Göze çarpan foton, gözden beyne giden ise elektrik sinyalidir. Elektrik sinyali gözden yola çıkarak beynin görme merkezi denilen mercimek büyüklüğündeki bir alana ulaşır. Ve mercimek büyüklüğündeki bu alanda bir görüntü oluşur. Burada oluşan görüntüyü de izleyen BİR GÖZ VARDIR. İŞTE ASIL MÜKEMMEL OLAN “O” GÖZDÜR. O göz, kendisine gelen elektriği görür. Hem de mükemmel bir derinlik algısıyla, capcanlı, hareketli üç boyutlu, rengarenk ve kusursuz olarak. Oysa orası kapkaranlıktır. Elektrik sinyalinin ilerlediği yer de, beynin görme merkezi de, beynin içi de zifiri karanlıktır. Ama oradaki göz, en yüksek teknolojiyle üretilmiş hiçbir televizyonun göremediği bir netlik ve mükemmellikte, billur gibi canlı bir görüntü görür. Ve bu gördüğü görüntüleri yorumlayarak hisseder, üzülür, sevinir, sever, beğenir, analiz yapar, hatırlar, sonuç çıkarır. Acaba evrimciler bu gözün açıklamasını nasıl yapacaktır?
Görüntü, ses, koku, tat, dokunma duyusu beyinde hissedilen duyulardır. Bütün hayatımız, beynimizin içindeki küçük bir mekanda geçer. Dışarıyı, beynimizdeki televizyondan seyrederiz. Dışarıdan gelen elektrik sinyallerini beynimizdeki algı merkezinde koklarız. Dışarıdan gelen elektrik sinyallerini yine beynimizde sertlik olarak algılarız. Dışarıdan gelen elektrik sinyalleri beynimizdeki hoparlörde sese dönüşür. Tüm bunları beynimizin içindeki birkaç santimetreküplük odamızda yaşarız ve hayatımız boyunca o odanın dışına asla çıkamayız. Her insan, kıtalar arası yolculuk yapan bir gezgin, ilk olarak aya ayak basan bir astronot, hayatı boyunca köyünden ayrılmamış bir çiftçi de olsa, beynindeki küçük odasının dışında bir yere kıpırdayamaz. Okyanusları, ormanları, gökyüzünü, ayı, güneşi, çiçekleri, meyvaları bu beynimizdeki küçücük odada görür, orada koklar ve seslerini orada dinleriz. Dışarıdaki asıllarına hiçbir zaman ulaşamayız. Beynin içinde tüm bu hisleri algılayan bir şuur vardır. Bu şuur, Allah”ın yarattığı ruhtur. Etrafına bakan bir insanın gözüne gelen görüntü ters olarak beyne iletilir. Beyin bu görüntüyü düzeltir ve sonuçta insan “dışarıdaki görüntünün tıpatıp aynısını, aynı netlikte” görür. Böyle bir sistem, tesadüfen şuursuz atomların birleşmesiyle oluşamaz.
- Her atomun bir çekirdeği ve bu çekirdek etrafında müthiş bir hızla dönen “elektron”ları vardır.
- Elektronlar çekirdeğin etrafından 1000 ila 100.000 km arasında değişen hızlarla dönerler.
- Kütleleri birbirinden farklı olmayan elektronların nasıl farklı enerji seviyesine sahip oldukları ve neden 7 farklı yörüngede oldukları anlaşılamamıştır.
- Bazen yüze yakın elektron aynı yörüngede döner, bazen de elektronlar yörüngeler arası geçiş yaparlar. Fakat hiçbir şekilde birbirleriyle çarpışmazlar.
- Artı yüklü olan ve dolayısıyla birbirlerini itmeleri gereken protonlar özel çekim kuvvetleri vesilesiyle çekirdekte sıkışırlar. Eksi yüklü olan ve çekirdeğe yapışması gereken elektronlar ise kaçış hızları ve itici kuvvetler nedeniyle asla yörüngelerinden ayrılmazlar.
- Dünya üzerinde gerçekleşen hiçbir darbe, çarpışma ya da patlama, ne atomu, ne çekirdeğini ne de elektronlarını yerinden oynatamaz. Atomun oluşturduğu canlı ölse de o dönmeye devam eder. Aynı hızla hiçbir değişikliğe uğramadan. Ağacı yaktığınızda onu oluşturan atomları yakmayı başaramazsınız. Onlar havada dönmeye devam ederler.
- Bilim adamları tüm evrende 10 üzeri 78 atom bulunduğunu hesaplamaktadırlar. Bu atomların tek bir tanesinde bile bir kargaşa yoktur. Bu, tesadüflerle asla açıklayanamayacak bir düzendir. Allah yarattığı bu düzeni Kuran ayetlerinde şöyle haber vermiştir: