Darwin’in “gözü düşünmek beni teorimden soğuttu” demesinin en önemli sebebi, gözün olağanüstü kompleks yapısı karşısında açıklamasız kalmış olmasıydı. Oysa Darwin gözü çok az tanıyordu. Onun zamanında genetik keşfedilmemişti, elektron mikroskobu yoktu, mikrobiyolojinin insanlara neler gösterebileceği tahmin bile edilemiyordu. Nihayet bilimsel gelişmeler, gözün olağanüstü muhteşem yapısını bütün ihtişamıyla ortaya çıkardı. Darwin 19. yüzyıldaki bilgisiyle gözden bu kadar ürkmüş olduğuna göre, kimbilir şu anki detaylarını bilse ne yapardı.
Şimdi günümüz Darwinistleri, bu olağanüstü kompleks yapı karşısında suskunlar. Ateist Richard Dawkins ise, yenilginin ağırlığıyla gözün kompleksliğine kendince açıklama getirmeye çalışıyor. 40 parçanın eksiksiz birarada olması ile işlev görebilen göz gibi indirgenemez komplekslikteki bir organın, bilimsel olarak imkansız olmasına rağmen, eksik halde de işlev görebileceğini iddia ediyor.
Oysa göz, sırf göz sıvısı olmaksızın işlevini tamamen kaybeder. Kirpik olmasa, göz için yağ üreten tabakalar olmasa veya optik ayarlama fonksiyonu dursa tüm işlevinden yoksun olur. Gözün göz olarak işlevini yerine getirebilmesi için bütün parçaları ile, mükemmel yapısı ile var olması şarttır.
Ancak asıl olan ve Darwinistleri göz konusunda en büyük yenilgiye uğratan gerçek, GÖRENİN ASLINDA GÖZ OLMADIĞIDIR. Dawkins ve diğer Darwinistler görenin göz olduğundan oldukça emin gözükür ve buna materyalist bir açıklama getirmeye çalışırlar. Ancak yanılmaktadırlar.
Göze çarpan foton, gözden beyne giden ise elektrik sinyalidir. Elektrik sinyali gözden yola çıkarak beynin görme merkezi denilen mercimek büyüklüğündeki bir alana ulaşır. Ve mercimek büyüklüğündeki bu alanda bir görüntü oluşur. Burada oluşan görüntüyü de izleyen BİR GÖZ VARDIR. İŞTE ASIL MÜKEMMEL OLAN “O” GÖZDÜR. O göz, kendisine gelen elektriği görür. Hem de mükemmel bir derinlik algısıyla, capcanlı, hareketli üç boyutlu, rengarenk ve kusursuz olarak. Oysa orası kapkaranlıktır. Elektrik sinyalinin ilerlediği yer de, beynin görme merkezi de, beynin içi de zifiri karanlıktır. Ama oradaki göz, en yüksek teknolojiyle üretilmiş hiçbir televizyonun göremediği bir netlik ve mükemmellikte, billur gibi canlı bir görüntü görür. Ve bu gördüğü görüntüleri yorumlayarak hisseder, üzülür, sevinir, sever, beğenir, analiz yapar, hatırlar, sonuç çıkarır. Acaba Dawkins bu gözün açıklamasını nasıl yapacaktır?
Dawkins’in bunun açıklamasını yapabilmesi imkansızdır.