Bilim ve Gelecek Dergisinin “”Bilim”” Yanılgıları

Ekim 2005 tarihli Bilim ve Gelecek dergisinde, “Bilinçli Tasarım Bilim Değildir” başlıklı bir makale yayınlandı. Genel anlamda bilinçli tasarım görüşüne reddiye olarak yazılan makalede, kusursuz tasarımlar olarak iddia edilen pek çok canlı sisteminin, hatalı ve kusurlu olduğu iddia ediliyor ve Yaratılış Gerçeğinin bilimsel olarak delillendirilemeyeceği öne sürülüyordu. Bu konuyla ilgili olarak da, çeşitli evrimci çevrelerin görüşlerine yer veriliyordu.

Öncelikle şu gerçeği özellikle belirtmek gerekmektedir: “Akıllı tasarım” teorisi, tüm canlıların, Darwinizm”in iddia ettiği şekilde tesadüflerle değil, “akıllı bir tasarım” sonucunda meydana geldiğini kabul eder. Ancak evrim teorisine çürütme yaptıktan sonra konuyu “evrende akıllı tasarım vardır” gibi muğlak bir noktada bırakan bir çıkarım yapar. Yaratılış ise evreni ve içindekilerin tümünü Yüce Allah’ın yarattığı, O’ndan başka yaratıcı olmadığı gerçeğini bildirir. İşte bu sebeple akıllı tasarım iddiası, Yaratılış gerçeğini bir tutmak kesinlikle geçerli bir tutum değildir.

Doğada gerçek anlamda mükemmel bir tasarım vardır ama buradaki tasarımın doğru anlaşılması gerekmektedir. Her şeyi yaratan Allah”tır. Allah”ın mükemmel bir tasarım yaratmış olması, O”nun önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Göklerin ve yerin Rabbi olan Allah”ın yaratmak için “tasarlamaya” ihtiyacı yoktur. Allah”ın tasarlaması da yaratması da aynı anda olur. Allah, bir şeyin olmasını dilediğinde, onun için yalnızca “Ol!” emri yeterlidir. Dolayısıyla, Bilim ve Gelecek dergisindeki yazıda iddia edildiği gibi, bilinçli tasarım yaratılış gerçeğinin kılık değiştirilmiş şekli değildir.

Burada bilinçli tasarıma yönelik iddialara cevap vermemizin sebebi, eleştirilerin asıl hedefinin Allah”ın yaratmasına yönelik olması ve delilsiz bir teorinin, evrim teorisinin, yine aldatıcı yöntemler kullanılarak, bilimsel ve ispatlanmış bir teoriymiş gibi gösterilmesi nedeniyledir.

Aykut Kence”nin İddialarına Cevaplar

Evrim teorisi, Darwinistlerin iddialarının aksine, hiçbir bilimsel delil ile desteklenmeyen bir teoridir. Evim propagandasının tamamı, yanıltıcı rekonstrüksiyonlara, olmayan ara geçiş formlarına, hatta -bilim dünyasınca iyi bilinen- sahtekarlıklara dayanmaktadır. Darwinistler, bu göz boyama yöntemleriyle, insanlara uzun yıllar “evrim bilimsel bir gerçektir” izlenimi vermeye çalışmışlardır. Ancak yaşamın kompleksliğinin boyutlarını tüm çarpıcılığıyla ortaya koyan bilimsel delillerin artması, Darwinist varsayımların bunları açıklayamayıp birer birer bilimin çöplüğünde son bulması ve Darwinizm’in bilimsel çöküşü hakkında bilinçlenen insanların çoğalması, evrimin dayandığı büyük aldatmacayı, açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. İnsanların çok büyük bir bölümü bunun artık farkındadır. Ayrıca bilim, bugün pek çok bilim adamının da kabul etmiş olduğu gibi, Yaratılış gerçeğini ispatlamaktadır. Dolayısıyla, bu gerçeği okullarda öğrenecek olan öğrenciler, asıl bilimsel gerçeklerin getirdiği sonuçları öğrenmiş olacaklardır. Aldatıcı yöntemlerle, sahte delillerle ayakta tutulmaya çalışılan evrim teorisini değil.

Tasarımların %99″u Kusurlu İddiası

Uzun yıllar açıkça yaratılış gerçeğini reddeden, hayali evrimsel mekanizmalar üzerine senaryolar üreten Darwinistler, evrim terosinin “delilsizliğinin” açıkça ortaya çıkışı karşısında, bu iddialarını tekrar ortaya atamaz duruma gelmişlerdir. Darwinistlerin yeni yöntemleri ise, canlılarda çeşitli kusurlar bulmaya çalışmak ve bunların “hatalı tasarlanmış” olduklarını ispatlamaya çalışmaktır. Darwinistler böylece teorileri için çok önemli bir delil elde edeceklerini düşünürler. Canlıların nasıl meydana geldikleri, kompleks yapıların nasıl ortaya çıktığı, ara geçiş formlarının neden olmadığı ve yeryüzündeki canlı çeşitliliğinin nasıl ortaya çıkmış olabileceği gibi soruların hiçbirine cevap verememelerine rağmen.

Darwinistlerin “açık bulmak” amacıyla ortaya attıkları “Yaratılış gerçeği savunucuları her canlının “kusursuz” olduğunu iddia ediyorlar” iddiası, kuşkusuz ki doğru değildir. Canlılar, sahip oldukları hücrelerden, kompleks yapılarına hatta davranışlarına kadar hayranlık uyandırıcı çeşitli özelliklerle donatılmışlardır. Bu donanımlarda insanın taklidini dahi yapamadığı, sistemini bile henüz çözemediği olağanüstü detaylar vardır. Bunların işleyişi, canlının ölümü ile son bulacak olmasına rağmen, mükemmeldir. Ama bu gerçek, canlıların tam anlamıyla kusursuz yaratıldıkları anlamına gelmemektedir. İnsan da dahil olmak üzere her varlık çeşitli kusurlarla yaratılmıştır. Ancak Darwinistlerin anlayamadığı gerçek şudur: Eksiklikler ve kusurlar, bir kasıt ve amaç üzerine yaratılmıştır. Bunun nedeni, dünya hayatının bir imtihan yeri olmasıdır. Dünya hayatı, tüm insanların mutlaka buluşacakları ahiret hayatına geçiş ile son bulacaktır. İnsanın ölümsüz kılınacağı, sonsuza kadar yaşayacağı asıl hayat, ahiret hayatıdır. Dolayısıyla insan, ahiret hayatına geçene kadar, Dünya’da eksiklikleri, kusurları ve yaptıklarıyla imtihan olur. işte Allah bu sebeple, varlıkları sonlu, ölümlü ve kusurlu yaratmıştır.

Darwinistlerin anlayamadığı diğer önemli gerçek ise şudur: Allah, kusursuz yaratan ve yoktan var edendir. Dolayısıyla Allah, bir canlıyı en mükemmel özelliklerle, en kusursuz mekanizmalarla yaratmaya kadirdir. Nitekim insanda ve diğer canlılardaki muhteşem kompleksliğe ve taklit edilemez üstünlüğe sahip sistemler, bunun birer delilidir. Dolayısıyla, bir canlının trilyonlarca mükemmel özelliğinin yanında bir veya birkaç tanesinin “hatalı tasarlandığını” iddia etmek, Allah’ın üstün gücünün ve yüce kudretinin bilincinde olmamaktan kaynaklanmaktadır. Kuşkusuz Allah dilese, tüm canlılar kusursuz şekilde yaratabilir. Bu Allah için çok kolaydır.

Bu açıklamalar karşısında, Kence”nin, “kusursuz tasarlanmışlarsa neden canlı türlerinin %99″u yeryüzünden yok olmuştu” sorusu cevaplanmış olmaktadır. Canlılar kusursuz varlıklar olmadıkları ve ölümle sonlanacak bir hayat yaşadıkları için, yeryüzünde, zamanla çeşitli çevresel şartlardan dolayı çoğalamayan veya büyük bir afet sonucu soyu tükenen canlıların olması şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan, Kence”nin, canlıların soylarının tükenişine evrimi delil olarak göstermesidir. Canlılar geçirdikleri hayali evrimin bir sonucu olarak yok olmamakta ve yeryüzünde yeni yeni ortaya çıkan canlılar da diğer canlılardan evrim geçirerek oluşmamaktadırlar. Her canlı, birbirinden bağımsız sistemlerle, birbirinden bağımsız özelliklerle ortaya çıkmıştır. Aralarında herhangi bir evrimin varlığına dair hiçbir delil yoktur ve geride hiçbir ara geçiş kalıntısı bırakmamışlardır. Zaten Kence”de söz konusu iddiası için hiçbir bilimsel kanıt getirememiştir.

Gözün Evrimleştiği İddiası

Şaşırtıcı şekilde Kence, indirgenemez kompleksliğin en önemli örneklerinden biri olan “göz”ü, evrimin delili olarak göstermeye çalışmıştır. 40 ayrı alt parçasının bir arada olmadan ve birlikte işlev görmeden işlevini gerçekleştiremeyeceği bugün bilimsel olarak açıklanmış olan en kompleks organlardan biri olan göz, evrim teorisi için büyük bir çıkmazdır. Bu gerçeğe rağmen Kence, yine okuyucuları yanıltabilmek, onlara evrimin lehine görünebilecek bir malzeme verebilmek için, gözün 40-50 farklı biçimde evrimleştiğini iddia etmiştir.

Bu çok ilginçtir! Çünkü Kence, Darwinizm’e en büyük açmazlardan birini oluşturan göz tipi çeşitliliğini evrim lehinde kullanmaya çalışıp çarpıtmaktadır.

Göz, farklı farklı canlı gruplarında farklı tasarımlar ortaya koyan bir organdır. Bunlar fosil tabakalarında tam gelişmiş olarak ortaya çıkmışlardır ve evrimcilerce aralarında hiçbir geçiş serisi –hayali de olsa- önerilememektedir. Bu açmaz karşısında evrimciler 40-50 kadar göz tipinin ortak bir atadan değil de ayrı ayrı gelişim süreçlerinde tesadüflerle ortaya çıktığını kabul etmektedirler. Henüz tek bir göz tipinin dahi hayali evrimini açıklayamamış olan evrimcilerin bu açmaz karşısında daha da ileri giderek 40-50 farklı evrimsel gelişim iddia etmeleri, ne bilimle ne de akılla desteklenen bir durumdur.

Nitekim evrimci biyolog Frank Salisbury bu konuyu düşünmekten “başının ağrıdığını” yazmaktadır:

Göz kadar kompleks bir organ bile farklı gruplarda ayrı ayrı ortaya çıkmıştır. Örneğin ahtapotta, omurgalılarda ve artropodlarda. Bunların bir defa ortaya çıkışlarını açıklamak yeteri kadar problem oluştururken, modern sentetik (neo-Darwinist) teoriye göre, farklı defalar ayrı ayrı meydana geldikleri düşüncesi başımı ağrıtmaktadır. (Frank Salisbury, “Doubts About the Modern Synthetic Theory of Evolution”, American Biology Teacher, Eylül 1971, s. 338)

Görüldüğü gibi Sayın Kence, evrimcilerin başını ağrıtan bir durumu satır arasında evrim kanıtı gibi geçirmeyi seçmiştir.  Kendisi klasik Darwinist taktikleri yerine getirmiş, bu iddiasını tek bir cümle ile geçiştirmiş ve bunu destekleyecek hiçbir delil getirememiştir. (Gözün evrimleşmesinin imkansızlığı için bkz. Hayatın Gerçek Kökeni, Harun Yahya)

Elbette farklı kompleksliklere sahip farklı canlı gözlerinde, o canlının yapısına ve yaşamına uygun bir yaratılış hakimdir. Canlı gözlerinin büyük bir bölümünde kornea vardır ancak her canlı gözünün birbirinden farklı komplekslikler içermesi gibi, canlıların sahip oldukları bu ortak yapı da bu kompleksliğe uygun şekilde var edilmiştir.

Aslı Tolun”un İddialarına Cevap

Aslı Tolun”un yazısında, en büyük yanılgılardan bir tanesi, yaratılış gerçeğinin yerini akıllı tasarımın almış olduğuna yönelik iddiasıdır. Akıllı tasarım savunucuları, tüm varlıkların mutlak yaratıcısının yüce Allah olduğu iddiasında değildirler. Akıllı tasarım teorisine göre tasarlayan varlığın kimliği kişilerin tercihlerine, yani muğlak bırakılmaktadır. Bu tanımlama, Yaratılış gerçeğini akıllı tasarım iddiasından ayıran en önemli farktır. Tolun,  akıllı tasarımın bilimsel olarak kanıtlanamadığı iddiasını yaratılış gerçeğine de uyarlamaya çalışmakta ve büyük bir yanılgıya düşmektedir. Burada Aslı Tolun adına aslında bir “kanıtlanamama” değil, “kabullenememe” durumu söz konusudur. Örneğin, hücrenin temel yapı taşı olan bir proteinin tesadüflerle ortaya çıkma ihtimali matematiksel olarak hesaplanmıştır. Bu hesaplamalar, hücrenin tesadüfi ortaya çıkışı senaryosunun, henüz tek bir protein aşamasında dahi “0” ihtimale sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Biyomatematiğin yanı sıra başka birçok disiplinden gelen bulgular, evrim teorisini çürütmüştür. Dolayısıyla yaratılış, bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir.

Tolun”un düştüğü ikinci önemli yanılgı ise, evrimin bilim insanları arasında tereddütsüz doğru olarak kabul edilmiş bir kuram olduğu iddiasıdır. Bu da tamamen önyargılara dayalı, abartılı bir yorumdur. Bilimin temeli şüpheciliğe dayanır ve bir hipotezin doğru kabul edilebilmesi için bilimsel delillerle kanıtlanmış olması gerekmektedir. Bilim adamlarının buna göre canlıların yaratılmış olduklarına da %50 ihtimal vermeleri gerekir. Ancak evrimciler, teorilerini bir dogma olarak benimsemekte, bilimsel şüpheciliği terk ederek çifte standart uygulamaktadırlar. Evrimi tek ihtimal olarak bırakmakta, dolayısıyla bu teoriyi, kanıtlara dayalı bir incelemeye gerek kalmaksızın, körü körüne ve en baştan kabul etmiş olmaktadırlar. Sonra da bu hileyi örtbas edip  sanki bilim adamları iki ihtimali de araştırmış da kanıtların evrimi desteklediğini bulmuş gibi bir izlenim vermektedirler. Bu, tümüyle bir aldatmacadır.

Dolayısıyla bilimsel tek bir delil ile bile desteklenmemiş olan evrim teorisinin bilim adamları tarafından “tereddütsüz” kabul edildiği iddiası, bilim adamlarının gerçeklerden sapmış, şartlandırılmış ve ideolojik sebepleri bilimle karıştırmış olmaları anlamına gelir. Ve evrim teorisi için bunu iddia etmek, teorinin ideolojik sebeplerle ayakta tutulmaya çalışıldığı iddiasını güçlendirmektedir.

Ayrıca Sayın Tolun, evrimi “açıklayabildiği birçok konu olduğunu iddia etmektedir ki, bu hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Bir açıklamanın kaynağı, bir insanın zihni, yani aklıdır. Peki sayın Tolun ve diğer evrimciler  akıl işlevini neye dayandırmaktadırlar? Onlar aklın, beyinde meydana gelen kimyasal tepkimelerin bir ürünü olduğunu kabul etmektedirler. Dolayısıyla evrimci açıklamaların da, beyindeki kimyasal tepkimelerin ürünü kabul edilmektedir. İşte “evrimci açıklamalar” kavramı da tam bu noktada iflas etmektedir.

Çünkü herhangi bir açıklamanın güvenilir olduğunu söyleyebilmek için onun mantıklı olduğunu gösterebilmek gerekir, Kimyasal tepkimelere dayalı açıklamalar neye göre mantıklı, neye göre mantıksız olabilir? Elbette bunu bilmenin bir yolu yoktur. Dolayısıyla bir evrimci için açıklamalarının güvenilir olduğunu iddia edebilmenin tutarlı bir zemini bulunmamaktadır.

İşte Sayın Tolun’un bilimsel övgüler sunduğu evrimci açıklamalar, böylesine çürük bir temelde, en baştan güvenilmezdir. Bunlar bel ağrıları, sinüsler ve çene yapısı hakkında yaptığı yorumları da kapsamaktadır.

Sayın Tolun bunlarla ilgili olarak şunları yazmaktadır:

“Bazı kusurlarımızdan kaynaklanan bazı şikayetlerimize örnek olarak şunlar verilebilir: belimiz ağrır, sinüslerimiz tıkanır, çenemiz dişlerimize dar gelir”

Tolun daha sonra, evrimin bunlarla ilgili olarak açıklamayı tam olarak yaptığını iddia etmekte ve insanın atalarının doğrulduğu süreçte belin buna uyum sağlayamadığı, dişlerin ebat olarak aynı kaldığı halde çenenin küçüldüğü şeklinde bir “açıklama” getirmektedir.

Ne var ki, bunlar tamamen hayalgücüne dayalı spekülasyonlardır. Hikayesi ise bilimsel kanıtlara değil, insanın evrimi senaryosuna göre kurgulanmaktadır. Bu yüzden bunlar bilimsel değeri olmayan hikaye anlatımlarıdır. Evrimciler isterse, köpek dişlerinin köpekle ortak atadan kalmış olduğu gibi hikayeler de uydurabilir, anlatabilirler. Ancak bu hayaller “kanıt” oluşturmaz. Sadece sayın Tolun’un dünyaya evrimci önyargılarının penceresinden baktığını kanıtlar.

Ayrıca evrimin “açıklayabildiği birçok konu” iddiası da, evrimcilerin klasik spekülasyon yöntemlerinden bir tanesidir. Evrim savunucuları, bu iddialarına herhangi bir delil getirmek yerine bu tip spekülatif sözlerle aldatma  yöntemlerini sürdürürler. Oysa evrim teorisi, henüz tek bir hücrenin, bu hücre içindeki proteinlerin ve DNA”nın oluşumuna bile açıklama getirememiştir.

Tolun”un yazısında, bu yöntem çok çeşitli şekillerde kullanılmıştır. Tolun”un iddiasına göre, bütün insanların belinin ağrıması ve insanların tümünün çenesinin dişlerine dar gelmesi gerekmektedir. Ama nedense böyle bir durum yoktur. Bel ağrıları, genellikle çeşitli dış etkiler nedeniyle meydana gelir ve bir sonraki nesle aktarılamazlar. Çenenin dişlere küçük geldiği iddiası ise oldukça komiktir. Darwin veya onun takipçisi olan Darwinistler böyle görünmeyi bekliyor olabilirler ama onların iddialarının aksine insan en güzel surette yaratılmıştır. Tüm bedeninde mükemmel bir oran ve estetik vardır. İnsan yüzü son derece estetiktir. Önceki satırlarda belirttiğimiz gibi eksiklikler, bu dünya hayatının bir gereği olarak tüm canlılarda özel olarak var edilmiştir. Dört ayağı üzerinde yürüyen canlılar da farklı hastalıklara sahip olurlar. Ancak insan ve bazı hayvan ve bitkiler, diğer canlılara nazaran zayıf yaratılmışlardır. Bir köpeğin dışarıdaki zor şartlara dayanma gücü, insanda yoktur. Bir köpek insandan bu yönüyle üstündür ama insanda da akıl üstünlüğü vardır. Bu, Allah”ın dilediği zaman dilediği canlıda her türlü üstünlüğü yoktan var edeceğinin en önemli delillerindendir. Asılsız iddiaları alıp tümünü bir masal şeklinde kurgulanmış evrime delil olarak göstermek, aslında evrimcilerin ne kadar çaresiz kaldıklarının, kesin olarak açmaza girdiklerinin bir delilidir. Tek bir proteinin tesadüfen nasıl oluştuğu açıklanamamıştır. Ara fosil diye bir şey yoktur. Dolayısıyla evrim yalanı artık sona ermiştir.  Bu tip çabalar, Darwinistlerin boşa çırpınışlarından başka bir şey değildir.

Sonuç: Bilimsel Gerçekler Yaratılış Gerçeğini Göstermektedir

Kendi teorilerinin doğruluğunu çeşitli aldatıcı yöntemlerle ispatlamaya çalışan ama teorinin geçersizliği ve dolayısıyla delilsizliği nedeniyle sürekli olarak hayal kırıklığı yaşayan Darwinistlerin, durumu kurtarabilmek için son dönemlerde ortaya attıkları iki iddia vardır: Canlılarda hatalı tasarımlar olduğu ve Yaratılış Gerçeğinin bilimsel olarak ispatlanamayacağı iddiaları. Yukarıda detaylarıyla geçersizliği açıklanan hatalı tasarım iddiası, Darwinistlerin açıkça “teoriyi ayakta tutabilmek için başka yol bulamamaları, bu nedenle “var olan yaratılışta” kusurlar bulmaya çalışmalarından” başka bir şey değildir. Oysa evrim teorisi tam anlamıyla çöküntüye uğramıştır. Teorinin ayakta kalabilmesi için tek bir delil bile sunulamamaktadır. Yöntemlerinin bilimsellikle hiç bağdaşmadığı, hatta sahtekarlığa dayandığı tüm dünya tarafından açıkça bilinmektedir. Bir ideoloji olan Darwinizm dini, destekçilerini de kaybetmekte ve yok olup gitmektedir. Zaten Bilim ve Gelecek dergisi yazarları da, bu gerçeğin açıkça farkında olarak, bu konudaki endişelerini çeşitli şekillerde dile getirmeyi ihmal etmemişlerdir.

Darwinistlerin ardına sığındıkları “bilim” ise, Darwinistlerin iddialarının aksine, her geçen gün bir kez daha Yaratılış Gerçeğini ilan etmektedir. Bilimsel delillerin, fosil kayıtlarının ve canlılardaki kompleks yapıların tümü, yeryüzünde aşamasız, ani ve hayranlık uyandırıcı bir yaratılışın hakim olduğunu göstermektedir. Yaratılış gerçeğini bu gözlemler ve bulgular sonunda açıkça gören bir insan da, bilimsel verilerin getirdiği sonuçlarla “düşünerek” bu sonuca ulaşmıştır. Yaman Örs”ün iddialarının aksine, Yaratılış Gerçeğine inanan insanlar, “düşünen” ve düşündükleri ve gözlemledikleri ile Allah”a daha da fazla yönelen insanlardır. Allah, ayetinde bu gerçeği haber vermiştir:

“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah”ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)

Zaten Darwinistlerin en büyük endişeleri de bu gerçeğin gitgide daha iyi anlaşılmasıdır. Yaratılış Gerçeğinin, bilimsel gerçeklerle evrimi reddiyor olduğunu açıkça görmektedirler. Yaratılış savunucularını bilimsel olmamakla suçlamalarının, yaratılmış mükemmellikleri yok gibi gösterip mükemmellik içinde kusur aramalarının tek sebebi budur. Artık sahte deliller sunmaktan vazgeçmişlerdir, çünkü sundukları her sahte delilin geçersizliği kesin olarak ortaya çıkmıştır, evrim teorisinin tarihinin sahtekarlık örnekleri ile dolu olduğu bilinmektedir. Ancak Darwinistlerin bu yeni çabaları da bir sonuç vermeyecektir. Çünkü evrim teorisi sahte bir teoridir ve geçersizliği ilan edilmiştir. Yeni bilimsel deliller ve yeni fosil bulguları, bu geçersizliği ilan etmeye devam edecektir.

Ayrıca bakınız

Current Biology Dergisi’ne Cevap: Dişli Horozbinalar Evrim Geçirmedi, Yaratıldı

Current Biology dergisinde 30 Mart 2017’de yayınlanan bir makalede, bilimsel adı “meiacanthus grammistes” olan dişli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.