14 Mayıs 2016 tarihli NewYork Times gazetesinde, “Sentetik İnsan Genomu üretileceği” iddialarının yer aldığı bir makale yayınlandı. Andrew Pollack imzalı makalede, “İnsan kromozomlarındaki tüm DNA’nın üretilebileceği” şeklinde bir iddia yer alıyordu. Bu cevabımızda söz konusu iddianın mantıksızlığını, bilimsel deliller karşısındaki geçersizliğini ve hiç yoktan DNA üretilemeyeceği gerçeğini açıklayacağız.
Aslında makaleyi hazırlayanlar da bu gerçeklerin farkındaydılar ki NewYork Times’daki bu makalede dikkat çekici bazı noktalar vardı. Örneğin projeyi organize edenlerden Harvard Tıp Fakültesinden genetik profesörü George Church, ‘İnsan yaratmaya çalışmadıklarını, ancak hücre içinde DNA sentezleme kabiliyetini ilerletmeyi amaçladıklarını’ ifade ediyordu. Bununla birlikte, 3 milyar baz çiftinden meydana gelen insan DNA’sını sıfırdan sentezlemenin imkansızlığı herkesçe bilindiği için olsa gerek, ilk başta ‘HGP2-İnsan Genom Sentezi Projesi’ diye ilan edilen projenin adı daha sonra ‘HGP-Yazımı: Hücrelerde Büyük Sentetik Genomların Test Edilmesi’ olarak değiştirildi. Bütün bu değişikliklere ve açıklamalara rağmen makalede cümle aralarına yerleştirilmiş ifadelerle sözde, “artık insan yaratılabileceğine” dair bir izlenim oluşturulmaya çalışılıyordu. Şimdi DNA’nın, henüz anlamaya çalıştığımız üstün bir yaratılış ürünü olduğunu ve yoktan bir canlı yaratmanın imkansızlığını hep birlikte inceleyelim:
DNA Kod Sistemini Ne Kadar Tanıyoruz?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir, DNA’daki bilgi muazzamdır ve DNA insan vücudunun bankası gibidir. Bu konudaki araştırmalar genelde tahminlerden oluşur ve var olan bilgiyi değerlendirme-inceleme üzerinedir. NewYork Times’a konu olan ve henüz başlanmamış bu çalışma da halihazırda planlama aşamasındadır yani tartışmalarla olgunlaşma safhasındadır. Çalışmayla ilgili DNA2.0 adlı genetik firmasından Dr. Jeremy Minshull da planlama aşamasındaki bu çalışma hakkında şöyle demektedir:
‘Neyi inşa edeceğimize dair tahminlerimiz, ne inşa edebileceğimizin çok gerisinde’. (www.nytimes.com/2016/05/14/science/synthetic-human-genome.html)
İnsanoğlu DNA’yı meydana getiren, 3 milyar koddan oluşan eşsiz bilgiyi henüz tanımlama aşamasındadır. DNA üzerinde yapılan çalışmalarda güzel sonuçlar alınmaktadır ancak bunlar son derece yetersizdir.
Örneğin bugün Epigenom çalışmaları ile birlikte, belli DNA kısımlarının belli genlerin aktif hale geçirilmesinde rol oynadığı fark edilmiştir. Tüm kodlarıyla bir bütün olarak DNA’nın yalnızca genlerden ibaret olmadığı, ancak genleri kontrol eden ayrı bir kod sistemine sahip olduğu anlaşılmıştır. ‘Epigenom’ adı verilen bu kontrol sistemi sayesinde zamanlanmış görevler için belli genler aktif hale getirilir veya kapatılır. Epigenom’un varlığı, önceden planlanmış ve tanımlanmış görevlerin hazırlıklarını açıkça ortaya koymaktadır. DNA bu şekilde canlının farklı zamanlarda ve koşullarda hayatını devam ettirebilmesine olanak sağlar. İnsanlarda ergenlik çağıyla birlikte üretilmeye başlanan cinsiyet hormonları buna örnek olarak verilebilir. ‘Epigenetik’ adı altında sürmekte olan bu çalışmalar bugün halen özelikle mikroorganizmalar üzerinde devam etmektedir.
Proteinleri kodlayan gen bölgeleri ise bizim bilgi seviyemizin çok ötesinde komplekslikte bir yaratılışa işaret etmektedir. Genlere müdahale etmek ya da değiştirmek hiçbir şekilde söz konusu değildir. Proteinler her biri çalışan mükemmel nano-fabrikalar olarak kaşımıza çıkmaktadır. Moleküler düzeydeki bu fabrikaların genlerde yazılı planlarına dokunmak ise hücre için facia ile sonuçlanacaktır.
Aşağıda detaylandıracağımız bilimsel çalışmalarda da görülebileceği üzere, genlerin kodları değiştirilmeden yalnızca bütün olarak eklenip çıkarılmaları veya yer değiştirilmeleri ile sonuçlar tecrübe edilmektedir. Yani yarar ve zararlar denemelerle anlaşılabilmektedir.
Söz konusu haberde yer alan iddia ise DNA kodunun yeni baştan hatta daha iyisinin yazılabileceği yönündedir ki mantıksızlığı vurgulanması gereken konu budur:
Bilgisayar Kod Yazımı ve DNA Kodları Neden Bir Tutulamaz?
Bilgisayar programcılığındaki kod yazımı gibi, sıfırdan DNA kodları yazılabilir mi? Bu sorunun çok net bir cevabı var: Hayır!
Günümüzde ‘genetik mühendisliği’ diye bilinen şekliyle laboratuvarlarda yapılan, sadece bir canlının DNA’sına başka bir canlıdan alınan genleri nakletmek ya da mevcut DNA’sındaki baz çiftlerinin yerlerini değiştirmekten ibarettir. Yoksa herhangi bir bilginin hiç yoktan yazımı hiçbir şekilde söz konusu değildir
Bilindiği gibi bir bilgisayarın işletim sistemi, teknik bileşenlerin nasıl çalışacağını kontrol eden matematiksel kodlar içerir. Bu 1 ve 0’lardan oluşan teknik bir dildir ve elektrik akımı ilgili komutlara göre devreler arasında yol alır. Hücre içinde ise DNA bulunur ve DNA da, hücrenin işleyişini yöneten kimyasal bir kod sistemidir. Hangi proteinlerin hangi koşullarda ne kadar üretileceğine dair bilgi DNA’nın ‘gen’ denen protein kodlayan bölgelerinde yazılıdır. Bugün çeşitli canlılarda genlerin yerlerini saptamış bulunmamıza rağmen bu keşif halen devam etmektedir. Özellikle mutasyonlarla hasar gören genlerin eksikliklerinde işlevleri de netleşmektedir. Özetle insanoğlu DNA’da tarif edilen bilgiyi halen öğrenmeye çalışmaktadır.
Güncel Sentetik Hücre Üretme Çalışmaları Genleri Kopyalamaktan İbarettir
Laboratuvarlarda mikroorganizmalar üzerinde süren güncel çalışmalar, bir canlıdan DNA parçalarının elde edilip PCR cihazı içinde kopyalarının çıkarılıp, tekrar aynı ya da başka bir mikroorganizmanın içine nakledilmesi şeklinde devam etmektedir. Bu tekniğe göre genler sabit kalır yani kodlar doğadaki çalışır halleri ile aynen kopyalanır. Yoksa sıfırdan yepyeni bir DNA kodu yazılmaz.
Günümüzde bir mikrobun DNA’sına bazı genler ekleyerek ona çeşitli kimyasallar ürettirmek artık mümkün olmuştur. Bu teknik halen bazı aşıların üretiminde kullanılmaktadır.
ABD’li petrol şirketi Exxon 600 milyon dolar yardım yaptığı Craig Venter Enstitüsü’nde bakterilerde biyo-yakıt üretimi çalışmalarını desteklemektedir. Bu çalışmalarda isteğe göre kimyasalların üretilebildiği, DNA’sının tekrar düzenlendiği minimal bir hücre üretimi amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, 2010 yılında Dr. Craig Venter ilk olarak bir mikrobun DNA’sındaki hastalıklı gen üzerinde bir çalışma yaptığını açıkladı. Bu tekniğe göre Dr. Venter bir bakterinin DNA’sını çıkarıp kopyaladıktan sonra başka bir bakteriye yerleştirdi. Hedef bakteri tüm proteinlerini ve organellerini nakledilen DNA’daki ayrıntılı tariflere göre üretti. Bunun için, Dr. Venter keçilerde enfeksiyon yapan bir bakteriyi (Mikoplazma Mikoides) seçmişti. DNA’yı diğer bakteriye nakletmeden önce hastalığa sebep olan patojenik 14 geni ise kesip attı, böylece hedeflenen yeni bakteri zararsız hale getirilmiş oldu. (Creation of a Bacterial Cell Controlled by a Chemically Synthesized Genome , Daniel G. Gibson et al. , Science 329, 52, 2 July 2010; DOI: 10.1126/science.1190719)
Dr. Craig Venter yapılan çalışmanın içeriğini şu şekilde detaylandırdı:
‘Bizler, genom nakli metodunu geliştirdik, bu M.Mycoides genomunu izole DNA molekülleri halinde farklı bir türe, M.Capricolum’a nakletmeye imkan sağladı. Bu işlemde M.capricolum genomu atıldı, yalnızca nakledilen genomu içeren bir hücre elde edildi. 2010 yılında M.mycoides JCVI Syn1.0 hücresinin genomunun tamamen kimyasal olarak sentezlendiğini ve yerleştirildiğini duyurmuştuk. Bu genom birkaç filigran ve vektör sekansının eklenmesi dışında doğada bulunan M.mycoides genomunun neredeyse tam bir kopyasıydı. (Design and synthesis of a minimal bacterial genome, Clyde A. Hutchison III et al. Science 351, 25 March 2016; DOI: 10.1126/science.aad6253)
Görüldüğü gibi, her ne kadar haberlerde bu çalışma ‘sentetik bakteri üretildi’ şeklinde yer aldıysa da, bu hiç yoktan yapay bir canlı yaratma anlamına gelmiyordu. Scripps Araştırma Enstitüsünden Prof. Dr. Gerald J. Joyce yeni bir canlı yaratıldığı iddialarına cevap olarak, ”Tabi ki bu doğru değil, elde edilen mikroorganizma mevcut bir biyolojik yaşam formuna dayanıyor” dedi. Boston Üniversitesinden biyo-mühendis Jim Collins de, ”benim endişem, bazı kimselerin yapay yaşam formu üretildi sonucuna varacaklarıdır. Oysa ürettikleri organizma, doğal olarak sentezlenmiş bir genoma sahip bir organizmadır. Bu, “hiç yoktan bir canlı yaratmak” ya da “yepyeni bir yaşam formu yaratmak” anlamına gelmez’’ diyordu. Craig Venter’ın bu çalışması hakkında Caltech’ten genetik profesörü Dr. Baltimore ise ”yaşamı yaratmadı, onu yalnızca taklit etti” diyordu. (NewYorkTimes, May 21, 2010, page A17, Synthetic Bacterial Genome Takes Over a Cell, Researchers Report, http://nyti.ms/18O1A03)
Bugün Venter Enstitüsü’ndeki çalışmalar ilerleyerek devam etmektedir. Yine Dr. Craig Venter’ın başında bulunduğu başka bir araştırmanın sonuçları da 25 Mart 2016 tarihli Science dergisinde yayınlandı. Son olarak elde edilen hücre ( JCVI-syn3.0) 473 gene sahip olup, “laboratuvar ortamında büyütülebilen en küçük genoma sahip organizma” olarak tanımlanmıştır.
Bu genlerden 149unun fonksiyonu henüz bilinmemekle beraber bakterinin yaşayabilmesi için varlıklarının hayati olduğu anlaşılmış ve mecburen kullanılmışlardır. Bu tabi ki, insanoğlunun henüz genlerin fonksiyonlarını çözme aşamasında olduğunun bir göstergesidir.
İnsanoğlu DNA’yı ve içerdiği genleri mevcut haliyle kullanmak durumundadır. Kodladığı proteinlerin aminoasit zincirine ait sıra bu genlerde yazılıdır, ayrıca proteinin 3 boyutlu halini kodlayan genler de mevcuttur. Dolayısıyla DNA üzerinde yapılan çalışmalar, yepyeni bir protein üretmek bir yana ancak bu mükemmel bilginin ne işe yaradığını anlayıp, aynen kullanmaya çalışmaktan ibarettir. Yeni bir kod yazma diye bir şey ise söz konusu değildir. Bu konuda yapılan çalışmalara örnek vererek konuyu biraz daha açıklayalım:
Tarımda ve Tıpta Genetik Mühendisliği
Genetik mühendisleri, genlerin çoğaltılması, farklı canlılardaki genlerin birleştirilmesi veya genlerin canlılar arasında aktarılması benzeri çalışmalar yaparlar. Bütün bu çalışmalarda hep var olan bilginin üzerinde çalışılır.
Örneğin genetik olarak müdahale edilebilecek bazı bakteriler ya da maya hücreleri kullanılarak verimlilik artırılır. Nitekim kamuoyunda GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) diye bilinen işlem görmüş bu mikroorganizmalar aracılığıyla daha verimli tarım ürünleri elde etmek bugün mümkün olmuştur. Vektör olarak tanımlanan bu mikroorganizmalar hedef bitkinin DNAsına kendilerine yerleştirilmiş genleri taşırlar.
Tarımın dışında, tıp alanında da bu yöntem kullanılmakta ve söz konusu mikroorganizmaların içinde diyabet hastaları için kullanılan insülin üretilebilmektedir.
Görüldüğü gibi genetik çalışmalarında sıfırdan herhangi bir kod yazılmamakta, öncesi olmayan herhangi bir gen yoktan üretilmemektedir. Genetik mühendisliğinin yaptığı, hazır bir genin bir organizmadan diğerine taşınmasından ibarettir.
SONUÇ: DNA Düzenleme Çalışmaları Yoktan DNA Yazımı Anlamına Gelmez
Dikkat edilirse bazı medya organlarında kasıtlı olarak, “DNA yazımı” şeklinde ifade edilen çalışma aslında sadece canlıda hazır bulunan proteinlerle, hazır bulunan genlerle, DNA zincirleri veya parçalarıyla mümkün olabilmektedir. Burada sıfırdan, hiç yoktan bir materyal oluşturulması söz konusu değildir. NewYorkTimes’taki makalede sözü edilen proje de diğer DNA düzenlenmesi çalışmalarındaki tekniklere dayalı olacaktır. Yoksa ‘sentetik’ yani insan eli ile yapay bir insan genomu üretmek, ve bunu yoktan yaratmak söz konusu değildir.
Genom çalışmaları insanlık için son derece önemli ve faydalı sonuçlar içermektedir. Örneğin hastalıklara hassasiyetle bağlantılı ya da mutasyona uğramış genlerin ayıklandığı bir genom elde edilmesi, tabi ki sağlıklı, uzun bir ömür için faydalı olacaktır. Ancak bu hiçbir şekilde, hiçbir zaman yeni bir insan ya da canlı yaratma anlamına gelmeyecektir. Yaratmak sadece molekülleri ve proteinleri yaratan ve hücreye can veren Yüce Allah’a aittir.
KAYNAK: http://www.nytimes.com/2016/05/14/science/synthetic-human-genome.html