Genetik Mühendisliği Hakkındaki Evrimci Yanılgılar

Genetik mühendisliği, bir organizmadan alınan genleri izole etme, bu genleri yönlendirme ve başka bir organizmaya katma çalışmalarının yapıldığı alandır. Bilim adamları bu sayede endüstriyel atıkları sindiren bakteriler üretebilmekte, canlıları klonlayabilmekte ve hastalık ve böceklere karşı dirençli bitkiler geliştirebilmektedir.

Evrimciler bu çalışmalarla ilgili propagandalarında üç yanılgı ortaya koymaktadırlar:

1) Organizmalar arasında aktarılabilir olan ortak genlerin, canlıların ortak bir atadan türediği iddiasını kanıtladığı yanılgısı.
2) Organizmaların genetik mühendislik yoluyla geliştirilebilir olmasının evrim teorisini doğruladığı yanılgısı.
3) Genetik mühendisliğin çalışmalarının “”yaratma”” olduğu yanılgısı.

Aşağıda bu yanılgılar açıklanmakta, genetik mühendisliğinin evrimcilerin iddialarını desteklemediği, aksine “Yaratılış Gerçeği”ni yani tüm canlıları Yüce Allah”ın yaratmış olduğu gerçeğini desteklediği ortaya konmaktadır.

I. Evrimcilerin genetik mühendislik ile ilgili propagandası en baştan çürüktür. Bu çalışmaların malzemesi olan genler, son derece kompleks yapılarıyla evrimi yalanlamaktadır.

Evrimciler, genetik mühendislikle ilgili iddialarında büyük bir çelişki ortaya koymaktadırlar. Genlerin farklı organizmalar arasında aktarılabilir olmasını evrimsel bir sürecin varlığına delil göstermeye çalışmaktadırlar. Gerçekte ise genler, böyle bir sürecin yaşanmadığının en kuvvetli kanıtlarından biridir.

Genler, organizmaya ait özelliklerin bilgisinin, özel bir şifre sistemiyle kayıtlı olduğu molekül zincirleridir. Bu zincirlerin halkalarını, isimlerinin baş harfleri olan A, T, G, C ile ifade edilen ve alfabenin harfleri gibi genetik bilgiyi kodlayan moleküller meydana getirmiştir. Bir geni oluşturan nükleotidlerde meydana gelecek bir sıralama hatası, o geni tamamen işe yaramaz hale getirecektir. Sadece tek bir gen üzerindeki özel dizilim dahi, evrim teorisinin dayandığı tesadüf kavramını kesinlikle yalanlamaktadır.

Evrimci bir biyolog olan Frank Salisbury bu durumla ilgili olarak şunları söyler:

Orta büyüklükteki bir protein molekülü, yaklaşık 300 amino asit içerir. Bunu kontrol eden DNA zincirinde ise, yaklaşık 1000 nükleotid bulunacaktır. Bir DNA zincirinde dört çeşit nükleotid bulunduğu hatırlanırsa, 1000 nükleotidlik bir dizi, 41000 farklı şekilde olabilecektir. Küçük bir logaritma hesabıyla bulunan bu rakam ise, aklın kavrama sınırının çok ötesindedir. (1)

II. Evrimci yayınlar, ortak yapılar olan genlerin ortak atayı kanıtladığı propagandasını yapmaktadırlar. Halbuki ortak yapılar, ortak köken göstergesi olmakla birlikte, ortak ata “”kanıtı”” değildirler.

Ortak genlerin farklı organizmalar arasında aktarılabilir olması, objektif olarak “”ortak köken”” göstergesi olarak kabul edilebilir. Ortak köken, bilinçli tasarımla tamamıyla uyumlu bir gözlemdir. Çünkü ortak yapıların farklı tipte tasarımlarda paylaşılması bilinçli tasarım ürünlerinin başta gelen niteliklerindendir. Örneğin bujilerin, farklı tipte otomobil motorları arasında aktarılıp monte edilmesi mümkündür.

Evrimciler, bilinçli tasarımla tamamen uyumlu olan ortak köken gözlemini ortak ata varsayımının bir kanıtı olarak sunmakla toplumu yanıltmaktadırlar. Darwinist çizgide yayın yapan TV kanallarında bunun örneklerine sık sık rastlamak mümkündür. Bu belgesellerde yorumu alınan Darwinist laboratuvar araştırmacıları, canlılar arasında genleri nasıl aktarabildiklerini açıkladıktan sonra “bunu yapabiliyoruz çünkü kullandığımız canlılar ortak bir atadan evrimleşmişlerdir” masalını anlatmaktadırlar. Böylece kendi varsayımları doğrultusunda yaptıkları yorumu, bir kanıt gibi anlatarak izleyenlerini yanıltmaktadırlar.

Gerçekte ise ortak köken, ortak ata varsayımına ispat oluşturmamaktadır. Bujilerin farklı model otomobillerde paylaşılması, bujinin ya da otomobillerin maddenin evrimleşmesiyle ortaya çıktığını kanıtlamamaktadır. Aynı şekilde, genlerin farklı organizmalar arasında aktarılabilir olması da biyolojik yapıların tesadüfllerle ve amaçsız doğa olaylarıyla evrimleştiğini kanıtlamamaktadır.

III. Gen mühendisliği ile geliştirilen organizmaların evrimi doğruladığı yanılgısı

Evrimcilerin laboratuvar ortamında genlerine müdahale edilen organizmaların gelişimini, örneğin bazı bitkilere böcek ve hastalıklara karşı direnç kazandırılmasını teorilerine kanıt oluşturuyormuş gibi kullanmaları, gözboyayıcı bir propagandadan ibarettir.

Evrim teorisi, canlılardaki değişimin hiçbir bilinçli faktör olmaksızın, tesadüfi doğa olaylarıyla kendiliğinden gerçekleştiğini iddia eder. Genetik mühendislik çalışmalarında elde edilen değişimlerin sebebi ise evrim teorisinin varsaydığı bilinçsiz sebeplerden tamamen farklıdır.

Bilim adamları, genleri belli bir amaç doğrultusunda yönlendiren, “”bilinçli bir düzenleyici”” konumundadır. Bu insanlar, hücrenin işleyişi hakkında yıllarca eğitim alarak bilgi sahibi olmuşlardır. Çalışmalarının tüm aşamalarını bilinçli bir planlama doğrultusunda gerçekleştirmekte, kontrollü müdahelelerde bulunmaktadırlar. Dahası bu tür çalışmalar özel laboratuvarlar, teknolojik aletler kullanılarak, tamamen özel olarak “”tasarlanmış”” ortamlarda yürütülmektedir.

Bir benzetme yapacak olursak, evrimci bir bilim adamı, eğer deniz kenarında rastladığı kumdan bir kalenin doğal sebeplerle ortaya çıktığına inanıp bunu bilimsel bir iddiaymış gibi öne sürecek olsa, deniz ve rüzgar gibi faktörlerin bu kaleyi nasıl meydana getirmiş olabileceğini açıklamalıdır. Eğer bu açıklamayı rüzgar ve denize dayandırmak yerine kendisinden biraz ileride kumlarla oynayan çocukların hünerlerine dayandırırsa, bu açıklaması geçerli sayılmayacaktır.

Nitekim biyoloji profesörü William D. Stansfield, kendisi bir evrimci olmasına karşın, bu gibi çalışmaların evrim kanıtı olamayacağını -laboratuvarda hücre sentezleme çalışmalarından verdiği örnekle- şöyle kabul etmiştir:

Yaratılışçılar, bilimin basit kimyasallardan gerçekten canlı meydana getirebileceği günü iple çekmişlerdir. İddia etmektedirler, ve bunda haklıdırlar ki, böyle insan yapımı bir yaşam-formu üretilebilse bile bu, doğal yaşam formlarının benzer kimyasal evrimsel süreçlerle geliştiğini kanıtlayamayacaktır. (2)

IV. Gen Mühendisliğinin “Yaratma” Olduğu Yanılgısı

Allah”ın varlığını inkar eden materyalistler genetik mühendisliği çalışmalarını ateizm propagandasında kullanmakta ve bunları “”yaratma”” olarak yorumlamaktadırlar. (Allah”ı tenzih ederiz)

Burada ateistlerin kavramamakta ısrar ettiği şey, “yaratmanın” “yoktan var etme” anlamına geldiğidir. Yaratmak Allah”a mahsustur. Gen mühendisliği çalışmalarında bilim adamları canlıların, Allah tarafından yaratılmış genleri üzerinde değişiklikler yapmakta veya bunları canlılar arasında aktarmaktadırlar. Bu çalışmalarda canlıları geliştirmek için kullanılan genetik bilgi, canlılar aleminde zaten mevcut olan bilgiden kullanılmaktadır.

Örneğin bilim adamları, deniz anasının genini bir zebra balığının DNA”sına yerleştirerek bu balığın ışık saçmasını ya da keçinin DNA”sına örümcek geni yerleştirerek keçi sütünde örümcek ipliği üretilmesini sağlayabilmektedirler. Ancak ortaya çıkan canlılar görünürde yeni birtakım özelliklere sahip olsalar da, burada kesinlikle yeni genetik bilgi varolmamış, sadece, zaten mevcut halde bulunan bilgi canlılar arasında ortam değiştirmiştir.

Sonuç: Genetik mühendislik çalışmaları “bilinçli tasarım”ı destekler

Evrimcilerin genetik mühendisliğiyle ilgili propagandası geçersizdir. Tam aksine, bu alandaki çalışmalar, ortaya koydukları planlanmış kontrollü ortamlar ve amaçlı değişimlerle bilinçli tasarıma destek olur. Eğer bilim adamları gelecekte bir gün, bir canlıyı köklü bir şekilde yeniden tasarlayabilmeyi başarsalar da bu durum değişmeyecektir. Moleküler biyolog Michael Denton, bu gerçeği şöyle ifade eder:

Gelecekte eğer gen mühendisleri canlı sistemleri, proteinden bütün organizmaya kadar, köklü bir şekilde yeniden tasarlamayı başarabilirse, bu sadece, temel altsistemlerin çoğunda neredeyse kesinlikle programlanmış eş zamanlı değişimler gerektirecek olan, bilinçli olarak yönlendirilmiş değişimler yoluyla olacaktır. (3)

 

 

1. Frank B. Salisbury, �Doubts about the Modern Synthetic Theory of Evolution�, American Biology Teacher, Eylül 1971, s. 336
2. William D. Stansfield, Professor of Biological Sciences, California Polytechnic State University, “”The Science of Evolution,”” [1977],
Macmillan: New York NY, 1983, Eighth Printing, ss. 10-11 .
3. Michael Denton, �Nature�s Destiny�, Free Press, 1998, sf. 321.

Ayrıca bakınız

Genetik Sürüklenme (Genetic Drift) iddiası neden geçersizdir?

Evrimi savunmak adına zaman zaman ortaya bazı terimler atılır.  Mantıklı olup olmadığına hatta bilimsel geçerliliği …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.