Geçtiğimiz günlerde bir kısım medyada 170 milyon yıllık bir fosil bulunduğuna dair haberler yer aldı. Konuyu dikkat çekici kılan milyonlarca yıl öncesine ait bir canlının kalıntıları olması değildi. Haberlerde fosilin bir sürüngen-balık türüne ait olduğu iddia ediliyordu ve Ichthyosaur ismi verilen bu türün sürüngen ile balık arası bir canlı olduğu propagandası yapılmaktaydı.
Bu yazımızda söz konusu iddiaların geçersizliğini bilimsel delillerle ele alarak, kendine özgü benzersiz fiziksel özellikleriyle dikkati çeken bu canlının evrimcilerin iddia ettikleri tarzda ara bir tür olmadığını belgeleyeceğiz.
Daha önce Ichthyosaur hakkında verdiğimiz bir cevap için Bkz: (https://netcevap.org/yaratilis-delilleri/CBTnin-iktiyozor-Masali/)
Ichthyosaurlar 245 ile 65 milyon yıl önce Mezozoik çağda yaşamış olan deniz memelileridirler. Bu canlıların yaşadığı dönemde karada ve denizlerde büyük sürüngenler, memeliler, kuşlar ve çiçekli bitkiler de bulunmaktaydı.
Fosil kayıtlarına göre Ichthyosaurlar, dinozorlar daha yeryüzünde yokken okyanuslarda yüzüp avlanıyorlardı. Tam bir deniz canlısı olmalarına rağmen bir kısım medyada ısrarla yarı-sürüngen gibi tanıtılmaya çalışılmaktadır.
Görünümü itibariyle bu canlılar yine bir deniz memelisi olan yunuslara çok benzemektedir. Herhangi bir sürüngene benzememesine ve deniz canlısı özellikleri taşımasına rağmen kertenkele-balık diye nitelendirilmesi 19.yy başlarına dayanır. Bu konuda çok tartışmalar yaşanmış, hatta ilk bulunan fosil örnekler evrimciler tarafından “balık” diye tanımlanmıştır. Belirgin özellikleri nedeniyle balina ve yunusları içeren deniz memelilerini tarif eden Cetecea sınıfına dahil edilmek üzereyken, deniz memelileri ile kara sürüngenleri arasında Darwinistlerin var olduğunu iddia ettikleri evrimsel uçurumu kapatmak maksatlı, sürüngen-balık olarak adlandırılmışlardır. (Ancient Marine Reptiles, Jack M. Callaway,Elizabeth L. Nicholls, Academic Press, 1997, sayfa:4)
Oysa Ichthyosaur karadaki yaşama dair hiç bir özellik barındırmayan tam bir deniz canlısıdır. Tamamen su içinde yaşayan, Arşimed kuvvetlerine uygun vücut yapısına sahip, tam bir yüzücüdürler. Nitekim tipik balık omurgasından farksız olarak, omurgalarının disk şeklinde olması da bu yüzdendir. (Sander, P.M., 2000, “Ichthyosauria: their diversity, distribution, and phylogeny”, Paläontologische Zeitschrift 74: 1–35)
Bu canlının en bilinen özelliklerinden biri de kara ile bağlantısı olmadan okyanusun derinliklerinde yaşamasıdır. Derin denizlerde başarılı bir şekilde avlanan, kusursuz yüzgeçlere sahip bir deniz memelisi olan canlının 19.yy başlarında bulunan ilk fosillerinde sırt yüzgeci saptanamamıştı. Ancak 19.yy sonlarına doğru, Almanya’daki Holzmaden Lagerstätten’de, özel koşullar sayesinde yumuşak dokulara ait izlerin çok iyi korunmuş olduğu fosiller saptanmıştır. Bu fosiller tıpkı yunuslarda olduğu gibi bir ‘sırt yüzgeci’, yatay değil diklemesine hilal şeklinde bir kuyruk yüzgeci ve yanlarda aşağı doğru bakan ucu sivri yüzgeçlerin varlığını ortaya koymuştur. Bazı örneklerde de yüzgeçlerin 4 tabakadan oluşan kollajen tabaka ve ağ doku ile desteklendiği görülmüştür. (Lingham-Soliar, T., 1999, “Rare soft-tissue preservation showing fibrous structures in an ichthyosaur from the Lower Lias (Jurassic) of England”, Proceedings of the Royal Society of London B 266: 2367-2373)
Canlının deri yapısının da sürüngenlere asla benzemediği açıkça anlaşılmıştır. Bilindiği gibi sürüngenlerin derisi pullarla kaplıdır. Oysa detaylı incelemeler göstermiştir ki, Ichthyosaur derisi tamamen pulsuz olup, yine tıpkı yunuslarda olduğu gibi düz ve elastik bir yapıdadır. (Lingham-Soliar, T., 2001, “The ichthyosaur integument: skin fibers, a means for a strong, flexible and smooth skin”, Lethaia 34: 287-302)
Evrimcilerin var olduğunu iddia ettikleri hayali sürüngen-balıkların tatlı su kenarlarında yaşıyor olmaları gerekirdi. Timsah gibi sürüngenler nehirlerin aktığı tatlı su kıyılarında yaşarlar. Oysa Ichthyosaurlar kıyı canlıları olmayıp, tuzlu denizde, açık denizlerin ve okyanusların derinliklerinde yaşamaktaydılar. (McGowan, C., 1978, “Further evidence for the wide geographical distribution of ichthyosaur taxa (Reptilia, Ichthyosauria)”, Journal of Paleontology 52: 1155–1162) İşte bu nedenle Ichthyosaur hakkındaki Darwinist iddialar da, karadan suya dönüş masalı için bir açmaz olarak kalmıştır.
Bu canlılar yeryüzündeki tüm canlılar arasında en büyük göze sahiptirler. Ölçülen en büyük Ichthyosaur gözü 264mm çap ile 12 metre boyunda olduğu tahmin edilen Temnodontosaurus platyodon’a aittir. Bir dinozorun ya da bir balinanın gözü ise bu canlılarınkinden çok daha küçüktür. Büyük gözleri Ichthyosaurların ışığın çok az ulaşabildiği karanlık derin sularda rahatlıkla avlanabildiklerine işaret etmekte ve bu şekilde canlının avını rahatlıkla bulabildiği kabul edilmektedir.
Bilindiği üzere sürüngenlerin tümü yumurtlayarak türeyen canlılardır. Oysa Ichthyosaurlar yavrusunu amnios kesesinde büyütüp canlı yavru doğuran memeli deniz canlılarındandır. Karnında embriyosu ile fosilleşmiş pek çok Ichthyosaur örneği bulunmuştur. (Motani R, Jiang D-y, Tintori A, Rieppel O, Chen G-b (2014) Terrestrial Origin of Viviparity in Mesozoic Marine Reptiles Indicated by Early Triassic Embryonic Fossils. PLoS ONE 9(2): e88640. doi:10.1371/journal.pone.0088640)
Memelilerin metabolizması dahil tüm üreme sistemleri yumurtlayan sürüngenlerden apayrı özelliklere sahiptir. Bu iki sınıfa ait organ ve sistemlerin arasında ise dev bir uçurum bulunur.
Sürüngenler soğuk kanlı olup yumurtlayan canlılardır, çevre sıcaklığı metabolizmalarını ve hareketlerini yavaşlatıp hızlandıran ana etkendir. Oysa Ichthyosaurların sıcak kanlı oldukları kabul edilmektedir, çünkü Kuzey Buz denizi gibi sularda soğuktan etkilenmeden çok hızlı yüzdükleri bilinen, hızlı metabolizmaya sahip avcı balıklardır.
Evrim iddiasını çökerten açık gerçeklerden bir diğeri de, Ichthyosaurların dünyanın pek çok yerinde aynı dönemde ortaya çıkmış olmalarıdır. Evrimci paleontolog Prof. Ryosuke Motani bu durumu şöyle bildirir:
‘Ichthyosaurlara ait ilk net fosil kayıtları Triasik dönemde başta Kanada, Çin, Japonya ve Spitsbergen (Kuzey Norveç) olmak üzere kuzey yarımkürede yaygın olarak, aniden ve neredeyse aynı anda ortaya çıkar..’ (Ryosuke Motani, “Evolution of Fish-Shaped Reptiles (Reptilia: Ichthyopterygia) in Their Physical Environments and Constraints,” Annual Review of Earth and Planetary Sciences, Vol. 33: 395–420)
Bu evrimci bilim adamının itirafında da görüldüğü gibi, Ichthyosaur canlılık tarihinde eksiksiz ve kusursuz olarak, tam işlev gören uzuv ve istemlere sahip olarak, bir anda belirmiştir.
Fosil kayıtlarında Ichthyosaurların ataları olarak iddia edilebilecek ara formlardan eser yoktur.
Colbert ve Morales, Evolution of the Vertebrates(Omurgalıların Evrimi) adlı kitaplarında bu canlıların kökeni hakkında şunları söylemektedirler:
Deniz memelilerinin pek çok yönden en özelleşmiş türü olan Ichthyosaur, erken Triasik devrinde ortaya çıkmıştır. Sürüngenlerin jeoloji tarihine girişleri son derece ani ve dramatik bir şekilde olmuştur; Triasik öncesi devirlere ait fosil yataklarında, Ichthyosaurların muhtemel atalarına ait hiçbir iz yoktur… Ichthyosaur ilişkileri hakkındaki en temel sorun, bu canlıları bilinen başka herhangi bir sürüngen takımına bağlayabilecek hiçbir sonuca götürücü delilin bulunamayışıdır. (E. H. Colbert, M. Morales, Evolution of the Vertebrates, New York, John Wiley and Sons, 1991, s. 193)
Bu canlıların sözde “atası” olarak gösterilebilecek ona benzeyen, daha eksik sistemlere sahip herhangi bir kara ya da deniz canlısı yoktur. Atası bile gösterilemeyen bir türün evrimleştiğini iddia etmek ise tamamen anlamsızdır. Diğer taraftan evrimcilerce canlının kertenkeleye benzetilmeye çalışılması ise çok önyargılı bir çabadır. Kaslı yapısıyla oldukça hızlı yüzen bir canlı olduğu kabul edilirken, kimse ne karada ne de deniz dibinde süründüğünü iddia etmemektedir. Sürüngen özellikleri göstermemesine rağmen kertenkele-balık diye isimlendirilmesi ise tamamen anlamsızdır.
Özetle evrim masalının karadan denize geri dönüş kısmındaki mantıksızlıkları örtmek için üstün bir yüzücü olan, yunustan neredeyse hiçbir farkı bulunmayan soyu tükenmiş bu deniz memelisini kullanmaya çalışan Darwinistler boşa çabalamaktadırlar. 170 milyon yıl öncesine ait bu fosil evrimci yayınlardaki çabanın aksine yeni ya da ara bir türe değil, tipik bir derin deniz canlısına aittir.