Emre Aköz’ün “”Şempanze Hikayeleri””

Sabah gazetesi yazarlarından Emre Aköz 7 Eylül 2003 tarihli yazısında, şempanze davranışlarına yer ayırdı. “Seni Gidi Maymun Seni!” başlıklı yazısında “şempanze hikayeleri” olarak nitelediği bazı şempanze davranışlarından söz ediyordu. Sayın Aköz şempanzelerden “yaşam mücadelesinde bin bir ‘numara’ yapan canlılar” olarak söz ediyor, bu canlıların hikayelerini eğlendirici ve zihin açıcı bulduğunu belirtiyordu. Kısacası yazarın konuya bakış açısı bilimsel değil, espriliydi. Ancak Sayın Aköz, örnek verdiği şempanze davranışlarını Darwinist bir kaynaktan seçip aktarmıştı. Elbette bu yanlış seçim, kaçınılmaz olarak, Sayın Aköz’ü Darwinist/materyalist bir yanılgıya sürüklemişti.

Bu yazıda Sayın Aköz’ün dinin kökeni hakkında ortaya koyduğu söz konusu yanılgısı cevaplanmaktadır.

Sayın Aköz bazı şempanzelerin yüksek bir şelalenin önünde ayin varmış gibi dans ettiklerini belirtmiş ve bu davranış hakkında şu yorumu yapmıştır:

“…görünüşe göre insanları dine yönlendiren duyguların benzerini sergiliyorlar.”

Bu kısa cümle büyük bir Darwinist hurafenin özetidir. Darwinistler insanların maymunlardan evrimleştikleri masalını anlatmakta ve dinin de bu hayali evrim sürecinde insanlar tarafından geliştirildiğini iddia etmektedirler. Buna göre hayali maymun adamlar, volkanizma faaliyetleri gibi korku verici doğa olayları karşısında hissettikleri duygular yüzünden dine yönelmişlerdir. Ancak bu senaryo, tek bir bilimsel bulguyla bile desteklenmeyen sadece hayalgücüne dayalı saçma bir iddiadır.

Şimdi dinin kökenini akıl ve bilim ışığında inceleyelim.

Öncelikle din, Sayın Aköz’ün iddia ettiği gibi korku duygusundan kaynaklanmamaktadır. Gerçekte din, “akla” dayalıdır. Çünkü dine “ben nasıl var oldum” ve “varlığımın amacı nedir” gibi akıl gerektiren sorularla ulaşılır. Herhangi bir insan bu dünyada neden bulunduğunu düşündüğünde kaçınılmaz olarak kendisinin ve etrafında bulunanların nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusunu kendisine sorar. Bu kişi doğanın harika bir tasarım ve düzenle dolu olduğunu hemen görecektir. Doğa, en güzel sanat eserlerinde bile tam olarak taklit edilemeyen, harika güzelliklerle doludur. Yeryüzü ırmaklar, ağaçlar, şelaleler, dağlar ve denizlerle eşsiz bir ortamdır. Bir manzara resmi gören birisi, bunun tesadüfen ortaya çıkmadığını, bunu bir ressamın yapmış olması gerektiğini hemen anlar. Resmin bir ressamı olduğu gibi, doğanın da bir sanatkarı, bir diğer deyişle Yaratıcısı vardır.

Böyle güzelliklerle dolu olan doğa ayrıca milyonlarca canlı türüyle doludur. Fil, pelikan, yılan, yunus, manolya, gül gibi sayısız türden canlının ortak özelliği “tasarım” ortaya koymalarıdır. Bu tasarım temelde hücrelerin belli şartlarda biraraya gelerek oluşturduğu organlara ve bu organların oluşturduğu daha karmaşık sistemlere dayanır.

Belli parçaların (örneğin hücrelerin) bir plana göre birarada bulunduğu canlı organizmalar bu özellikleriyle makinalara benzemektedir. Bir makina gören herkes bunun rastlantıların ürünü olmadığını, ancak bir mühendisin tasarımı olduğunu anlar. Canlılardaki tasarım herhangi insan yapımı bir makinadaki tasarımdan çok daha karmaşıktır.(*) Her makinanın bir mühendisi olduğu gibi, canlılardaki tasarımın da bir tasarımcısı, bir diğer deyişle Yaratıcısı vardır.

İşte dinin temeli olan Allah inancı, bu akılcı değerlendirmeye dayanır. Nitekim bu nedenledir ki, Allah”a inanmak ve O”nun gönderdiği hak dine tabi olmak, sadece insanlara özgü bir düşüncedir. Hayvanlarda bunun bir benzeri yoktur.

Görüldüğü gibi insanların din ahlakını yaşamasını başlatan süreç Emre Aköz”ün sandığı gibi duygulara değil akla dayanan bir süreçtir. Nitekim Allah Kuran’ın birçok yerinde akıl ve düşünmenin önemine dikkat çekmektedir:

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardı ardına gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır”. (Al-i İmran Suresi, 190)

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ardı ardına gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah”ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)

Din ahlakının insanlara öğrettiği bu akıl yürütmenin modern bilim tarafından geçersiz kılındığını sanan materyalist/Darwinist kesim ise büyük bir yanılgı içindedir. Çağdaş bilimsel bulgular, yaratılışı doğrulamaktadır. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısında yapılan araştırmalar, evrenin dayandığı fizik kanunları ile canlılığın dayandığı biyoloji kanunlarının üstün bir Aklın varlığına işaret ettiğini göstermektedir.

1984 Nobel Fizik Ödülü sahibi Carlo Rubbia bu gerçeği şöyle özetlemektedir:

“Fizik ve biyoloji kanunlarındaki uyum ve akılla karşılaşan birisinin düzenleyici bir aklın varlığını kabul etmemesi imkansızdır.” (1)

Buraya kadar anlatılanlar yaratılış gerçeğinin bilimsel bir gerçek olduğunu, tüm canlıları Allah”ın yarattığını ortaya koyan delillerden yalnızca birkaçıdır. Emre Aköz’e bilimsel bir gerçek olan yaratılışı kabul etmesini ve din hakkındaki Darwinist hurafelere inananarak bağnazlığa sürüklenmemesini tavsiye ediyoruz.

Sayın Aköz’ün Şempanze Hikayeleri Hakkında Açıklama

Şempanze davranışlarıyla insan davranışları arasındaki benzerlikler insanın şempanzeyle ortak bir atadan evrimleştiği tezine bir kanıt sağlamaz. Bunun neden böyle olduğunu, yazıda aktarılan şu üç davranış benzerliği çerçevesinde kısaca açıklayalım:

“Alet yapımı – Sert otları ince şeritler haline getirip karınca yuvalarına sokuyorlar. Sonra da dışarı çıkanları yiyorlar.

Tıp – Bazı şempanzeler karın ağrısını dindiren ve bağırsak parazitlerini öldüren Aspilia adlı bir bitkinin yapraklarını yiyorlar.

Politik propaganda – Mike adındaki ufak tefek bir şempanze gürültülü bir gövde gösterisi yapmak ve böylece kendi önemini artırmak için gaz tenekelerini birbirine vurmaya başlamış. O cüssesiyle normal şartlarda grubun alt ya da orta sıralarında yer alması gerekirken Mike bu sayede liderliğe kadar yükselmiş.”

Şempanzelerin bu tür davranışları insan davranışlarına benzemektedir. Ancak bunların hiçbirinin evrim teorisini destekleyici bir zemine oturtulması mümkün değildir. Çünkü doğada, evrimcilerin hayali ağacında insana çok uzak olmalarına karşın insani davranışlar gösteren sayısız canlı vardır.

Örneğin Pasifik adalarından New Caledonia’da yaşayan Corvus moneduloides türü kargalar alet yapımında şempanzelerden çok üstündür. 2002 yılının sonlarına doğru bir karganın bu alandaki yeteneği bilim adamlarını şaşkına uğratmıştır. (2) Öyle ki BBC, bu karga hakkında “Betty, en yakın akrabalarımızı utandırdı” yorumunu yaparak şempanzelerin insandan sonra en zeki canlı olduğu tezinin geçersiz olduğunu vurgulamıştır. (3)

2003 yılında kargaları New Caledonia adasındaki doğal ortamında inceleyen araştırmacılar, bu canlıların kullandıkları aletlerin bilgisini, bireyler ve nesiller arasında aktararak ‘teknolojik ilerleme’ ortaya koydukları sonucuna varmışlardır. (4)

Bu kargalar şempanze davranışlarına dayalı Darwinist propagandanın ne kadar yüzeysel olduğunu çok güzel bir şekilde göstermektedir. Kargalar hayali evrim ağacında insanlara, şempanzelerin olduğundan çok daha uzaktırlar. Ancak bu örnekte görüldüğü gibi alet yapımı gibi insansı bir davranışta hiçbir şempanzenin asla erişemediği kadar başarılı olabilmektedirler.

Sayın Aköz yazısında bağırsak parazitlerini öldüren Aspilia isimli bir bitkinin yapraklarını yiyerek tıbbi tedavi uygulayan şempanzeleri de örnek olarak vermektedir. Oysa Avustralya’da yaşayan koala ayılarının tıbbi tedavi yöntemleri şempanzelerinkinden çok daha karmaşıktır. Okaliptüs yapraklarıyla beslenen bu canlı, yapraklardaki eterik yağı bedenine bulaştırır. Bir kısmı vücut içine giren bu yağ, hayvanın bedeninde son derece özel etkiler meydana getirerek parazitlerin yere dökülmesini sağlar. Dahası koalalar vücut ısılarını da okaliptüs yapraklarından faydalanarak düzenleyebilirler. Bunu ise son derece seçici bir şekilde uygularlar. Çünkü okaliptüs yaprakları içerdikleri kimyasallar açısından çok çeşitlidir. Bir koala, vücut sıcaklığı düşükse, yani üşüyorsa o zaman “phellandren” yağı içeren yaprakları yiyerek ısınır. Bunun tersi bir durumda ise, yani ateşi varsa, “cineol” içeriği yüksek yaprakları çiğneyerek vücudunun serinlemesini sağlar. (5) Bunların yanı sıra okaliptüs yapraklarında bulunan diğer yağlar da hayvanın kan basıncını düşürür ve kaslarının dinlenmesine neden olur. Koalanın kendi ihtiyaçlarına göre gerekli kimyasal içeren yaprakları ayırt etmede ortaya koyduğu yetenek çok etkileyicidir. Koalalar yüzlerce farklı okaliptüs yaprağı arasından sadece 35’ini seçerek ihtiyaçları için kullanırlar.

Görüldüğü gibi koala tıbbi uygulamalardaki davranışlar açısından insana daha yakındır. Ancak bu durum insanın koalalarla ortak bir atadan evrimleştiğini göstermez. Nitekim evrimciler de bunu bildikleri için, koala-insan akrabalığı kurmaya çalışmazlar.

Politik davranışlar açısından da şempanzeler doğadaki tek başarılı canlı değildir. Örneğin kargalar da bireyleri belli kriterlere göre derecelendirebilmekte ve bireylerin derecelerine göre değişen davranış modelleri ortaya koyabilmektedirler. Kargaların, kendi akrabaları söz konusu olduğunda farklı, başka kargaların yiyeceğini çalarken farklı davrandıkları bilinmektedir.

Tüm bunlar şempanze davranışlarına dayalı evrim propagandasının çok yüzeysel, çürük ve bilgisizce temellere dayalı olduğunu göstermektedir.

(Darwinist propagandanın bu alandaki geçersizliğiyle ilgili başka örnekler için bkz. Maymunların zeki davranışları, niçin insanın maymunlardan evrimleştiğini göstermez? )

Tüm bu gerçekler ışığında, hayvanlar alemine özel bir ilgi duyduğu anlaşılan Sayın Aköz’e, ilgisini Darwinist kaynakların yanısıra Harun Yahya’nın bu alandaki eserlerine yöneltmesini tavsiye ediyoruz. Bu şekilde, “zihin açıcı” bulduğunu belirttiği şempanzeler gibi sayısız canlıdaki yaratılış delillerini keşfedecektir. Yaratılış gerçeğini gördüğü zaman dinle ilgili hurafelerin de asılsızlığını anlayacaktır.

Harun Yahya’nın Hayvanlar Alemiyle İlgili Olan ve İnternette Ücretsiz Yayınlanan Eserlerinden Bazıları:

 

Biyomimetik: Teknoloji Doğayı Taklit Ediyor

 

Canlılarda Fedakarlık ve Akılcı Davranışlar
Doğadaki Mühendislik
Doğadaki Tasarım
Sivrisinek Mucizesi
Örümcekteki Mucize
Karınca Mucizesi
Termit Mucizesi

(*) Daniel Dennett ünlü bir Darwinist olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:

“Milyarlarca hücreden meydana geliriz ve tek bir insan hücresi kendi içinde, mühendislerin üretme kapasitesinin çok ötesinde kompleks mekanizmalara sahiptir.” (6)

1. John S. J. Martinetti, “Reasons to Believe Today”, Marquette University Press. Place of Publication, 1996, sf45.
2. http://www.mercek.org/index.php/article/articleview/382/1/30/  
3. http://news.bbc.co.uk/1/hi/sci/tech/2178920.stm
4. “Crows Better at Tool Building Than Chimps, Study Says”, John Pickrell, 23 Nisan 2003 :
http://news.nationalgeographic.com/news/2003/04/0423_030423_crowtools.htm

5. (“Hasta Hayvanlar Nasıl Şifa Bulur?”, Sinan Erten, Bilim ve Teknik, Ocak 1996, s.99; “Koalaların Tıp Bilgisi”, Mercek, Ağustos 2003,
http://www.mercek.org/index.php/article/articleview/568/1/47/  

6. Masao Ito, Yasushi Miyashita, Edmund T. Rolls, “Cognition, Computation and Consciousness”, Oxford University Press, 1997, sf 21.

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.