgili önemli bir noktayı tekrar belirtmekte yarar vardır: Canlılar elbetteki kusursuz değildir. Fakat Darwinistlerin anlamak istemediği şey şudur: Canlılardaki insanın sırrını çözemediği, olağanüstü komplekslikte ve muhteşemlikteki kusursuzluklar özel olarak yaratıldığı gibi, kusurlar da özel olarak yaratılmıştır. Yüce Rabbimiz kusursuzlukları yaratarak, dilediği varlığı dilediği kusursuzluk ve güzellikte yaratmaya kadir olduğunu gösterir. Kusurlar ise, bu dünyanın geçici bir imtihan mekanı olduğunun hatırlatıcısıdır. Yüce Rabbimiz, kusurlar yaratarak asıl hayatın dünya hayatı olmadığını, kusursuzluğun ancak ahirette, sonsuz cennette var olacağını göstermektedir. Yeryüzünde birbirinden ihtişamlı alemleri kusursuzca, olağanüstü mükemmellikte ve güzellikte yaratan Allah, elbette ki her şeyi aynı kusursuzlukta yaratmaya kadirdir. Çünkü Yüce Allah, tüm alemlerin Hakimi’dir, kusursuz yaratmak ancak O’na mahsustur. O’nun sanatı hayranlık uyandırıcıdır, ihtişam doludur.
Eğer insan dünyada kusursuz yaratılsaydı, imtihanın sırrını bilemeyecek, Allah’a kul olması gerektiğini anlayamayacak, Allah’ın rızasını ve cenneti kazanabilmek için bir çaba içinde olamayacaktı. Kusursuzluklara dünyada sahip olan bir insana dünya yeterli gelecek, ahiret özlemi oluşmayacaktı. İşte, pek çok canlı, hastalıklardan uzak yaratılırken, pek çoğu olağanüstü şartlara karşı son derece dayanıklıyken, çiçek nerede olursa olsun mis gibi kokarken, insanda bunların eksiksiz şekilde oluşmaması özel bir hikmet üzeredir. İnsan, acizlikleri görerek Allah’a yakınlaşır, dünya hayatının gerçeğini anlar ve kusursuzluğun gerçek sahibi olan Rabbimiz’in yarattığı cennete ulaşabilmek için Allah’a yakınlaşma çabası içinde olur. İnsan, acizliklerini bilerek şımarıp böbürlenemez, Allah’a karşı büyüklük gösteremez (Allah’ı tenzih ederiz). Kuşkusuz ki alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, ahirette her varlığı, en mükemmel, en kusursuz ve en muhteşem şekilde yaratacaktır. Elbette bu yaratılma, Yüce Allah’ın yalnızca “Ol” emri ile gerçekleşecektir. Rabbimiz Kuran’da şöyle bildirir:
Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah”a göre kolaydır.
De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Ankebut Suresi, 19-20)
Allah’ın, kusurları yaratmasındaki hikmet ile ilgili, daha önceki yazılarımızı
buradan ve
buradan okuyabilirsiniz.
İşte Darwinistler, bu büyük gerçekten tamamen habersiz olduklarından olağanüstü derecede saçma iddialarla ortaya çıkıp kendilerini gülünç duruma düşürmektedirler. Elbette bu iddialarının doğru ve geçerli olmadığını kendileri de çok iyi bilirler. Allah’ın kusursuz yaratma sanatına kendileri de şahittirler. Fakat ellerinde tek bir tane bile bilimsel delil olmaması, düştükleri aciz durum ve yenilginin getirdiği panik, artık onları böyle zorlama ve saçma izahlara yöneltmektedir.
Sayın Adnan Oktar, İnsanın Acizliğinin Ardındaki Hikmetleri Şöyle Dile Getirmiştir:
MUHABİR: Evet, bir sorumuz var hocam. “Doğadaki hayvanlar ve bitkilere bakıyoruz, toz toprak içinde olmalarına, su sabunla yıkanmamalarına rağmen her zaman temizler ama insan böyle değil, acaba neden insan daha önemli bir canlı olduğu halde, daha komplike bir canlı olduğu halde daha aciz yaratılmış?” diye sormuş …
ADNAN OKTAR: İnsan ne kadar aciz olursa imtihanı o kadar mükemmel olur, o kadar güzel olur, Allah’a o kadar yaklaştırır. Mesela Allah isteseydi bizim, yani insanların ağzını da, çiçeklerde olduğu mis gibi kılabilirdi. Mesela Allah çiçek, ot, güle çok güzel bir koku verebiliyor.
Allah, güle verdiği gücü mesela insanın ağzına da verebilirdi. İnsanın ağzı gül kokardı, yüzünü yıkamasına gerek kalmazdı, çiçek gibi pırıl pırıl kalabilirdi. Yahut çelik parçası gibi pırıl pırıl kalabilirdi. Özellikle böyle yapmıştır Allah, dikkat ederseniz insan vücudunun her yeri bir aczdir, kulağı ayrı bir acz taşır, gözü ayrı bir acz, tamamı ayrı, hepsi özel yapılmıştır. Halbuki mesela bir parfümeri mağazasının önünden geçiyordum, gördüm; ne kadar çok esanslar, parfümler, çeşit çeşit malzemeler var.
Allah küçücük cam kutular içinde onları yaratmış ve onları paket de yapmış, o şekilde göstertiyor bizim beynimizde.
İsteseydi Allah onu bizim vücudumuzda da yaratırdı o tip güzel kokuları. Ama yapmamış, tam tersini yapıyor, halbuki mesela koltuk altında çok güzel bir koku meydana getirebilir Allah istese. Çünkü diğer bütün bitkilerde, en aciz sümbülde, karanfilde, menekşede, hepsinde mis gibi koku yapıyor. Ama Allah özel olarak yapmamıştır ki, cennete insanlar özlem duysun diye. O zaman cennete özlem duymama riski oluşur. O kendindeki aczi gördükçe sürekli cennete olan isteği artacaktır. Çünkü mesela kafamızda mükemmel bir müzik düşüncemiz var ama bir türlü onu bulamayız.
MUHABİR: Evet.
ADNAN OKTAR: Sürekli CD alıyoruz, kaset alıyoruz ama aradığımız müziği şimdiye kadar bulamadık biz. Aradığımız kokuyu da bulamayız.
MUHABİR: Evet.
ADNAN OKTAR: Bilinçaltımızda o vardır bizim. Mesela mükemmel ev vardır, saraya gitsek de beğenmeyiz, “evimize gitsek bari” deriz, değil mi?
MUHABİR: Evet.
ADNAN OKTAR: Hiçbirini beğenmeyiz o anlamda. Çünkü biz cennete göre yaratıldığımız için bilinçaltımızda o cennet ve sonsuzluk düşüncesi çok güçlü bir içgüdüdür bizde. Yani sonsuz yaşama içgüdüsü en güçlü içgüdüdür insanda ve tek tatmin edilmeyen içgüdüdür bu. Bu tatmin edileceği için verilen içgüdüdür. Mesela yiyecek içgüdüsü verilir, tatmin olur, susama içgüdüsü vardır, hepsi tatmin olur ama bir tek sonsuzluk içgüdüsü tatmin edilmemiştir ki eğer öyle olmuş olsa, yani insan hiç ölmeyeceğini bilmiş olsa, düşünün yani ne yapardı, ne olurdu, bu kadar kısa bir hayata rağmen böyle olmasını düşün. (Sayın Adnan Oktar’ın 18 Ocak 2009 tarihinde Kanal 35 TV ile yaptığı röportajdan…)
Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar.
(Rum Suresi, 8)