Göz, mükemmel indirgenemez komplekslikteki yapısıyla Darwin’in de, ondan sonra gelen Darwinistlerin de açıklayamadıkları konuların en önemlilerinden biridir. Darwin, 19. yüzyılın son derece ilkel bilgisi ile “gözü düşünmek beni bu teoriden soğuttu” diyecek kadar büyük bir paniğe kapılmıştır. Günümüz Darwinistleri ise gitgide artan bu paniğin etkisiyle gözün indirgenemez bir kompleksliğinin olmadığını iddia etmekte çözümü bulmuşlardır. Celal Şengör’ün de iddiası budur. Celal Şengör, terliksi hayvanlarda bile ışığa duyarlı yapılar bulunduğunu iddia ederek, bunun ilkel göz olduğunu ve kompleks gözlerin bu sözde ilkel yapıdan evrimleştiğini iddia etmektedir. Bu geçersiz bir iddiadır çünkü:
– Şengör’ün ve diğer Darwinistlerin iddia ettikleri şekilde ışığa duyarlı hücre, ilkel göz değildir. Darwinistler, tıpkı terliksi hayvanın oluşumunu açıklayamadıkları gibi, bu canlıdaki ışığa duyarlı yapıyı da kesin olarak açıklayamazlar.
Nitekim döneminde söz konusu yapıların kompleksliğinin tam olarak farkında olmayan Darwin bile, bu konuda şu itirafı yapmaktadır.
“Sinirlerin ışığa nasıl hassas olduğu bizleri yaşamın nasıl meydana geldiği sorusundan daha çok endişelendirmektedir.” [1]
– En basit şekliyle dahi olsa, “görme”nin oluşabilmesi için, bir canlının bazı hücrelerinin ışığa duyarlı hale gelmesi, bu duyarlılığı elektriksel sinyallere aktaracak bir yeteneğe sahip olması, bu hücrelerden beyne gidecek olan özel sinir ağının oluşması ve beyinde de bu bilgiyi değerlendirecek bir “görme merkezi”nin meydana gelmesi gerekir.
– Işığa duyarlı hücre, ilk veya ilkel göz değildir. Bu hücreden kompleks gözün aşama aşama evrimleştiği iddiası da aldatmacadır. Günümüzden 530 milyon yıl önce bütün canlı özelliklerinin ve kompleks canlıların ortaya çıktığı Kambriyen döneminde yaşamış olan trilobitin gözü, günümüz sinek ve yusufçuklarında bulunan mükemmel petek gözün AYNISIDIR. Bu dönemden önce yeryüzünde sadece bakterİler vardIr. Işığa hassas bir hücre veya ondan bir geçiş söz konusu değildir.
– İnsana ait mükemmel göz, parçalarının ayrı ayrı evrimleşmesini imkansız hale getirecek kadar kompleks bir yapıda sahiptir. Gözü oluşturan 40 ayrı parçanın, gözün işlevini gerçekleştirebilmesi için mutlaka bir arada olması şarttır.
– Retina vücuttaki en kompleks doku olarak tanımlanmaktadır. Milyonlarca sinir hücresi retina üzerinde olağanüstü bağlantılar oluşturup minyatür beyin oluşturmaktadırlar. Gözdeki yalnızca retina tabakasının bile tesadüfen kendi kendine meydana gelmesi imkansızdır.
– Kornea ve retina neredeyse milimetrenin binde biri çapla daireler halinde sürekli hareket ederler. Yalnızca bu göz hareketleri dursaydı, retinada ışığa duyarlı hücreler hemen sabitlenir, beyne bilgi göndermeyi durdururdu. Bu da algılanan görüntünün birkaç saniye içinde silinmesine neden olurdu.
– Yalnızca göz sıvısının olmaması bile gözün işlevini yitirmesi için yeterlidir.
– Görüntülerin kaliteli olmasının sebebi bu görüntülerdeki hareketlerin ve renklerin, en ince detayına kadar sürekli güncellenmesi ve “bu harekette bir kesinti” olduğu neredeyse hiç fark edilmeden, inanılmaz hızla gerçekleşmesidir.
– Gözümüzün ve beynimizin süratli verimliliği ve kusursuzluğu, şimdiye dek icat olunmuş herhangi bir aygıt ya da cihazla kıyaslanamayacak kadar benzersizdir.
“Gözün odağını farklı uzaklıklara uydurması, içeri bırakılacak ışık tutarını ayarlaması, küresel ve renksel sapmayı düzeltmesi gibi eşsiz düzenlenişlerinin tümünün doğal seçme ile oluşabildiğini düşünmenin en ileri derecede saçmalamak gibi göründüğünü açık yürekle itiraf ederim…” [2]
Gelişmiş bir göz bana soğuk bir titreme veriyor. Ama aşamalarla gelişen diğer örnekleri düşündükçe, sağduyum bana bu soğuk titremeyi yenmem gerektiğini söylüyor. [3]Gözün meydana gelişi… Böyle bir zorlukla yüz yüze gelmemenin gerçekten de sahtekarca olduğunu düşünüyorum. [4]
Çok sayıda, birbirini izleyen ve küçük değişikliklerle oluşamayacak bileşik bir organın varlığı gösterilebilseydi, teorim kesinlikle çökerdi. [5]
“… göz gibi komplike, GÖRÜNÜR ŞEKİLDE TASARLANMIŞ objelerin meydana gelişinde aşamalı bir evrim süreci olmalıdır. Eğer bu durumlarda da aşamalı olarak gerçekleşmezse, o zaman EVRİMİN AÇIKLAYICI GÜCÜ KALMAZ. Eğer aşamalar yoksa mucize olması muhtemeldir…” [6]